Araştırmacı yazarlar Ömer Güneş ve İbrahim Şahin, uzun bir süredir zahmetli ama bir o kadar da kıymetli bir işin izini sürdü. Yüzlerce kaset kaydını dinlediler, onlarca kişiyle konuştular. Daha önce yapılmayanı yaptılar, Dengbêjlerin Antolojisini yazdılar. Bu kıymetli çalışma Nubihar yayınlarından çıktı ve kısa sürede baskısı tükenerek yoğun bir ilgiye mazhar oldu. Şimdilerde ikinci baskısı yayına hazırlanan bu değerli çalışma vesilesiyle Ömer ve İbrahim’le dengbêj geleneğini konuştuk.
“Başlangıçta söz vardı” der kutsal kitap ve devamında “söz, insan olup aramızda yaşadı” diye devam eder. Eğer kutsal kitap Kürt toplumuna inseydi muhtemelen cümle şu şekilde değişirdi: “Başlangıçta söz vardı; Söz, dengbêj olup aramızda yaşadı.” Bir ‘söz toplumu’ olarak Kürtlerde söz, yasadır; otoritenin mistik temelidir her daim.
Sözün gücünü temsil ediyordu çoğu zaman dengbêj, bazen de gücün sözcüsüydü. Evet, dengbêj dağ toplumunun yasalarına seslenen bir ses mühendisiydi, Kürtçe’nin mobil fabrikası, Kürt toplumunun söz hakkıydı.
1990’larda ivme kazanan Kürt kültürel rönesansının en gözde figürüydü dengbêjler. Üzerine tezler yazıldı, yeni aranjelere konu yapıldı, romantize edildi, zor keşfedilen ama kolay tüketilen bir tüketim nesnesi haline geldi nihayet. Günümüzde ise Dengbêj geleneği Kürtler, bajarileştikçe (şehirlileştikçe) giderek taşranın egzotizmini simgeleyen arşivlik bir obje olarak görüldü. Kimi zaman köyden şehre taşınan bir taşra lirizmi, kimi zaman köylünün şehre karşı isyan ritüeli, kimi zaman emekçi-şehirli Kürtlerin arabeski rolünü oynadı.
Araştırmacı yazarlar Ömer Güneş ve İbrahim Şahin, uzun bir süredir zahmetli ama bir o kadar da kıymetli bir işin izini sürdü. Yüzlerce kaset kaydını dinlediler, onlarca kişiyle konuştular. Daha önce yapılmayanı yaptılar, Dengbêjlerin Antolojisini yazdılar. Bu kıymetli çalışma Nubihar yayınlarından çıktı ve kısa sürede baskısı tükenerek yoğun bir ilgiye mazhar oldu. Şimdilerde ikinci baskısı yayına hazırlanan bu değerli çalışma vesilesiyle Ömer ve İbrahim’le dengbêj geleneğini konuştuk.
İbrahim Şahin ve Ömer Güneş
Celadet Bedirhan’ın Malatya dağlarına çıktığında veya diğer Kürt bölgelerinde gezerken sözlü kültürünü kaydetmek için özel bir gayret sergilediğini görüyoruz. Keza Hawar, Ronahi ve Roja Nu dergilerinde de bu üretimlerin titizlikle yayımladığını biliyoruz. Kürt sözlü kültürünü kayda geçirmek neden hala önemli?
Birçok bakımdan önemli. Öncelikle dil için önemli. Dilin bütün zenginliğiyle kayda, yazıya geçirilmesi dil zenginliğinin tam olarak bilinmesini sağlar. Zengin bir kültürel dil, o dilin sosyal bilimler vb. alanlarda da dinamik ve zengin bir ifade formuna erişmesine katkıda bulunur. Bir edebi dil üç halden mürekkeptir: Klasik edebiyat dili, halk edebiyatı ve halk dili, modern dil. Bunlardan birinin eksik olması, o dilin zayıf kalmasını sağlar. Sözlü kültürde halkın kendi üretimlerini, halkın ruhunu, yaşam biçimini, mitolojik öğelerini, toplumsal normlarını vb. her şeyi görebilirsiniz. Sözlü kültür halkın dinamik ruhu gibidir. Devingendir. Sürekli yeni şeylerle beslenir. Bilhassa dengbejlik gibi çok geniş alandaki sözlü kültürü bir halkın, bir ulusun bir çeşit varoluş biçimi olarak görebiliriz.
