Korona virüsü salgınında dokuzuncu ay değerlendirme raporunu açıklayan Türk Tabipleri Birliği’ne göre Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı toplam 1 milyon 700 binin üzerindeki vaka sayısı doğru değil. Bugüne kadar yapılan 20 milyon testin, yüzde 15 pozitiflik oranı üzerinden değerlendirildiğinde 3 milyon vaka sayısının ortaya çıktığını belirten tabipler, Covid-19’un meslek hastalığı olarak bir an önce tanınmasını talep ediyor.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) korona virüsü salgınının Türkiye’deki 9’uncu ayına ilişkin değerlendirme raporu hazırladı. Filyasyon sürecinden sağlık bütçesine, sağlık çalışanlarının koşullarından kanser hastalarının durumuna kadar farklı başlıklarda pandeminin etkilerinin değerlendirildiği rapora ilişkin online basın toplantısı düzenlendi.
Covid-19’un sağlık çalışanları açısından meslek hastalığı olarak kabul edilmesini talep eden Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Şebnem Korur Fincancı toplantıda yaptığı değerlendirmede, Sağlık Bakanlığı’nın son açıkladığı rakamların tamamen şeffaf olduğunu söylemenin kolay olmadığını belirtti.
Sağlık Bakanlığı’nın toplam vaka sayılarını 1 milyon 700 bin üzerinde açıkladığı tabloyu değerlendiren Fincancı, “Tabloda 20 milyon testten söz ediliyor. Mart ve nisanda yüzde 10’larda olan pozitiflik oranlarının kasım ortasından bu yana yüzde 30’lara çıktığını biliyoruz. En iyi ihtimaliyle tekrarlayan testler olduğunu düşünerek yüzde 15 ortalamayla test pozitifliği olsa vaka sayılarının 3 milyon olması gerekiyor” dedi.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın sağlık çalışanlarının 120 bininin Covid-19’dan etkilendiği yönündeki açıklamasını hatırlatan Fincancı, “Sağlık Bakanı 1 milyon 60 bin sağlık çalışanı olduğunu söylüyor. Yani yüzde 11.3’ü pozitif. Bu toplumdaki yaygınlığın üç katı bir rakama tekabül ediyor. Yalnızca bununla da kalmıyor, toplumla yönetemediği pandemide sağlık çalışanını tek başına bırakıyor ve sağlık çalışanları şiddete karşı mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Toplumdaki yaygınlığına göre üç kat fazla yaygın olan bir hastalığın otomatikman meslek hastalığı olarak kabul edilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Pandemi döneminde bazı sağlık kuruluşlarında triaj yani acil durumlarda hasta seçme ayırma yönteminin uygulandığı belirtiliyor. Beklenmedik acil, çok ağır sağlık hizmeti ihtiyacı olan durumlarda bir önceliklendirme yapmak gerektiğinde “triaj” kavramının geçerli olduğunu belirten Prof. Dr. Neyyire Yasemin Yalım, “Triaj sözcüğünün salgın kapsamında duyduğumda çok şaşırdım. Bu durum beklenmedik değil ve dokuz aydır sürüyor. Salgının başından beri TTB, uzmanlık dernekleri herkes bugünün geleceğinden söz ediyor ve uyarıyordu. Bu durum acil bir durum da değil” dedi.
Pandemi döneminde triaj kavramını kullanmanın doğru olmayacağını belirten Yalım, “Burada bizim organ aktarımında gördüğümüz, kaynağın sınırlı olduğu hasta seçme durumu söz konusu” dedi ve şunları kaydetti:
“Sağlık çalışanları hasta seçmek durumunda kalacak. Şu anda da bu durumda olabilirler. Bu ahlaken stres yaratacak bir şeydir. Sağlık çalışanlarının bu stresi hissedeceğini biliyorum ama bir taraftan da şunu bilmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bu duruma gelmek onların sorumluluğunda değil. Bu durumda olmanın bir nedeni var mı onu da sorgulamak lazım. Bence Türkiye’de bu süreci yöneten sağlık otoritesi başından itibaren yanlış kararlar aldı. Hala da doğru kararları almakta gecikiyor. O nedenle de sağlık çalışanlarını hastalarla karşı karşıya bırakıyor. Bir hasta seçme durumu bugün Türkiye’de gördüğümüz kadarıyla söz konusu. Sağlık çalışanlarını böyle ahlaki bir sorumluluğa vicdan azabı altına sokmaya kimsenin hakkı yok. Sağlık çalışanlarının bunda sorumluluğu yok denecek kadardır. Bu işin sorumluluğu, yükü bu işi yürüttüğünü kim iddia ediyorsa onun üstündedir.”
Türkiye’ye ilişkin sayıları takip etmekten vazgeçtiğini belirten Covid-19 İzleme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Özlem Azap Kurt ise toplantıda, “6 Kasım’da toplum bilimi üyesi bir kişi Covid olan sağlık çalışanı sayısı 40 bin diyor. Önceki gün bakan 120 bin diyor. Dünyada aşağı yukarı yüzde 10’u sağlık çalışanıysa vakaların, dün bakanlığın açıkladığı sayılar 1 milyon 700 binin üzerindeyse demek ki 170 bin sağlık çalışanı belki de hasta. Belkideler insanı çok rahatsız ediyor” ifadelerini kullandı.
