Diler Özer/Sahneleme metni
"Kaya üzerinden dönemin gelişmeleri de anlatılıyor"
Ahmet Kaya gibi önemli bir ismin hayatında dönüm noktası çoktur. Siz bu hayatı nasıl bir gözle okudunuz?
Oyuna dair ön hazırlık dönemimizde Ahmet Kaya'nın hikayesini dönemin politik-toplumsal arkaplanı ile birlikte okumaya çalıştık.
Hepsinin oyunda birebir karşılığı olmamakla birlikte, okumayı aslen aşağıdaki dönemler ve tartışmalar üzerinden yaptık:
Birincisi; Ahmet Kaya'nın çocukluğu.. Ahmet Kaya Malatya'da doğmuş ve çocukluğunu burada geçirmiş. Malatya özel bir yer: Alevi-Sünni geriliminin ve sağ-sol çatışmasının yoğun yaşandığı, bir yandan farklı etnik kökenlerden halkların ortak bir kültürel miras oluşturduğu bir coğrafya burası. Müzikal gelenek olarak Dede kültürü, Alevi-Âşık geleneği oldukça güçlü.
Ahmet Kaya böylesi bir çokkültürlü ve çatışmalı bir bölgede dünyaya gelmiş. Bu dönemin izleri Hep Sonradan oyununun baş karakteri ve Ahmet Kaya'nın çocukluk arkadaşı olarak kurgulanan Salih'in hatıraları olarak aktarılıyor. Salih’in Korsakoff hastalığı nedeniyle parçalanmış hafızasından mı çıkıp geldiği yoksa kafasında mı kurgulandığı mı bilinmez ama bu hikayeler, kimi zaman muzip kimi zaman dokunaklı bir şekilde, bize yaşadığımız hayatın "unutulmuş" bazı gerçeklerini hatırlatıyor.
İkincisi; 1970'lerin başında Kaya ailesinin İstanbul'a göçü ve göç meselesi. Çoğu gidenin geri dönmeyi hayal ettiği gibi Kaya ailesi de bir gün memlekete geri dönme ümidiyle ayrılıyor doğup büyüdükleri topraklarından. Ahmet'in kulağında klamlar, türküler, deyişler, devrimci şarkılar, radyodan aşina olduğu alaturka nağmeler ve abisi dinlerken duyduğu arabesk tınılar kalıyor. Oyunda babasının onlara İstanbul'u nasıl anlattığı ve bir gün geri dönecekleri de Kürtçe bir türkü eşliğinde aktarılıyor seyirciye.
Üçüncüsü; Ahmet Kaya'nın sol harekete katılışı, dernek içinde müzik faaliyetleri yürütüp bir yandan kendi müzikal kimliğini oluşturmaya başlayışı bir yandan da toplumsal mücadele içinde yer alışı. Bu dönemi de elbette 1970'lerin politik-toplumsal ortamı içinde anlamak gerekiyor. 68 kuşağı yok edilmiş, 1970-73 arasında lider kadrolar öldürülmüş, diğerleri hapse atılmış..
1973'te Karaoğlan rüzgarıyla birlikte Sol'un kalan kesimi ile sosyal-demokrat hareket buluşuyor. Ecevit'in ilk yaptığı eylemlerden biri af çıkartmak oluyor. Af'la çıkan gençler dernekler kuruyor ve buralarda örgütlenmeye başlıyor; alttan yeni kuşaklar geliyor. Bu dönemde 78 kuşağı adını alacak olan yeni bir kuşak yetişmeye başlıyor denebilir. Bu dönemde Alevi âşıklar sol/sosyalist müzikal gelenek içinde hakim kültür oluyor.
Diğer yandan bir gelenek içinden gelmeyip kendini yetiştirmiş Ahmet Kaya sol hareket içinde elbette çalım tarzıyla, üslubuyla eleştiriliyor. Ahmet Kaya kendisi de 78 kuşağından biri olmakla birlikte müziği aslen 80 sonrası kuşaklarda karşılık bulmuştur. 1980-90 göçleriyle İstanbul vb büyük şehirlere gelmiş, özellikle Alevi ve Kürt ailelerin çocukları olup sol duyarlılığa sahip gençlerin Ahmet Kaya'nın aslî dinleyici kitlesini oluşturduğunu söylemek mümkün.