‘KÜRT KÜLTÜREL RÖNESANSININ UNSURLARINDAN BİRİ’
Bilhassa Kürt kültürel rönesansının önemli unsurlarından biri olan dengbejlik üzerine 1990’lardan bu yana epey çalışma yapıldığını görüyoruz. Akademide Kürdoloji alanında kıymetli tezler yazıldı, müzikal anlamda yeni aranjeler, cover’lar peşi sıra piyasaya çıktı. Dengbejlerin yeniden keşfedildiği bir süreç yaşadık. Sizin çalışmalarınız bu uyanışın neresine denk düşüyor, eski çalışmalardan farkınız nedir?
Evet sizin de bahsettiğiniz üzere Kürt kültürel rönesansının en önemli köşe taşıdır dengbejlik. Bugüne kadar genel manada Kürt folkloru alanında önemli derlemelerin yapıldığını, kapsam ve çerçevesinin aşağı yukarı ortaya çıkarıldığını söyleyebiliriz. Ancak aynı şeyi dengbêjlik için söylemek zor. Dengbêjlik üzerine çeşitli araştırmalar yapıldı, bazı tezler yazıldı, kısmi antoloji çalışmaları yapıldı. Fakat bütün bu çalışmalar henüz dengbêjlik edebiyatının kapsamını ortaya çıkarmaktan uzak maleseef. Dengbêjlikte çok geniş bir alanda edebiyat üretimi söz konusu malumunuz. Hemen hemen toplumsal bütün alanlarda önemli müzikal, şiirsel metinler ürettiklerini görüyoruz. Ancak bunların çok azı yazıya geçirilmiş ne yazık ki. Dengbêjlik alanında kaynak olabilecek çok az sayıda eser var bu sebeple. Burada asıl üzerinde odaklanmamız gereken husus tam da şudur: dengbejlik edebiyatı bütün kapsamıyla biliniyor mu?
Sorduğunuz soru bilhassa önemli. Bir tür kültürel sondaj veya arkeolojiden bahsediyorsunuz gördüğüm kadarıyla. Bu biraz da antropolojik çalışmaların yetersizliği ile ilgili bir mesele sanırım.
Evet, Kürt toplumunda yapılan bütün çalışmalara rağmen dengbêjliğin arkeolojisinin henüz yapılmadığını net olarak görebiliyoruz. Kaldı ki dengbêjlik sadece tanınan dengbejlerin icra ettiği müzikal parçalarla sınırlı bir alan da değil. Tanınan, büyük dengbejler tarafından dile getirilmeyen ancak halk arasında değişik bölgelerde yerel dengbêjlerce söylenen yüzlerce stran var. Bazılarının uzunluğu saatleri bulmakta. Dengbêjliğin kapsamı tam olarak ortaya çıkarılamadığı için, içerik konusunda öne sürülen tezler de yetersiz kalıyor haliyle. Kürt antropolojisi bakımından önemli veriler sunan bir çok metin var dengbêj kılamlarında. Kültür ve edebiyat sosyolojisi, siyaset sosyolojisine konu olabilecek çok sayıda veri var. Psikanalizme konu olabilecek veriler var. Fakat bütün bunları incelemek için öncelikle dengbej edebiyatının kapsamına vakıf olmak gerekiyor. Sözlü kültür çalışmalarında dünyadaki diğer toplumlarla mukayese edildiǧinde, Kürtlerin bu tür çalışmalarda geç kaldıklarını görüyoruz. Yazıya geçirilmediği için önemli bir kısmı zamanla kaybolmuş ne yazık ki. 19. yüzyılda bazı Kürdologların araştırmalarında adı geçen destan veya kılamların bir kısmı günümüzde artık mevcut değil.
