Çatışmaların yoğun olduğu Sur'da, aralarında 20'ye yakın çocuğun da dahil olduğu 200'e yakın kişinin mahsur kaldığı söyleniyor.
Yakınları Sur'da mahsur kalan aileler, Melikahmet Caddesi'ndeki Dicle Fırat Kültür Merkezi'nde sekiz gün önce nöbete başladı. Ailelerin kaygılı bekleyişi devam ediyor.
Siyasetçiler de gün içinde yaptıkları açıklamayla nöbet eylemine destek vereceklerini duyurdular. Siyasetçilerin nöbeti akşam saatlerinde başlayacak.
Biz de hava kararmadan üç arkadaşla birlikte Sur'a gidiyoruz. Yasaktan önce bütün sur özel aydınlatma sistemiyle ışıklandırılmıştı ama üç aydır bu lambaların hiçbiri çalışmıyor.
Yasağın başından beri Sur'daki bütün tarihi kapılarda olduğu gibi, Urfa Kapı'nın giriş çıkışında da polis kontrol noktası kurulmuş durumda.
Her iki kapıya kum torbaları ile mevziler yapılmış ve her mevzinin üzerine de bayrak asılmış. Kontrol noktası karanlık.
Sadece gelen giden kişileri ya da araçları görmek için bariyelerin dışına ışık yoğunluğu fazla, seyyar büyük beyaz aydınlatma lambaları konulmuş. Polisler sivil giyimli. Sur'a giriş çıkış yapan herkes üst baş aramasından geçiyor.
Bir de GBT (Genel Bilgi Tarama) kontrolü yapılıyor. Çantalar varsa kontrol işlemi 15 dakikayı bulabiliyor.
'Sessiz, karanlık, tenha'
Kadın polis üstümü arayıp çantamı kontrol ettikten sonra Sur'dan içeriye giriyoruz.
Her yer çok karanlık. Cadde direklerindeki lambalar ve sur diplerindeki aydınlatmalar çalışmıyor.
Son dört aydır ilk defa akşam saatlerinde Sur'dayım. Ortalık oldukça sessiz, karanlık, tenha.
Melikahmet Caddesi boyunca açık bir çay ocağı, bir dönerci bir de lokanta görüyorum.
Göç eden giden binlerce aile geri döner mi bilmiyorum ama beş altı katlı binalarda lambası yanan tek tük daireler görülüyor.
Sur'u bu halde gören arkadaşlar "Burası hayalet şehir olmuş" yorumunu yapıyorlar. Tek hayat belirtisi, Dicle Fırat'a yakın bir yerde kaldırımda top oynayan beş altı çocuğun sesi.
Fotoğraf çekmek istiyorum ama karanlık olduğu için çekim yapamıyorum. Güvenlik endişesinden dolayı kamera flaşını açmamın pek de uygun olmayacağı konusunda arkadaşlarım beni uyarıyor.
Üç aydır çatışmaların yoğun yaşandığı Sur'un bu karanlık caddesinde patlayacak tek bir flaş bile çok makul karşılanmayabilirdi.
Melikahmet'in sonunda polis bariyerleri var. Bariyerlerin üzerinde yine çok yoğun ışıklı bir seyyar lamba kurulmuş. Işık o kadar yoğun ki lambadan geriye hiçbir şey görülmüyor.
'Oğlum Tahir Elçi vurulunca Sur'a gitti'
2003 yılında açılan ve daha önce kültürel ve sanatsal birçok faaliyete ev sahipliği yapan Dicle Fırat Kültür Merkezi son zamanlarda da birçok basın açıklamasının yapıldığı bir yer olmuştu.
Durum sakin görünüyor. Burdaki insanlar, son iki akşam hiç patlama sesi gelmediğini söylüyorlar. Kültür merkezinin bahçesi kalabalık. Çocuk, kadın, genç her yaş grubundan insan var. Tabi bir de çok sayıda gazeteci.
Aileler medyaya karşı mesafeli. Konuşmak istemiyorlar. Konuşanlar da isim ve fotoğraf vermek istemiyor.
Bir hafta önce eyleme başlayan bir anne, 15 yaşındaki oğlunun Tahir Elçi'nin vurulduğu gün Sur'a gittiğini ve o günden beri ondan haber alamadığını söylüyor.
O da ne ismini söylüyor ne de fotoğrafını çekmeme izin veriyor. Bunu "Oğlum belki döner sonra bana anne sen neden konuşma yaptın demesini istemiyorum" sözleriyle açıklamaya çalışıyor. Güvenlik kaygısı da var.
'Kendimi oğlumun ölüm haberine hazırladım'
Böbrek hastası eşinin üç aydır evde yattığını söyleyen genç anne, Cizre'de yaşanan ölümleri hatırlatıyor: "Kendimi oğlumun ölüm haberine de hazırladım. Bu yüzden evde temizlik de yaptım. Sonra da bu eyleme katıldım. Hem taziyeye hazırladım kendimi hem de gelebilecek müjdeli bir habere."