Pandeminin ilk döneminde maskeden başlayan belirsizliklerin aşı sürecinde de devam ettiğini belirten TTB Genel Sekreteri Vedat Bulut, Sağlık Bakanlığı’nın aşıyla ilgili politikalarda şeffaf olmadığını söyledi. Faz3 aşamasında olan 13 aşı çalışmasının olduğunu ve bunların büyük bir ticari rekabeti sürdürdüklerini belirten Bulut şunları kaydetti:
“Türkiye’de ne gariptir ki aşı ihalesini, birinci basamak sağlık hizmetlerinin, koruyucu sağlık hizmetlerinin ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun görevi olmasına rağmen Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü yapıyor. Kamu hastaneleri ikinci ve üçüncü basamak hizmet. Türkiye Halk Sağlığı kurumu aşıları almıyor. Bu bile şeffaflıktan ve bu işin nasıl yanlış yapıldığını gösteriyor. Aşı olayında Türkiye, getireceği aşılarda öncelik sıralamasını uluslararası standartlara göre yapmıştır. Ancak bu aşıları kaç liraya mal edeceğini kamuya maliyetinin ne olacağını ve hangi hızla uygulanacağını net olarak kamuoyuna anlatmadılar. Bir pandemide en kötü yönetim belirsizlik yaratmaktır. Eğer kamuoyunda bir endişe yaratırsanız pandemiyle mücadele edemezsiniz. İnsanlar güven duyup o aşıyı vurulmazlar. Aşıyla ilgili pek çok bilgi kirliliği var. Bu aşılar çok zararlı olacak gibi endişeler yersiz. Bağımsız kuruluşlar tarafından onay süreçleri belgelendirerek yapılan her aşı bizim için güvenlidir. Aşı vurulmaktan kimse endişe duymasın yeter ki onay süreci şeffaf olsun ve kamuoyuyla paylaşılsın. “
Acil servislerde pandemiyi karşılamanın yarattığı sorunlara değinen Covid-19 İzleme Kurulu Üyesi Özgür Karcıoğlu ise, “Pandeminin hastanelerde karşılanmasının ve yenilmeye çalışılmasının en büyük etkisi acillerde oldu. Türkiye’nin sağlık sisteminin uzun zamandır eleştirdiğimiz gibi doğrudan insanları herhangi bir sağlık sorununda acillere yönelten bir yapısı var. Zaten acillere ciddi bir yığılma söz konusuydu bunun pandemiyle birlikte arttığını gördük” dedi.
Son dönemde alınan kısıtlama kararlarıyla pandemi polikliniklerine başvuru sayılarında düşüşlerin yaşandığını ifade eden Karcıoğlu, “Türkiye’de aciller üzerinde yığılan hasta başvurusu var. Bu pandemi hastalarıyla Covid olmayan hastaların birbirinden ayrılması sorunu da ortaya çıktı. Teknik olarak imkansızlıklar, acillerin küçük ve sıkışık yapıları birçok hastanın birbiri içinde olmasını getirdi. Hasta yatışlarında önemli sorunlar yaşandı” dedi.
Filyasyon sürecinin yıkıcı bir sorun haline dönüştüğünü belirten Doç. Dr. Aslı Davas, Türkiye’deki filyasyon ekiplerine dünya örneklerinden farklı olarak çok fazla farklı konuda sorumluluk yüklendiğini söyledi. Filyasyon ekiplerinden ev ev dolaşmalarının beklendiğini söyleyen Davas, “Sağlık çalışanı sayısı yetmediği için dışarıdan destek alınıyor. Salgının iyice alevlenmesiyle birlikte öğretmenler ya da diğer kamu çalışanları arasından görevlendirme olduğunu görüyoruz. Arkadaşlarımız günde 16 saat aralıksız çalışıyorlar. Geceleri çalışan arkadaşların kendi güvenlikleriyle ilgili bir önlem de alınmış değil. Buraya gittiklerinde gecikmeler olduğu için ya da bir doktorla karşılaşmadıkları için çok ciddi şiddet sıkıntıları yaşayabiliyorlar” dedi.
Pandemi döneminden Covid-19 hastaları dışındaki hastaların da olumsuz etkilendiğini belirten TTB Merkez Konsey Üyesi Halis Yerlikaya, kanser hastalarının süreç içerisinde yaşadığı sorunları ise şu sözlerle anlattı:
“Çoğu onkolojik hasta zaten yarı acildi. Bütün hastanelerde sağlık emekçilerinin emeğinin Covid-19’la mücadeleye kanalize edildiği dönemde başta kanser hastaları olmak üzere diğer hastaların bakımları ve sağlığa erişimleriyle ilgili ciddi sorunlar oluştu. Özellikle birinci basamakta kanser taramalarıyla ilgili de ciddi sıkıntılar vardı. Kanserin etkili ve sonuç alıcı bir tedavisine ulaşmak açısından erken evrede yakalanması kritik. Bütün sürecin Covid’e yoğunlaştığı süreçte taramalar da yapılamadı. Dolayısıyla bizim klinik gözlemlerimizde daha ileri aşamada hastaların gelmeye başladığı, önümüzdeki dönemlerde dünya açısından da kanser pandemisi beklentisi ortaya çıktı.” (DUVAR)