Siz şu anda evinizde oturuyorsunuz ya da işyerinizde ya da herhangi bir yerde…Yeriniz sıcak, karnınız tok. Size kurşun sesleri gelmiyor, evinizin duvarlarından top sesleri yankılanmıyor. Gaz bombası başınıza isabet etmesin diye, başınızı elinizle tutup kaçmıyorsunuz. Panzer sirenleri, TOMA sesleri gecenizi bölmüyor. Evinizde yiyeceğiniz, içeceğiniz bol.
Siz şu anda hayatınızı normal sürdürüyorsunuz. Ölüm çığlıkları, taziye ağıtları kulaklarınızı tırmalamıyor. Yanıbaşınızda vurulan, bacağı kopan, elleri parçalanan insanlar görmüyorsunuz.
Siz şu anda hayattasınız…Ve şanslısınız.
Çünkü bu ülkedeki yüzbinlerce insan sizin kadar şanslı değil. Ölümün kokusunu her an ensesinde hissederek yaşayan yüzbinlerce insan…
Hayatın en acımasız yönünü yaşayarak nefes almaya çalışan yüzbinlerce insan…
Bu ülkenin insanları. Bu ülkenin topraklarında doğan, yaşayan, vergisini ödeyen, bu ülkenin kimliğini taşıyan insanlar…
Onları bir düşünün…
Yine en başa döndük. 1990’lı yıllara. Belki daha kötüsüne…
Yine yüreği yanan anne babalar, yetim kalan çocuklar, katledilen gencecik bedenler, yasaklanan kentler, ensesinden vurulan aydınlar…
Yine her gün bir parça canımız yok oluyor. Her gün yok oluyoruz…
Politikacılar ise klişeleşmiş cümlelerle tehditler savurup duruyor. Ucuz, laçka ve umursamaz bir tavırla…
İşte bütün sorun da bu zaten.
Çözüm neden gelmiyor? Neden 80 yıldır çözüm bekleyen Kürt sorunu çözül(e)müyor? Sebebini söyleyeyim: Çünkü bu ülkenin politikacıları, iktidarları umursamaz.
Başarabildikleri tek şey, slogan atmak. Politikacının işi mi slogan atmak? Hayır! Sıradan insanlar slogan atar. Politikacı çözüm üretmen için vardır. Çünkü elinde güç var, siyasal erk var. Slogan atacaksa, mecliste ne işi var onların?
Aslında işin kolay ve zayıf tarafı da bu. Ülkenin en önemli meseleleri karşısındaki en büyük duyarsızlık bu. İnsanlar ölüyor insanlar. Ötesi var mı? Her gün canlarımızı toprağa veriyoruz, politikacılarımız çıkıp slogan atıyor. Yok kökleri kazınacakmış, yok devletimiz büyükmüş! Ne bu ya? On yıllardır bu sözlerin hangisi işe yaradı? Hangi tehdit işe yaradı?
Hiçbiri…
Balık baştan kokarmış. Evet, çok doğru. Cumhuriyet dönemi boyunca bir sorun devam ediyor. Onbinlerce insan öldü, onbinlercesi sakat kaldı, binlercesi sürgün edildi.
Hala politikacılar çıkıp, 30 yıl öncesinin yöntemini deniyor. Korkutmaya çalışıyor, sindirmeye ve bastırmaya çalışıyor.
Baştakiler bunu yapıyor. Derken haber spikeri yapmaya başlıyor, sokaktaki sıradan vatandaş bunu yapmaya başlıyor. Çünkü baştakiler olaya böyle bakıyor.
Hala politikacılarımız, işi gırgıra ve şakaya alıyor.
Peki neden oradalar? Eğer halkın sorunlarına, halktan farklı, bilimsel olarak yaklaşmayacaklarsa, eğer sorunları irdeleme ve çözme cesaretleri yoksa, ne işleri var orada?
Sormak lazım.
Sorun şu ki, on yıllardır iktidardaki hiçbir politikacı yürekli çıkmadı. Artık dünya sorunu haline gelmiş olan Kürt sorununu çözmek için, hiçbiri ciddi bir samimiyet, iyi bir niyet ve farklı bir bakış açısı geliştirmedi. Çünkü bu ülkenin politikacıları liderlikten uzaktırlar. İnsanları yönetmek, insanlar arasında birliktelik ruhuyla olmayacaksa, bu nasıl yönetimdir?
Eğer birliktelik bilinci varsa, neden gittikçe Kürt çocukları ötekileştiriliyor?
Her gün bu toprakların gençleri öldürülüyor. Bu ülkeyi yönetenlere sormak lazım: Bu gençler neden birbirlerini öldürüyorlar? Barış şimdi gelmeyecekse, ne zaman?
Bu ülkenin yöneticileri, aydınları, gazetecileri, akademisyenleri neden empati kurarak olaya yaklaşmıyorlar?
Bu koca sistemin betonlaşmış kafalı siyasetçileri, aydınları, akademisyenleri, sanatçıları…Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Bu koca sistemin hiç mi ölümleri durdurabilecek iradeleri yok?
Ey Türkiye’nin aydını! Bunu anla ve bunu anlat. Bu ülkenin insanları senden ciddi bir sorgulama bekliyor. Aydın olmanın zamanıdır şimdi. En zor şartlarda bakalım hanginiz mangal yürekli çıkıp da barışı savunabilecek?
En çetin dönemde, bakalım hangi mangal yürekli politikacılar yönetiyor bu ülkeyi?
Hanımlar beyler, şunu artık beyinlerimize iyice sokmamız lazım: Savaş bir vahşettir ve bu vahşette herkes taraftır. Ev hanımı da taraftır, gazetecisi de taraftır, başbakan da taraftır. İster kabul edelim, ister etmeyelim, bu böyledir. Savaşın kuralları herkes için işler. Filistin’de sokak ortasında masum insanlar öldürülüyorlarsa, Türkiye’de de öldürüleceklerdir. Çünkü savaş böyle bir şey. Savaş yok eder. Yoksullaştırır, yetim bırakır. Savaş dul bırakır, sakat bırakır, süründürür. Savaş parça parça eder, lime lime eder. Savaş ciddi bir şeydir.
Olmaz böyle bir şey. Türkiye"deki aydınlar ve politikacılar, savaştan masum bir duruş bekliyor. Yanılıyorsunuz hanımlar ve beyler. Savaşın acımasız olmayanı yoktur. Ya buna alışacağız ya da barış için bütün irademizle mücadele edeceğiz.
Olay bu kadar net.
Ama benim bir önerim var: Lütfen bu yazıyı okuyan herkes, kendisini bir an ayağı kopmuş olarak hissetsin. Çocuğu öldürülmüş, babası vurulmuş, kardeşi yetim kalmış gibi hissetsin. Kolu kopmuş gibi, bir aracın içinde kurşunlanmış gibi, sırtından kurşunlanmış gibi hissetsin.
Acı değil mi?
Evet, çok acı. Savaş böyle bir şey.
Artık var olmak istiyorum. Bana güç verin. Bir gün bile barışı yaşarsam, ölebilirim