Gözleri doluyor. Umudunu yitirmek istemiyor. "Eskiden insanlar çocuklarını dağda arardı, şimdi ise hendek ve barikatların arkasında. Umudumu kaybetmek istemiyorum. Cizre gibi yapmayacaklarına inanmak istiyorum ya da ana yüreğim buna inanmak istiyor" diyor.
19 yaşındaki çocukları üç ay önce Sur'a giden bir başka aile de, bahçenin bir köşesinde oturmuş bekliyor. Onlar da demeç vermek istemiyor.
"Oğlumuz savaşçı değil. Sivil. Haber alamıyoruz. Oradan kurtulacağına inanmak istiyoruz. Bu yüzden de yapacağımız konuşmalardan dolayı başına bir hal gelsin istemiyoruz" diyerek anlayış göstermemizi istiyorlar.
İçerde oturan yaşlı bir kadın torunu için geldiğini söylüyor. Gelini ve diğer torunları da yanında ama onlar da tıpkı diğer aileler gibi konuşmak istemiyor.
Yaşlı kadın, 15 yaşında torunundan üç aydır haber alamadıklarını söylüyor. PKK'ye katılan büyük oğlunu 23 yıl önce bir çatışmada kaybettiğini anlatıyor.
"23 yıl önce oğlumu kaybettik. Onun adını bu torunuma verdik, o da hendeklerin arkasına geçmiş. İnşallah yazgısı benzemez" diyor.
Demirtaş: Abluka kaldırılsın, çatışmalar biter
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş içeri giriyor. Teyze onu görünce çok seviniyor. Demirtaş'ın boynuna sarılıyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanları Hatip Dicle ve Selma Irmak, Dicle Fırat Kültür Merkezi'nde yasağın kalkması için çözüm nöbetine başladılar.
Demirtaş gündüz yaptığı basın açıklamasında "Sur'da abluka, yasaklar kalkana kadar herkes Çarşamba günü saat 16.00'da bulunduğu yerden Sur'a yürümeli," açıklaması yaptı.
Demirtaş, ablukanın ve yasağın kaldırılması halinde Sur'da barikat ve hendeklerin sonlandırılacağını ve çatışmaların bitebileceğini söyledi.
BBC Türkçe'nin de sorularını yanıtlayan Demirtaş, bu çağrıyı yineliyor ve şöyle devam ediyor:
"Çok sayıda insan yaşamını yitirdi. Şehrin tarihi ve kültürel mirası yerle bir oldu. Geldiğimiz nokta itibariyle daha kaç hafta süreceği de belli değil. Sivil siyasetçiler bir çözüme ulaşması için bir insiyatif geliştiriyoruz. Diyoruz ki abluka, sokağa çıkma yasağı kalksın. Orda sivil, direnişçi, kim varsa çıksın oradan ve bu çatışma durumu bitsin. Normal şartlara dönüş başlasın. Sur ilçesi için en azından bu noktaya gelmiş görünüyor. Fakat hükümet bunu kabul etmiyor ve ordaki insanlar ya teslim olacak ya da hepsini öldüreceğiz diyorlar."
Bu yaklaşımın tıkanma yarattığını söyleyen Demirtaş, sivillerin, çocukların Sur'da mahsur kaldığını söylüyor:
"İnsanlar güvenlik kaygısıyla çıkamıyor çünkü sürekli atış yapılıyor. En küçük harekette tank, top atışları yapılıyor. İnsanlar bulundukları evlerden ya da bodrumlardan dışarıya çıkamıyor. Bunun en makul yolu sokağa çıkma yasağının tümden kaldırılmasıdır."
'Hükümetin kararını kamuoyu baskısı değiştirir'
Diyarbakır halkının da sokağa çıkma yasağının kaldırılmasını ve oradaki insanların güvenli şekilde çıkarılmasını talep ettiğini belirten Demirtaş, bu yolda ilerleme kat edilemediği için Sur'a yürüyüş çağrısı yaptıklarını ifade etti:
"Bunun için biz de çok büyük bir yürüyüşle insanların sokağa çıkma yasağının, ablukaların ve bu çatışmaların sonlanmasını isteyen bir taleple insanların barışçıl bir gösteri yapmasını istedik. Bu barışçıl gösteriyle taleplerini görünür kılmasını istedik ki hükümet de Diyarbakır halkının bunu istediğini görsün, duysun ve buna duyarsız kalmasın. Sur'a doğru güçlü ve kararlı bir yürüyüş ve kararlı bir barış isteği olursa hükümetin bunu görmezden geleceğine inanmıyoruz."
HATİCE KAMER / BBC TÜRKÇE