Yılmaz Güney Festivali için Batman'a giden Yılmaz Güney’in kızıElif Güney Pütün, Güneydoğu'da yaşanan çatışma ve operasyonlara ilişkin olarak, "Dayanışma için buraya geldim. Aynı zamanda da aidiyet duygusunu paylaşmak istedim. Tüm gönlümle sizinleyim" diye konuştu.
Elif Güney Pütün, "Burada bombalar patlıyor, insanlar ölüyor, toprak yok ediliyor, bir coğrafya yok ediliyor, analar feryat ediyor. Ülke artık o kadar kanıksamış ki bazı şeyleri ve gündem o kadar hızlı değişiyor ki ben eminim insanlar farkında değiller" dedi.
Yılmaz Güney’in kızı Elif Güney Pütün, geçtiğimiz günlerde Batman'da düzenlenen 6. Yılmaz Güney Kürt Kısa Film Festivali’ne onur konuğu olarak katıldı. Festivalin kapanış töreninde Kürtçe konuşma yapan Pütün, konuşma anında duygulu anlar yaşadı.
35 yıldır Paris’te yaşayan ve Güneydoğu Anadolu'ya ilk defa giden Pütün, Özgür Gündem'den Önder Elaldı'ya konuştu. Pütün, bölgede yaşananlara ilişkin “Dayanışma için buraya geldim. Aynı zamanda da aidiyet duygusunu paylaşmak istedim” dedi. Halkın varlığını bu şekilde ispatlama çabasının çok acı bir şey olduğuna da değinen Pütün, “Tüm gönlümle sizinleyim” diye konuştu. Babasının ezilenlerin sesini duyurmak için hayatının son dakikasına kadar mücadele ettiğini belirten Pütün, sanatçıların da bölgede yaşananlara karşı ses getirici eylemler yapması gerektiğinin altını çizdi.
İnsanın bir takım şeyleri kafasında canlandırmasıyla duygusal anlamda birebir yaşamasının çok farklı bir şey olduğuna değinen Pütün, “Ben o duygusallığı yaşadım dede topraklarımda olduğumu gerçekten farkına vardım ve benim için çarpıcı olan şey, dil konusuydu. Çünkü Kürtçe bilmiyorum. Festivalde Kürtçe konuşuldu ve ben anlamadım. O anda içimde inanılmaz bir şekilde hissettim. Kendini ifade edememenin, anlaşılamamanın ne kadar zor bir şey olduğunu ve Kürt halkının bunu asırlardır yaşadığını ve herhalde hayatta bundan daha kötü ‘ceza’ olamaz. Dilini kullanamama kendini ifade edememe cezası çok büyük yara” diye konuştu.
Güneydoğu Anadolu'da yaşananların uzaktan anlaşılamayacağını ve yakından görmenin çok farklı bir şey olduğunu belirten Pütün, şunları söyledi:
"Burada bombalar patlıyor, insanlar ölüyor, toprak yok ediliyor, bir coğrafya yok ediliyor, analar feryat ediyor. Ülke artık o kadar kanıksamış ki bazı şeyleri ve gündem o kadar hızlı değişiyor ki ben eminim insanlar farkında değiller. Şunu fark ettim uzun süredir Avrupa’da yaşıyorum uzaktan görmek başka bir şey ama içine girip insanların kaygısını birebir hissetmek onlarla birebir empati kurmak çok farklı bir şey. Ne kadar ses getirici eylemler yapılırsa sanatsal anlamda da ancak o şekilde insanların düşünme tarzını bakış açısını değiştirebiliriz."
Yılmaz Güney’in her zaman halkın içinden konuştuğunu hiçbir zaman halktan kopmadığını ifade eden Pütün, babasının var oluşunun temelinde de bu gerçeğin yattığını söyledi. Yılmaz Güney’n hayatı boyunca ezilenlerin sesini yansıtmak istediğinin altını çizen Pütün, “Kendisi 18 yaşında yazmış olduğu bir öyküden dolayı hapis cezası alıyor. Komünizm propagandası yaptığı için ve diyor ki 'Ben komünizm nedir bilmiyordum bana öğrettiler öğrendim. Aslında bana çok büyük bir hizmette bulundular. Çünkü içinde yaşadığım duyguları onlara odaklanarak ne olduğumu öğrendim, kendimi geliştirdim, sanatımı bir silah gibi öğretim aracı olarak, düşündürücü sanat anlamında kullandım” diye konuştu.
Türkiye'de sansür ve baskının her alanda sürdüğüne dikkat çeken Pütün, “Sansür demek aynı zamanda yok etmek demek. Bu çok yakından yaşadığım bir olay. Babam da inanılmaz bir şekilde sansürle çarpıştı ama yılmadı. Babam hayatını direnerek geçirdi. Bunu yeni nesillere aktarmaya çalıştı. Başardı da. Yılmaz Güney dediğimiz anda aklımıza ilk gelen kelimelerden biri direnmekti” dedi. “Türkiye’de Yılmaz Güney’in ismi üzerinde hâlâ korku, sansür, örtbas etme çabası var” diyen Pütün, Kürdistan’da Yılmaz Güney adına hem festival düzenleniyor olması, hem de bir salon olmasının ayrı bir önemi olduğuna değindi.
Yılmaz Güney’in Türkiye’de hâlâ sansürlü izlendiğini söyleyen Pütün, şunları kaydetti:
"1995 yılında Yol filmi tekrar Türkiye’de gündeme geldiği zaman Kürdistan yazısı çıkarıldı. Cannes’a giden Yol’da Kürdistan yazısı vardı. Ama bu filmin Türkiye’de oynatılabilmesi için coğrafyanın ismi çıkarıldı. Bunun yanında Yılmaz Güney’in sesi çıkarıldı. 'Yol' filminde Yılmaz Güney’in sesi vardı. Hoparlörle konuşur babam. Filmde ilk sahnelerde İmralı Cezaevi’nin canlandırıldığı bir karede hoparlörle cezaevi kurallarını anlatıyor. Bütün filmleri arasında bir tek 'Yol'da sesini duyuyoruz. Öbür filmler dublajdır. Ve o da çıkarıldı. Yeni nesil gerçek 'Yol'u bilmiyor. Kürdistan yazılı ve Yılmaz Güney sesli Yol’u tanımıyor. Bu demektir hâlâ bir yerde kısıtlama var. Bunun önüne geçmek için de kamuoyu oluşturmak lazım."