Türkan Elçi, başsavcılığa 3 sayfalık şikayet dilekçesi verdi. Elçi, savcı, hakim, emniyet ve siyasi iradeden şikayetçi oldu. Elçi, eşi hakkında çıkarılan yakalama kararının uygulanış biçiminin, çıkarılmış ölüm fermanının bir ön aşaması olduğuna dikkat çekti.
Diyarbakır’ın Sur İlçesi’nde sokağa çıkma yasağı ve abluka sırasında tahrip edilen Dört Ayaklı Minare’nin önünde 28 Kasım günü basın açıklaması yaptıktan sonra öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, şikayetçi sıfatıyla ifade verdi.
Elçi, ifadesine ek olarak verdiği üç sayfalık dilekçeyi Diyarbakır Barosu’nda basın toplantısı düzenleyerek okudu.
Elçi, “Tahir Elçi, Türkiye’de uzun yıllardan beri süregelen siyasal ve hukuksal problemlerin yaşandığı tüm zamanları iyi bilen evrensel ve ulusal hukuk nosyonuna vakıf bir kişiliğe sahipti. Adalet ve hukukun ilkelerinin tezahür ettiği bir toplumun inşa edilmesi ve yaşamını adayan müstesna bir hukukçuydu. İdeal bir toplumun oluşturulması, Türkiye’de yaşayan tüm halkların, ırk, din, mezhep ve sınıf farklılığına bakılmaksızın bir arada insanca yaşaması için mesleki ve özel hayatının her anını bu yönde sarf etti.” diye konuştu.
“Tahir Elçi’nin son dönemlerde Türkiye’nin yaşadığı kaotik havanın ihtiyaç duyduğu bir figürken onun gibi köprü olabilecek Türkiye’de farklı kesimler, farklı sesler arasında tek ses olabilecek bir pozisyondayken katledilmesi anlamlıdır,” diyen Türkan Elçi, anlamlı olduğu kadar da barışın ve huzurun olması için çaba sarf eden kişilerin küstürülmesi ve barış duygularının zedelenmesine mahal verilmesi nedeni ile ayrıca üzücü olduğunu vurguladı.
Türkan Elçi, özetle şunları söyledi:
“Tahir Elçi son dönemlerde artan şiddet olaylarının ölüm kokan atmosferinde sükûnete, barışa ve yaşanacak sivil ölümlerine işaret edebilme cesaretini gösterebilmiştir. Olayların şiddetlice yaşandığı yerlerde raporlar hazırlamış, öz ellikle sivil insanların yaşamı ile ilgili hassasiyetini defalarca basın açıklamalarında, televizyon programlarında çekinmeden izah edebilmiştir. Bunu yaparken kimsenin herhangi bir güç odağının yanında olmadan sadece insanın ve vicdanın yanında olduğu vurgusunu yapmıştır.
“Son dönemlerde insan vicdan ve barış gibi kavramlar ulviliklerinden uzaklaştırılarak içi boşaltılmış kavramlar haline gelmişken Tahir Elçi’nin bu gibi ifadeleri samimiyetle dillendirmesi kimilerine anlamsız gelmiştir. Bu gibi çağrıları göz önünde bulundurulmadan sadece malum bir televizyon programında söylediği bir cümle ile hedef haline getirilmiş ve katlinin vacip olduğu hissi oluşturulacak kadar medya ve yargının gündemine insafsızca oturtulmuştur.
“Sarf ettiği cümle sadece farklı bir zaviyeden bakmanın da gerekli olabileceği yönünde hukuksal yönden bir tartışmaya mevzu olabilecekken toplum nezdinde infial olacak bir tutuklama kararıyla resmen Tahir Elçi hırpalanmıştır. Hatta hakkında çıkarılan yakalama kararının uygulanış biçimi çıkarılmış ölüm fermanın bir ön aşamasıdır.
“Aslında barış talep eden bir adam o gece hukuk devletinin gerekleri yok sayılarak TOMA’larla zırhlı araçlarla, polis konvoylarıyla devlet gücünün korkutucu ve sindirici yüzüyle bir kez daha karşı karşıya kalmıştır. Hukuka ve adalete inanan sorunların meşru yollarla iletişim kurarak çözümüne inanan bir insan olarak eşime yapılanların o gece itibariyle nazarımda çizilen tablonun tasvirini izah etmekte zorlandığımı ifade edebilirim.
“Eşim Tahir Elçi hakkında soruşturma başlatan savcı, gerek yakalama kararı veren hakim ve gerekse bu kararı infaz eden emniyet mensubu ve siyasi iradeden şikayetçiyim. Devlet nezdinde protokoldeki sıralamada bir yere sahip olan kişiye ilgili makamlarca resen koruma verilmemiş, yapılan tehditler görmezden gelinmiştir.
“Elçi’nin katledilmesinin sıcaklığı henüz yüreğimi yakarken, ben metanetimi yitirmeden devlet yetkililerinden gelen vaatleri büyük bir sabırla bekledim. Fakat bir ayın dolmasına birkaç gün kala katilin bulunması yönünde bir arpa boyu yol kat edilmediği gün gibi ortadadır. Nitekim silahlarına el konulan 26 polis memuru olduğu halde hiçbirinin ifadesi şüpheli sıfatıyla alınmamıştır.
“Elçi’nin katledildiği olay yeri uzun süreden beri şiddet olayların yaşandığı yöne açılan bir noktadır. Güvenlik güçlerinin olay mahallini önceden gözetim altında tutması, güvenlik kameralarıyla gidiş, gelişleri kontrol etmemesi inandırıcı değil.
“Basın açıklaması yapılması esnasında emniyet birimlerince güvenliğin sağlanması bir hukuk devletinin gereğidir. Polis basın açıklamasının içeriğini kaydetmek ilgili amirlere bilgi vermek, açıklamanın devlet açısından suç teşkil edip etmediğini kayda almak dışında, açıklama yapan kişiyi korumak gibi bir görevinin olduğunu unutmuştur.
“Tahir Elçi’ye sıkılan kurşunun nereden geldiği konusunda tarafıma hiçbir açıklama yapılmaması, failin bizzat polis olduğu yönündeki şüphelerimi güçlendirmiştir. Cinayet, yaşanan karşılıklı şiddet olaylarıyla örtbas edilmiş, bu cinayet saklanılmaya gündemden düşürülmeye çalışılmıştır. Şiddet olayları bahane edilerek olay yerinde, olay yeri incelemesinin yapılmaması en basit ifadeyle ‘devlet ihmal suretiyle delil karartmasıdır’.
“Ömrünü cezasızlıkla mücadeleye ayıran Elçi cinayetinin açıklığa kavuşturulmaması faillerin cezasızlıkla mükâfatlandırılması Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olma iddiasından tamamıyla vazgeçme manasındadır. Toplumsal barıştan, kardeşlik ve hukuktan ve Türkiye’de yaşanan şiddet olaylarının bitmesi için başlanacak olan çözümden söz edilecekse bunun yolu Tahir Elçi’nin katilinin bulunmasından geçer.
“Tahir Elçi Müslüman bir toplumun çoğunlukla yaşadığı ülkede bir mabedin ayakları altında barışı dile getirmiştir. İnsanlık açısından önemli sayılan kutsal mekân ‘cami’ ve kutsal sözcük ‘barış’ onun şehadetiyle bir araya gelmiştir. Adıyla müsemma, soyadıyla görevlendirilmiş Tahir Elçi’nin vicdanlı, görev ahlakıyla çalışacak yetkililerin günün birinde çıkıp katili adaletin eline teslim edeceği yönündeki umutlarımı kaybetmeden bekleyeceğim.”