‘AMACIMIZ KAYNAK OLUŞTURMAK’
Söylediklerinize bakılırsa araştırma pergeliniz klamları kaydetmenin dışına çıkan bir perspektife sahip. Bu manada çalışmanız görebildiğim kadarıyla pek çok bilimsel disiplin ve alan için bir tür malzeme deposu niteliğinde.
Bizim amacımız dengbej edebiyatının anatomisini ortaya çıkarabilecek çok ciddi bir kaynak oluşturmak. Dengbêj Antolojisi çalışmamız dengbêj edebiyatının kapsamının anlaşılmasına katkıda bulunacaktır. Bu manada iddialıyız. Araştırmamız dengbejlik üzerine tüm araştırmalara kaynak kitap olma iddiasında.
Dengbejlerin Kürtlerin ulus inşası için oynadığı rolü konuşalım isterseniz. Fanon, sömürgecilik öncesi yerli kültürünün yeniden inşa edilmesi için halk kültürünün modernleştirilmesine dikkat çeker örneğin. 90’lar boyunca ortaya serilen dengbej kültürünün, geleneği bir tür fotokopi şeklinde yeniden üreten bir dinamik sergilediğini gördük. Geleneğin tekrarının sorunu çözmediğini görüyoruz, öyleyse Dengbejliğin modernleşmesinden neyi anlamalıyız? Şimdiye kadar yapılan yenilikleri bu kıvamda görüyor musunuz?
Müzikal anlamda dengbêjlik modernleşebilir mi, buna gerek var mı yok mu? Bunun cevabını biz verebilecek durumda değiliz. Cevabını dengbêjler ve müzisyenler vermeli. İçerik ve edebiyat alanında ise modernleşmesinden önce anlaşılmaya ihtiyacı var. Mezopotamya ve Orta Doğu sözlü geleneği binlerce yıl dünya edebiyatını besledi, bu etki halen devam ediyor. Dengbêjlik de binlerce yıldır özgün bir alan olarak Kürt toplumunun sözlü geleneğine kaynaklık etmiştir. Ermeni toplumunu ve komşu toplumları etkilemiştir. Zakariya Battista bunun iyi bir örneğidir mesela: 1840’larda Kürt müziğini temsilen Muş yöresinden gidip Roma’da düzenlenen Dil ve Müzik festivaline katılıyor. Her ne kadar müzikal anlamda sadece Kürtlere özgü olsa da tüm Mezopotamya topluluklarının sözlü geleneğinin birikimi üzerinden gelen bir içerik barındırıyor bünyesinde. Besleyici bir edebiyat geleneğidir. Bu nedenle öncelikle dengbej edebiyatının anlaşılmaya, tamamının ortaya çıkarılmasına ihtiyacı var.
.
Tüm bu yeniden üretim sürecinde dengbejliğin hem bizzat kendisinin hem de tarihinin romantize edildiği bir yorumlama süreci yaşadığımız da ortada. Antolojinizde de bulunan “ağao”, “mire zırav” benzeri sözlerin Kürt toplumunun hiyerarşisine dönük bir tür övgü olduğu açık. Diğer bir ifadeyle ağa veya ağanın divanı olmadan dengbeji tahayyül etmek bana zor geliyor açıkçası. Kürtlerin sınıflı toplumunu düşündüğümüzde dengbejlerin bu sınıfsal farkları normalleştiren bir rolü varmış görünüyor, ne dersiniz?
