Tahir Elçi cinayetiyle ilgili beş yıl sonra tamamlanan iddianameye Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı tepki gösterdi. Vakfın açıklamasında, “Bu melun cinayeti aydınlatması mümkün olmayan bir iddianamedir” denildi.
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin Sur ilçesinde sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü 28 Kasım 2015’te Dört Ayaklı Minare’nin altında basın açıklaması yaptığı sırada öldürülmesine ilişkin iddianameye yönelik tepkiler sürüyor.
Tahir Elçi’nin öldürülmesine ilişkin yaklaşık 5 yıl sonra hazırlanan iddianamede, şüpheli 3 polis hakkında “Bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermekten” 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası istenmişti. Öldürülen 2 polis dosyasının da iddianameye eklenmesi dikkat çekmişti.
‘HİÇBİR DELİL DÜZGÜN TOPLANMADI’
Hazırlanan iddianameyle ilgili olarak Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı tarafından yazılı bir açıklama yapıldı. Cinayeti aydınlatmasının mümkün olmayan bir iddianame hazırlandığının belirtildiği açıklamada şu ifadeler yer aldı:
Av. Tahir Elçi, tarihi Dört Ayaklı Minare’nin uğradığı tahribata ve kent merkezinde yaşanan çatışmalı sürece dikkatleri çekmek amacıyla yaptığı basın açıklamasından hemen sonra, toplumun kültürel ve tarihsel mirasının yıkımına karşı çıkarken, yaşanacak çatışmalı sürecin devamındaki gelişmelerin yaratacağı ağır sonuçlara dair kaygılarını dile getirirken ve barışı savunurken 28 Kasım 2015 tarihinde, uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
Tahir Elçi’nin öldürülmesinde hemen sonra, Dört Ayaklı Minarenin de içerisinde bulunduğu birçok mahallede halen süren sokağa çıkma yasakları ilan edilmiştir. Kent merkezinde çatışmalar yoğunlaşmış ve yaşanan çatışmalarda yüzlerce insan yaşamını yitirmiş, binlerce insan zorunlu göçe maruz bırakılmış, tarihi eseler tahrip edilmiş ve birçok mahalle yaşanılmayacak hale gelmiştir.
‘KEŞİF DÖRT AY SONRA YAPILDI’
Tahir Elçi cinayetinin üzerinden dört yıldan fazla zaman geçmesine rağmen, yürütülen soruşturmada bir arpa boyu yol alınamamıştır. Daha en başından cinayet mahallindeki hiçbir delil düzgün bir şekilde toplanmamış ve muhafaza altına alınmamıştır. Olay yerinde “keşif” işlemleri cinayetin üzerinden dört ay geçtikten sonra yapılmış; olay yeri incelemesi usulüne göre gerçekleştirilmemiş; cinayeti aydınlatması beklenen kamera kayıtlarına ulaşılamamıştır. Bütün bu soruşturma zarfında Tahir Elçinin avukatları tarafından dosyaya sunulan yüzden fazla dilekçedeki taleplerin çok büyük bir kısmı reddedilmiş, soruşturmayı derinleştirecek adımların atılmasından kaçınılmıştır.
‘MADDİ GERÇEĞİ ARAŞTIRMAKTAN UZAK’
Çok yakın bir zamana kadar, cinayet mahallinde ateş eden ve uluslararası raporlara göre cinayetin birinci derecede şüphelisi ve faili konumundaki polisler, soruşturma dosyasında “tanık sıfatıyla” yer almışlardır. O “tanıkların”, “şüpheliye” dönüşmesi için savcılık dört yıldan fazla bir zaman beklemiştir. Maalesef aradan bu kadar zaman geçtikten sonra hazırlanan iddianame, “yaşama hakkını” korumaktan uzak, “etkin soruşturma” kavramından bütünüyle bihaber ve bu melun cinayeti aydınlatması mümkün olmayan bir iddianamedir.
İddianame, maddi gerçeği araştırma kaygısının çok ötesinde, hukuk dışı mülahazalar arasında bir denge kurma çabasını ortaya koymaktadır. PKK militanları tarafından öldürüldükleri aşikar olan iki polise yönelik cinayeti, devletin güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirildiği her türlü makul şüphenin ötesinde bir şekilde ortada bulunan Tahir Elçi cinayeti ile aynı iddianamenin içinde birleştirmek; o gün arabalarının dikiz aynaları kırılan taksi şoförlerini bile Tahir Elçi cinayetinin müştekileri olarak göstermek, bu cinayeti aydınlatmaya değil, soruşturmanın odağını ortadan kaldırarak, dosyayı sonuçsuz bir meçhule ertelemeye çalışmanın adımlarıdır. Polis memurlarının PKK militanı Uğur Yakışır tarafından öldürüldüğü ilk saatlerden itibaren kamera kayıtları ile sabit iken aradan geçen dört yıl zarfında bu konuda bir iddianame düzenlenmemesi; bu cinayetlerin Tahir Elçi cinayeti iddianamesine eklemlenmesi, hem polis memurlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. Maddesi manasında yaşama haklarının hiçe sayıldığını ve hem de Tahir Elçi cinayeti soruşturmasını sulandırmak için araçsallaştırıldığını göstermektedir.
Aynı şekilde, firari PKK militanının “şüpheli” olarak dosyaya eklenmesi ve olayın oluş şekli ve tüm delillere göre, kasten (en hafif değerlendirme de bile “olası kast” ile) bu cinayeti işleyen polisler hakkında “taksirle” adam öldürmekten dava açılması, şüpheli polisleri yargılamadan aklama çabasının bir ürünüdür.
‘SIRALI AMİRLER CİNAYETİN FER’İ FAİLLERİDİRLER’
Tahir Elçi, yoğun bir nefret kampanyasının ardından hedef haline getirildikten sonra öldürülmüştür. Bu cinayetin soruşturması, cinayete giden bütün bir süreci, Elçi’nin nasıl hedef haline getirildiğini; hedef haline geldiği bilinmesine rağmen neden o gün o sokakta, onun korunması yerine, güvenlik tedbirlerinin adeta Tahir Elçi ve arkadaşları kamuoyuna karşı bir tehdit oluşturuyormuş gibi alındığını açıklığa kavuşturabilmelidir. Eğer sokakta ateş eden polis memurları bu cinayetin asli failleri ise, o gün o sokakta usulüne göre önlem almayan, polislere öncelikleri bildirmeyen, polis kuvvetinin sevk ve idaresine, cinayetten sonra da delillerin toplanmasına ilişkin ağır kusurları bulunan Diyarbakır Valisi, Emniyet Müdürü ve tüm sıralı amirler de bu cinayetin fer’i failleridir.” (DUVAR)