Eşitlik Çalışmaları Derneği’nin raporuna göre, “düzensiz göçmen” diye adlandırılanlar içerisinde ilk sırayı Afganistanlılar alıyor. Son üç yılda “yakalanan” mültecilerden yaklaşık yarısı Afganistan’dan.
Eşitlik Çalışmaları Derneği, “Van’da mültecilere yönelik hak ihlalleri” başlıklı Türkçe, İngilizce ve Farsça dillerinde hazırladığı 36 sayfalık raporunu bugün açıkladı.
M. Arif Koşar imzalı, Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanan raporda, mültecilik ve göçmenlik kavramlarıyla ilgili yasal statüler, Geri Kabul Anlaşması, Geri Gönderme Merkezleri, iltica başvurusu prosedürü gibi hukuki konulara dair bilgiler de yer alıyor.
Rapordaki en dikkat çekici başlık, “ölüm yolculuğuna dönüşen göç yolculuğu”.
Bu bölümde, Van sınırına ulaşmak için Afganistan, Pakistan, Bangladeş ve İran’ın doğu bölgelerinden yola çıkan ve 15-30 günlük yolu yürüyerek geçen mültecilerle ilgili bilgiler yer alıyor:
İltica sistemi geri gönderme üzerine kurulu
Van Gölü’nde ölümler artıyor
Cenazeler kimsesizler mezarlığında
Türkiye “transit ülke” ama…
İşten atılma, aşağılanma, hakaret, ücret alamama…
Parkta yaşamak zorunda kaldılar
Göçmen kaçakçılığında cezasızlık |
Raporda yer alan bilgiye göre, göçmen kaçakçıları, sınırdan geçirilen göçmen başına 500 ila 1000 dolar para alıyor. Dolayısıyla 100 göçmeni sınırdan geçiren bir kaçakçı, tek seferde 50 bin ila 100 bin dolar arasında para kazanabiliyor. “Yakalansalar bile herhangi bir maddi kayıpları söz konusu değil. Bu aşırı kazanç, kaçakçıların çok sayıda göçmeni, kapasitesini zorlayacak şekilde Van Gölü’ndeki teknelere bindirmesinin temel nedenidir. “Kaçakçılığı teşvik eden diğer bir önemli unsur ise cezasızlık politikasıdır. Göçmen kaçakçılığına ilişkin Türk Ceza Kanunu’nda nispeten ağır hükümler bulunmasına rağmen, tespit edilen ve yakalanan kaçakçılara ilişkin soruşturma ve yargı sürecinde genellikle tutuklama tedbirine başvurulmadığı ya da kısa süreli tutuklamaların olduğu görülmektedir. Göçmen kaçakçıları ceza aldıklarında ise cezalar en alt sınırdan uygulanmaktadırlar.” |
Raporda, sorunun çözümüne dair şu öneriler sıralandı:
“Uluslararası alanda atılması gereken adımların başında AB ile Türkiye arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın iptal edilmesi gelmektedir. AB’nin mültecileri sınırları dışında tutma ve Türkiye’yi bir “mülteci depo”su olarak görme yaklaşımı değişmelidir. Mültecilerin uluslararası siyasette müzakere aracı olarak kullanılmasına son verilmeli ve onların temel haklarını göz önünde bulunduran bir politika izlenmelidir.
“Mültecilerin üçüncü ülkeye geçmelerinde güvenli yollar açılmalı, sadece Türkiye değil AB ve diğer ülkeler de sığınma taleplerini ve mülteci statüsünü kabul etmelidir.
“Van sınırından Türkiye’ye giriş yapan ve “düzensiz” olarak tanımlanan göçmenlerin girişi düzenlenmeli, kayıt altına alınmalı, COVID-19 başta olmak üzere sağlık kontrolünden geçirilmeli, iltica talepleri uzmanlar tarafından alınmalıdır.
“Van, Ağrı, Iğdır gibi sınır kentlerinde mültecilerin ülkeye girişlerini önlemeyi amaçlayan duvar inşaatları durdurulmalıdır. Hayati risk altındaki insanları duvarın arkasında ölüme mahkum etme yaklaşımından vazgeçilmeli, temel haklara saygılı bir iltica sistemi işletilmelidir.
“1951 tarihli Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi’ne koyulan coğrafi çekince kaldırılmalıdır. Türkiye’nin doğusundan gelen mültecilerin mülteci statüsü ve bu statüden kaynaklanan hakları tanınmalıdır.
“Van’da göçmenleri hukuksal olarak bilgilendirecek, sorularını yanıtlayacak, ücretsiz hizmet veren, bir göçmen hukuku bürosu Göç İdaresi bünyesinde ve Van Barosu işbirliği ile kurulmalı ve işletilmelidir.
“Sağlıklı bir iltica ve göç politikasının olmaması göçmen kaçakçılığını teşvik etmektedir. Göçmen kaçakçılığına karşı önlemler alınmalı, yakalanan göçmen kaçakçılarına yönelik cezasızlığa varan hukuksal uygulamalar değiştirilmelidir.
“Van Gölü’nün olası faciaları önlemek için insanların sığınma haklarını zedelemeyecek şekilde denetim faaliyetlerinin arttırılmalıdır.
“Van’da insanlık dışı koşullarda yaşamak zorunda kalan mültecilerin barınma, sağlık ve gıda gibi temel ihtiyaçları karşılanmalıdır.
“Mülteci kadın ve LGBTİ+’ların toplumsal cinsiyete dayalı şiddetten korunması için politikalar üretilmeli, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz bırakılanlar İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa uyarınca bütüncül bir yaklaşımla desteklenmelidir.
“Van’daki arama/kontrol noktaları sığınmacıların sığınma başvurusunda bulunabilecekleri noktalar haline getirilmeli, sığınmacılar sınır dışı edilme korkusu yaşamadan uluslararası koruma imkanlarından yararlanma olanaklarına kavuşmalıdır.
“Sınır bölgesinde görev yapan kamu görevlilerinin yozlaşmasının önlenmesi için göreve başlamadan ve görevleri sona erdiğinde kendileri ve birinci derecede aile yakınlarının malvarlığı düzenli aralıklarla araştırılmalı ve sınır hattı ile arama/kontrol noktalarında görev yapan kolluk görevlileri insan hakları ve mülteci hukuku alanlarında sistematik olarak eğitim almaları sağlanmalıdır.
Türkiye’deki mülteciler hakkında |
Türkiye, 2015 yılından bu yana dünyanın en büyük geçici ve uluslararası koruma sağlanan nüfusuna ev sahipliği yapıyor. 2011 yılında başlayan Suriye savaşıyla 6,8 milyon Suriyeli ülke dışına göç etmek zorunda kaldı. Suriyelilerin 3,69 milyonu, yani yarısından fazlası Türkiye’de. Türkiye, çoğunluğu Afganistan, Irak ve İran’dan gelen yaklaşık 320 bin uluslararası koruma başvuru sahibi ve statü sahibine ev sahipliği yapıyor. Türkiye’de 1 milyon 179 bin oturma izni olan yabancı vatandaş, ayrıca literatürde “düzensiz göçmen” olarak tanımlanan ve sayıları 2 milyona yaklaşan kayıtsız göçmen de bulunuyor. “Yakalanan düzensiz göçmenler” içerisinde Afganlar başı çekiyor. 2018 yılında yakalanan 268 bin “düzensiz” göçmenden yaklaşık 101 bini, 2019’da 454 bin “düzensiz” göçmenden 201 bini, 2020’da 122 bin “düzensiz” göçmenden 50 bini Afganistan’dan. |