Dengbêjlik Divanı dengbejliğin icra alanı ve şekliyle ilgili bir terim, bir kültürel mekân aslında. Dengbejlik ağa veya Mir’in divanında icra edildiği gibi, bir köylünün evinde de divan kurularak icra edilmiş. Hatta yeri geldiğinde köy camilerinde bile icra edildiğini görmek mümkün. Bu manada ağanın veya Mir’in divanı dengbêjliğin icrası için ne bir ön koşuldur ne de bir varlık meselesi. Fakat bazı dengbejlerin tanınmak ve stranlarını yaymak için Ağa divanına gerek duyduğu da aşikar. Ne var ki dengbejlerin ağa veya Mir’lerden sağladığı fayda ile bu kesimlerin dengbejlerden elde ettiği faydayı kıyasladığımızda dengbejlerin bu ilişkide daha az kazançlı çıktıklarını iddia edebiliriz. Ağaların ve Mirlerin dengbej gibi toplumsal bir değeri divanına taşıyarak iktidarlarının meşruiyetini pekiştirdiklerini ve toplumsal prestij peşinde koştuklarını görüyoruz. Dengbejlerin herhangi bir toplulukta bulunması o topluluk veya topluluğun ağası için bir onur sayılırdı. Daha açık konuşmak gerekirse Ağa divanı bir dengbejin yetişme alanı kesinlikle değildi. Dengbêjin yetişme ve kendini kabul ettirme alanı köy evlerinde kurulan dengbejlik divanlarıdır. Dengbêj kendisini kabul ettirdikten sonra adı duyulurdu, sonra da Ağa veya Mir bundan istifade etmeye çalışırdı. Bu süreç dengbej-ağa diyalektiğini daha doğru anlatmaktadır.
‘DOĞA TASVİRİ GİBİ TOPLUMU DA OLDUĞU HALİYLE TASVİR ETMİŞLER’
Dengbej- Ağa diyalektiği dediğiniz şey eşitsiz bir ilişki nihayetinde. Bu eşitsiz ilişkinin bir de hiyerarşik topluma bakan yüzü var. Dengbejin son kertede tarihsel olarak güçlüden yana bir tutum izlediği izlenimi var bende, haksız mıyım?
Bahsettiğiniz “Ağao” ve “Mirê zirav” gibi sözcükler bazı parçalarda ağayı, Mir’i tanımlarken birçok parçada ise daha çok sıfata tekabül eder. Dengbêjler toplumsal sınıfları kabul veya ret etmekle pek ilgilenmiyorlar açıkçası. Toplumu olduğu gibi betimliyorlar, tasvir ediyorlar. Ancak toplumsal normları ve değerleri dikkate alarak yargıda bulunduklarını da ileri sürebiliriz. Kürt toplumunun anatomisini dengbejlik edebiyatında görmek mümkün. Doğayı tasvir ettikleri gibi toplumu da olduğu haliyle tasvir etmişler. Dolayısıyla Kürt toplumundaki verili hiyerarşiyi yücelttikleri iddiasını kabul etmek mümkün değil.
Marc Bloch’a baktığımızda Orta Çağ’da Avrupa’da boydan boya gezen Avrupa’nın dengbejleri diyebileceğimiz “jongleur”ün bizim kültürümüzdeki dengbejleri andırdığını iddia edebiliriz şüphesiz. Senyörlerin himayesinde çoğunlukla şatolarda destanları icra eden bu söz mühendislerinin, şato dışındaki meydanlarda da bu mesleği icra ederek kısmen bağımsızlaşabildiklerini, özerkleşebildiklerini görüyoruz. Kürt dengbejlerinin ağanın himayesinden çıkıp bir tür halk edebiyatı kuramamasını neye bağlıyorsunuz?
‘Dengbêjlerin halk edebiyatını kuramadığı’ tespitinize katılmamız mümkün değil. Yukarıda da belirttiğimiz gibi dengbêjlik edebiyatı tam anlamıyla ortaya çıkarılabilmiş değil henüz. Dengbejlik şu anda dahi daha çok popüler dengbejler ve parçalar üzerinden tanınıyor. Dengbejlik kılamlarının ve destanlarının tam bir derlemesi yapılamamış, kapsamı tam olarak ortaya çıkarılamamıştır. Oysa biliyoruz ki binlerce stranı, yüzlerce destanıyla, değişik anlatım tarz ve formlarıyla kendine özgü bir dengbejlik edebiyatı mevcut. Biz araştırmaya başlamadan önce dengbejliğin derinliğinin çapını bu derece tahmin edememiştik. Dengbejler arasında birçok kişinin aynı zamanda çok iyi birer şair olduğunu görüyoruz örneğin. Bir dengbejlik edebiyatının oluştuğu kanaatindeyiz. Avrupa toplumu içerisinde dolaşarak bütün sınıflar ile ilişki kurabilen Jongleur gezginlik ve ilişkiler açısından Kürt kültüründeki dengbejleri andırdığını söyleyebiliriz fakat başka da benzerlikleri yok gibidir.