Dördüncüsü; 1980 askeri darbesi ile birlikte genelde toplumun ve özellikle de solun dümdüz edilişi.. Ahmet Kaya'nın ilk albümleri de bu duyarlılığın ürünüdür. Hapishane hayatı ve oradaki direniş ama bir yandan da ağlatı ve hüzün kültürü, kısmen de umutların tazelenmesine dönük bir çıkışı temsil ediyor. 1980'lerin ikinci yarısı ile birlikte afla hapisten çıkan eski solcular yeniden benzer şekilde kültür merkezleri, dernekler etrafında örgütlenmeye başlar. Bu dönemde toplumsal muhalefet ortamı yeniden canlanmaya başlar.
Ancak 1989 ve Sovyetler'in çöküşü ile birlikte sol ikinci ve bu kez içeriden bir yenilgiye uğrar. Bu dönemde Ahmet Kaya'nın şarkılarına içeriden çıkan ama yorgun, ne yapacağını bilmeyen, dağılmış devrimciler ve Yusuf Hayaloğu ile birlikte "arka
mahalle" ve "portreler" girmiştir…
Beşincisi; 1990'lı yıllar ve bu dönemin toplumsal muhalefet ortamı.. Ahmet Kaya bir örgüte bağlı olmayışı, yönünü daha çok popüler kitleye çevirmiş olması, muhalif kimliğini aslen müzik üzerinden inşâ etmesi ve 1990'larla birlikte politik söylemini Kürt Hareketi'nin açtığı kanala yakınlaştırmış olması gibi nedenlerle 90'lı yıllarda sol kesimden ayrışır. Öte yandan solda örgütlülüğün çözüldüğü bir dönemde Ahmet Kaya kendine yer açmış oldu. Ahmet Kaya'nın kalıcılığını oluşturanın da tüm bunlar olduğunu söyleyebiliriz.
Bu, hem medya üzerinden popülerleştiği ve pek çok eleştiriye maruz kaldığı, diğer yandan daha kapsayıcı bir söylem kurduğu bir dönem. Katıldığı programlarda her türlü düşünce ve ifade özgürlüğünden yana olduğunu ifade eder, Türk-Kürt halklarının kardeşliğinden bahseder, baş örtü yasağına karşı çıkar, vb. Cumartesi Anneleri'nin eylemine katılır ve 1995'te "Beni Bul Anne"yi onlar ve tüm kayıp çocuklar için yapar.
1999 İzmit depreminde ablasını ve yeğenini kaybeder. Bu acının Ahmet Kaya üzerinde yarattığı tahribat -oyunda da ses kaydı olarak verilen- kendi ifadelerinden de açıkça anlaşılıyor. Yaşadığı bu acının MGD gecesine giden süreçte "o" açıklamayı yapmaya kesin karar vermesinde etkisi olmuş olmalı, diye düşünüyorum. Şurası açık ki, Ahmet Kaya burada vicdanî bir karar almış.
10 Şubat 1999'da MGD gecesindeki konuşmasında Kürt kimliğini net bir şekilde deklare etmesi ve Kürtçe bir şarkıya klip çekeceğini söylemesi; ardından gelen linç kampanyası ile birlikte yurtdışındaki sürgün dönemi ve sürgün teması da elbette oyunun en kritik noktalarından birini oluştuyor.
Son olarak şu noktayı eklemek istiyorum: Ahmet Kaya'nın hayatında, politik ve müzikal kimliğinde çok önemli bir figür olarak eşi Gülten Kaya'dan bahsetmek gerekiyor. Kendisinin de "her zaman orada bulunan bir figür" olarak oyunda yerini aldığını söylemek isterim.
|