‘DENGBEJLERİN HİÇBİRİ AĞA DİVANLARINDA YETİŞMEMİŞTİR’
Ağanın divanına tavır koyan, özerk, hatta ondan bağımsız tamamen halk arasında mesleği icra edenler var mı mesela, örnek verebilir misiniz?
Elbette. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Dengbêjlik Ağa divanlarına doğrudan bağımlı icra edilen bir edebiyat ve müzik değil. Olgun ve tanınan bir dengbej olduktan sonra ağa veya Mir divanlarında dengbejlik yapan dengbejler var; Evdalê Zeynikê- Sürmeli Mehmet Paşa, Şêx Silê –Tarxan Beg, Laso-Mir Bedirhan gibi. Ancak bu dengbejlerin hiçbiri bu divanlarda yetişmemişlerdir. Halk arasında dolaşarak köy evlerinde dengbej divanları kurarak sanatçı olmuşlardır. Zakariya Battista, Kawîs Ağa, Ferzê, Mistefa Xelê Heyran, Gulê, Filîtê Axtepe vb. birçok dengbej geleneksel Kürt toplumunda yaşamalarına rağmen dengbêjliği Ağa Divanlarında icra etmemişlerdir. Zira ağa divanlarından çok daha fazla köy evlerinde ve düğünlerde akşam kurulan dengbej divanlarında icra edilmiş dengbejlik. Dengbejlik divanı kurulurken büyük bir halk kitlesi katılıyor ve yeni dengbejler de bu divanlara katılma fırsatını buluyor. Dengbêjliğin kaynağı sizin ima ettiğiniz manada Ağa-Mir divanları değil halktır. En alt katmanda ise kadının yaratıcı duyguları var. Bu da başlı başına bir konu.
Görebildiğim kadarıyla dengbej geleneği Kürtlerin şehrin dışında kalan göçebelerin, köylülüğün, taşranın bir üretimi. Bilebildiğim kadarıyla şehir merkezlerinden çıkan bir dengbej yok. Bunun sebebi nedir? Bajarilerin, Kürt göçebelere bakışı malum. Dengbejlerin sözlü üretimini taşranın, köyün, bajara bir tür meydan okuması olarak okuyabilir miyiz?
Şehir merkezlerinde az sayıda da olsa yetişen dengbêjler var. Ancak sizin de belirttiğiniz gibi Dengbêjlik büyük oranda taşranın, köylülüğün, koçerliğin üretimi ancak tamamen değil. Dengbêjlik doğrudan doğanın ve toplumun ruhu üzerinden terennüm etmekte. Doğadaki her türlü ses, davranış, dram, hareket, durum kılamların içine taşınır. Teşbihler de büyük oranda insan ruhundaki devinimler ile doğadaki devinimlerin ahengi veya zıtlaşması üzerine kurulur. Kılamların önemli bir kısmı yaşam doğa, dağlar vb. üzerine. Doğa dengbejler için dorudan bir ilham kaynağı mesela. Bu nedenle evet, dengbêjlik taşranın, kırsal kesimin edebiyatıdır. Diğer bir deyişle Kürt köy toplulukları çoğrafyalarına uygun bir edebiyat üretmişler. Ancak şehirlerde yaşayan ve kendilerini bajari olarak tanımlayan kesimler köy toplumuna bakışı olumsuz olsa da aynı bakışı dengbêjlik için tekrarlamaz. Bu edebiyatı önemsemişler, dinlemişler.
Denbejlerin üretiminde enstrümanın neredeyse hiç olmamasını nasıl yorumluyorsunuz? Bunda Halidilerin/Nakşilerin müziğe, müzikal enstrümanlara olan bildik sert alerjisinin bir etkisi var mıdır? Yoksa Kürt köylüsünün natürel hali mi bu sürece yön veren unsur?
Dengbêj kelimesini oluşturan ses ve söylem, müzik ve ritmi de oluşturmakta. Enstrümanın dengbêj kılamına karışması demek, kılamın müziğini dengbêjdeki “deng” yani sesten kopararak enstrümandaki melodinin peşinden sürüklemesi demek. Dolayısıyla dengbejlikte melodi dengbejin kendi sesi. Birçok bölgede dengbêjlik yüzyıllardır enstrümansız icra ediliyor. Mardin gibi bazı bölgelerde ise kısmi olarak enstrüman ile icra edilir. Enstrümanın dengbej müziğine girmesi daha çok modern döneme ait. Dengbejliğin enstrümansız icra edilmesinde Halidilerin/Nakşilerin bir etkisi olduğuna dair bir duruma rastlamadık. Dengbêj müziğinin yapısallığı enstrümana pek ihtiyaç bırakmıyor açıkçası. Zengin bir ritim sözkonusudur dengbej müziğinde. Dengbej müziğindeki melodiler doğadaki her türlü sesten türetilmiştir. Bunlar enstrümandan daha güçlüdür ve dengbej müziğinin bir bileşenidir.
Şeyh ailelerinden bildiğim kadarıyla Koğak ekolü, dengbejleri himaye etmişti. Dengbejlerin şeyhlerle nasıl bir ilişkisi vardı? Nakşi tarikatının bu kültürün kaynaklarını zayıflattığını iddia edebilir miyiz?
Şeyh, Mele, Seyda’ların içinden gelen küçük bir akımın dengbejliğe negatif baktığını görüyoruz. Medrese ilahilerini gölgede bıraktığı için dengbejliği kötücül, günah üreten bir müzik dalı olarak görmekteydiler. Ancak bu bakış açısı çok lokal ve cılız, medrese tarikat camiasından çok çok küçük bir kesimi temsil etmektedir. Ve genelde bu kesim daha alt seviyeden bilgi sahibi olanlar. Esas büyük kısmının dengbejliğe kötü bakmadığını biliyoruz. Hatta dengbêjliği aşk, duygu vb. duyguları işlemesinden dolayı bir çeşit edebiyat türü-bilimi olarak gören bir bakış da var. Birçok dengbej ile medrese arasında doğrudan bir ilişki var örneğin ve bu ilişki edebiyatlarına da sirayet etmiştir. Evdalê Zeynikê, Seyyîd Tahayê Nehrî’den çok etkilenmiş, Reso medrese hocalarının talebiyle her hafta Feqîlere (medrese öğrencilerine) stranlarlar söylermiş. Ferzê aynı zamanda ünlü bir Şeyhin müridi olarak stranlarında dini, ölümü, Allah aşkı vb. dinsel temaları, motifleri işliyordu. Dengbejin müziği ile medrese ilahileri halk üzerinde etkili olma biçimiyle rakiptiler. Ancak yine de Dengbejlik-Medrese ilişkisinin daha çok birbirini kabul üzerine kurulu olduğunu iddia edebiliriz.
‘DENGBEJLER AŞİRET ÜSTÜ MUAMELE GÖRÜR, DOKUNULMAZDIR’
Kürt toplumundaki sıradan Kürtlerin dengbejlere bakışı nasıldı? Bildiğim kadarıyla aşiretler arası savaşlarda ve çatışmalarda dengbejin bir tür dokunulmazlığı vardı. Bu dokunulmazlığı sanata veya sanatçıya saygıya yorabilir miyiz?
Dediğiniz doğru. Kürt toplumunda iyi bir dengbêj, aşiretler üstü muamaele görür, dokunulmazdır. Bilhassa kendini ifade etmede tam özgürdü. Elbette ki ifadedeki özgürlüğü sadece sanatçı olmasıyla açıklanamaz. Toplumun ifade edemediği, açıklayamadığı, ifade etme olanağını bulamadığı tüm duygu biçimlerini dengbêj ifade eder, hem de edebi bir biçimde. Dengbêj aşkların, bireylerin, toplulukların, toplumun ifade biçimidir, bunların bir çeşit sözcüsü konumundadır. Sanatının içeriği konuya göre her kesimin duygularının beyanı ve dışavurumudur. Bu nedenle de epey popülerdir ve saygı görür dengbejler.
“Qiza Tucar Ağa” gibi sözlerin kapitalizmi, “ağao, mir beg” gibi sözlerin ağalık sistemini, başka klamların ise aşiret arası çatışmaları (bırakuji) “mêranilik” olarak görüp, Kürt toplumunun geleneksel parçalanmışlığı noktasında dengbejin olumsuz bir rol oynadığı, hiç değilse birleştirici olmadığı görülüyor. Haksızlığa, tahakküme, zulme karşı direniş bağlamında dengbej kültürünün bize söyleyeceği bir şey var mı?
Doğrusunu söylemek gerekirse, dengbêj stranlarında geleneksel Kürt toplumunun sistemiyle uğraşılmaz. Sisteme itirazları yok gibidir. Daha çok haklılık-haksızlık, iyi-kötü, adalet-zulüm vb. toplumsal normları işler. Dolayısıyla dengbêjler genellikle Mirlik, Ağalık, Aşiret yapısıyla uğraşmaz. Bir Ağa’yı, aşiret reisini, Mîr’i eylemleri üzerinden değerlendirir. Eylemleri iyiyse över, kötüyse yerer. Olayları yorumlarken, tarafların hassasiyetlerini değil toplumun değer yargılarını esas aldıklarını görüyoruz. Dolayısyla burada dengbejler toplumsal değerler üzerinden değerlendirir kişileri ve olayları. Bu nedenle dile getirdiğiniz mêranilik daha çok haksızlık karşısında durma cesaretidir bir bakıma. Mêranilik aşiretler arası çatışmalarda genelde haklı olan taraf için kullanılır. Dêran parçasında bu kavram kullanılmaz, zira burada haklı-haksız taraf değil aşiret içi iktidar savaşı var. Fakat Ağao (Şerê Cemalvêrdî) parçasında ise bu kavram kullanılır çünkü bir direniş var, haklı bir taraf var. Dengbej stranlarında Mêranilik ‘direnme cesareti’ anlamında kullanılır.
‘DENGBEJLİK DİRENİŞ KÜLTÜRÜYLE YÜKLÜDÜR’
O halde dengbejliğin “mêranilik” üzerinden direnişi, toplumsal ve yarı politik bir değer olarak yücelttiğini ileri sürebiliriz sanırım.
Evet, dengbêjlik direniş kültürü ve formlarıyla yüklüdür bir bakıma. Haksızlığa ve zulme direniş, tematik olarak sürekli işlenir. Gerek bireyin, gerek bir topluluğun ve gerekse bir ulusun direnişi son derece değer verilen ve çok sık işlenen konulardan biri. Fılitê Quto stranında Fılit’in haksızlığı açıkça yerilir, Derwêşê Evdî destanında Derwêşîn örnek direnişi adeta kutsanır. İran kalesinde direnen Ferzende, Keremê Kolağası gibi, Ağrı’da direnen Abdulhamit, Seyithan gibi Kürt direnişçilerin direnişleri ulusal bir direniş bağlamında kutsanarak dile getirilir. Ulus bilinci direnme üzerinden işlenir. ‘Ez Gulo me’ stranında Ermeni kızı Gulê’nin Kürt aşiret reisi Haci Musa bey karşısındaki direnişini mağduriyetiyle birlikte işleyerek yüceltir. Dolayısıyla dengbejlik edebiyatı hem bireysel direnişi hem topluluk direnişi hem de politik yönüyle ulusal direnişi yücelten bir muhteviyata sahiptir.
Antolojinizde bulunan İbo Begê Parsini gibi bazı şarkı sözlerinde (kafirê Xacik, Xaçikê kafirê Xaçi, serxoş e aqil di seri da tunine, van kafira din u dujman e, dewa namûsa me dikine) benzeri ifadelerle Ruslara düşmanlığın içinden Ermenilerin hiç değilse simgesel şiddet bağlamında hedef alındığını görüyoruz. Dengbejlerin Ermeni toplumu ile ilişkileri nasıldı? Ve en önemlisi kapı komşuları soykırıma uğratıldıklarında, soykırımı stranlarında işleyen bir dengbej var mı?
Bu stranda ‘Ermenilerin hedef alındığı’ tespitiniz doğru değil. Stranda İbo Begê Parsinî ailesinin trajedisi anlatılmakta esasen. Trajediyi gerçekleştirenler güç sahibi olan bir Ermeni ile bir Rus komutanıdır. Stranda Ermenî kelimesi kullanılmaz, Xaçîk kelimesi de münferit olarak kullanılır. Dengbêj burada eylemin haksızlığına ve trajediye odaklanır, doğrudan veya dolaylı biçimde Ermenileri hedef alan bir içerik yok. Konunun anlaşılması bakımından bir mukayese yapalım. Kürt bir aşiret reisi olan H. Musa Bey Ermeni kızı Gulê’yi (Gülizer) zorla kaçırır ve nikâhına almak ister. Nikâhına alamayınca da kardeşi ile evlendirir. Gulê ve ailesi büyük ıstıraplar çeker. Bu eylem aynı zamanda Ermeniler’in can ve mal varlığına yönelik tehdidin boyutunu anlamak bakımından önemli kuşkusuz. Çünkü bu olayda mevcut talan olaylarından farklı olarak bir Kürt Bey’i Osmanlı Devletinin gayrı resmi politik desteğine dayanarak ve güvenerek Ermenilere gözdağı vermiştir. Dengbêjler bu temayı ele alırken şüpheye yer vermeyecek şekilde Gulo’nun yanında saf tutarlar. Zira Gulo mağdur taraftır, trajediyi yaşayan taraftır. İbo Begê Parsinî stranında da mağdur taraf, trajediyi yaşayan taraf bu sefer bir Kürt Beyidir. Dengbêjler de onun tarafını tutarlar. Parçanın içeriği de trajediye odaklıdır. Dengbêjlerin Ermeni toplumu ile ilişkisine gelince, burada elimizdeki kaynaklar sınırlı ne yazık ki. Evdalê Zeynikê’nin kendi döneminde Ermenilerle yakın ve dostane ilişki içerisinde olduğunu biliyoruz. Dengbêjlik edebiyatı kültürel ilişkiler ve kültürel geçişler için iyi bir örneği temsil etmektedir. Ermeni Ozanların bir kısmı Kürtçe dengbêj kılamlarını söylerler, dengbêjlerle sürekli iletişim halindedirler. Hatta 1840’larda Ermeni bir ozan (Zakariya Battista) Kürt Dengbej müziğini temsilen Roma’da düzenlenen Dil ve Müzik Festivaline katılmıştı örneğin.
Son olarak Kürt hareketinin önde gelenlerinin dengbêjlere olan ilgisini konusalım. Mesela Öcalan’ın, “Derweşê Evdi” parçasını sıkça işlediğini biliyoruz. Keza Mele Mustafa Barzani’nin de Tehsin Taha ve M. Arif Cizrawi’yle ilişkisi malum. Dengbejlerin Kürt hareketine ilham veren üretimleri için ne söylenebilir?
Bunun birbiriyle ilişkili iki açıklaması var sanırız. Birincisi Kürt kültürünü, dilini muhafaza etmenin önemini kavramak ve buna değer vermekle ilgili. İkincisi Dengbêj stranlarının önemli bir kesiminin serhıldanlar üzerine olmasından. Bu parçalar hem başkaldırıları hem de başkaldırı sırasında yaşanan trajedileri edebi ve etkili bir şekilde işlerler. Öcalan bu noktada kendi kaderi ile Derwêşê Evdî’nin kaderinin örtüştüğünü dile getirir örneğin. Derwêşê Evdî parçasında Derwêşê Evdî dışardan bir aktörün desteği ve yönlendirmesiyle yenilgiye uğrar. Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesinde de dışarıdan aktörlerin müdahalesi bugün yeterince biliniyor. Bu açıdan benzeşirler. Dengbej parçalarında işlenen en önemli konulardan biri Kürt ittifaksızlığı, ihanetler. Bunlar halen de güncelliğini koruyan önemli konular. Bu sebeple her Kürt liderinin akıbetinin bir yansımasını dengbêj parçalarında rastlıyoruz.
Fırat Aydınkaya / DUVAR