İngiliz basının Ortadoğu konusundaki kıdemli isimlerinden Patrick Cockburn, Afrin'deki gerilimden Trump yönetimini sorumlu tuttu. Cockburn, Donald Trump'ın iki müttefiki arasında arabuluculuk yapmayı beceremeyeceği yorumunu yaptı: Trump ve kaotik yönetimi şu ana dek gerçek bir Ortadoğu krizini ele almak durumunda kalmamıştı ve geçen hafta yaşananlar, bunu beceremeyeceklerini gösteriyor.
Türkiye’nin Afrin harekâtı dünya basınının gündeminden düşmüyor. İngiliz basınının önde gelen Ortadoğu uzmanlarından Patrick Cockburn, harekâtı ele aldığı son makalesinde Amerikan yönetimini eleştirdi. ABD’nin Rojava’da sınır gücü kurma kararının fiili bir Kürt devleti kurmak anlamına geldiğini yazan Cockburn, “Türkiye’nin harekâtı, Suriye’nin kuzeyinde Amerikan korumasında bir devlete izin vermeyeceğini ve bunun olmasındansa savaşmayı tercih edeceğini gösteriyor” diye yazdı. Cockburn şu yorumu yaptı, “Bir Kürt-Türk savaşı çetin olacak. Abartılmış bir İran tehdidine dair takıntısı -ki bu konuda yapabileceği pek bir şey yok-, ABD’nin arabuluculuk yapıp durumu yatıştırmasını zorlaştırıyor. Trump ve kaotik yönetimi şu ana dek gerçek bir Ortadoğu krizini ele almak durumunda kalmamıştı ve geçen hafta yaşananlar, bunu beceremeyeceklerini gösteriyor.”
Cockburn’ün The Independent gazetesinde yayımlanan makalesi özetle şöyle:
“ABD’nin yeni bir dış politikasının bu kadar hızla alev alarak çökmesi ve amaçlanan sonuçlarının tam aksine böylesine çarpıcı bir biçimde yol açması nadir görülen bir durumdur.
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Amerikan askerlerinin IŞİD’in yenilgisi sonrası Suriye’de kalacağını beklenmedik biçimde açıklamasının üzerinden sadece 10 gün geçti. Hedefleri epey kapsamlıydı: Ülkeye istikrar getirilmesi, Beşar Esad’dan kurtulmak, İran nüfuzunu azaltmak, IŞİD’in canlanmasını engellemek ve yedi yıldır süren iç savaşa son vermek. Tillerson, bu yeni adımın Suriye’de ve çevresindeki çok sayıdaki aktörü rahatsız edeceğinin kesin görünmesiyle de, bu durumun ABD’nin Suriye’de sadece IŞİD’le savaştığı ve başka amaçları olmadığı yönündeki geçmiş vaatlerine epey aykırı olmasıyla da ilgilenmiyor gibiydi.
Esasında ABD, Suriye bataklığından uzak durmaya dayalı eski politikasını tersine çeviriyor ve tarihin en karmaşık iç savaşlarından birine gamsızca dalıyordu.
AFRİN BUGÜNE DEK SAVAŞTAN ZARAR GÖRMEMİŞTİ
Bu yeni radikal gelişmenin ilk işareti, ABD’nin, açıkça söylenmese de büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşacak yeni bir sınır gücünü eğiteceğinin ilan edilmesiydi. Türkiye bu durumu öfkeyle kınarken, Tillerson da yalanlıyor gibi görünüyordu. Fakat Tillerson’ın 17 Ocak’ta yeni müdahaleci Amerikan politikasını anlattığı konuşması da en az bu kadar çarpıcıydı ve Türk tanklarının beş gün sonra Suriye sınırını geçerek Kürtlerin yönetimindeki Afrin’e ilerlemesinin sebebi de buydu.
Verimli, yoğun nüfuslu bir cep olan Afrin, Suriye’nin savaşla yıkıma uğramamış nadir bölgelerinden biri. Fakat Türk uçakları ve havan topları kenti ve çevresindeki 350 köyü vururken, bu durum hızla değişiyor. YPG sert karşılık veriyor ama krize diplomatik bir çözüm bulunmazsa, Afrin tuğla yığınlarına dönüşmüş sokaklarla, Suriye’nin geri kalanı gibi görünecek.
ABD-TÜRKİYE ÇATIŞMASI İRAN’IN ÇIKARINA
Son beş günde yaşanan savaş, ABD’nin yeni müdahaleci politikasının Suriye’nin kuzeyine istikrar getireceği yönündeki tehlikeli fantezisini açığa çıkardı. Bu politika, Esad ve İran’ı zayıflatmak yerine onların işine yarayacak, Kürtlere de ABD’den başka bir korumacıya ciddi biçimde ihtiyaç duyduklarını gösterecek. Kürtler şu an Suriye ordusunun, ülkenin ayrılmaz bir parçası olduğu için Afrin’e gelip onu Türklere karşı savunmasını istiyor. Türkiye ile ABD arasındaki bir askeri çatışma Tahran ve Şam’ın gayet de çıkarına olur. ABD’nin bütün kötülüklerin anası ilan ettiği İranlılar, kendilerinin parmaklarını oynatmasına bile gerek kalmadan ABD’nin başının Suriye’de büyük belaya girdiğini görmekten memnun olacaktır.
İTTİFAK KOBANE’DE BAŞLADI
Bununla birlikte, geçen hafta yeni bir Kürt-Türk savaşının patlak vereceği gayet öngörülebilirdi. ABD Suriye’de askeri varlık göstermeye 2014’te, Kürt kenti Kobane’nin IŞİD tarafından alınmasını engellemek için başladı. Kuşatmaya yönelik Amerikan müdahalesi başarılıydı ve Amerikan hava kuvvetleri ile YPG’nin kara gücünün IŞİD’i yenilgiye uğratacak ittifakının başlangıcıydı.
Bu gelişme, güney sınırında ABD destekli fiili bir Kürt devletinin genişlemesiyle tehdit altında hisseden Türkiye için derinden endişe vericiydi. Daha da kötüsü, Türkiye’nin bakış açısına göre, Kürtlerin ‘Rojava’ diye andığı bu yeni yapı Türkiye’ye karşı 30 yıldır bir Kürt isyanı yürüten PKK’nin Suriye kolu tarafından kontrol ediliyordu.
SON AÇIKLAMA SURİYE’DE KÜRT DEVLETİ ANLAMINA GELİYOR
ABD Türklere, YPG’yle ittifakının sadece askeri, taktiksel ve IŞİD hedefli olduğunu temin ediyordu. Fakat Kürtlerin kontrol ettiği Suriye topraklarında 2 bin Amerikan askeri kalacaksa, bu durum bölgedeki askeri dengeyi değiştirir. Zira arkalarında, Amerikan hava kuvvetlerinin devasa desteği olacak. Bu da ABD’nin askeri gücünü kullanarak, Suriye’nin kuzeyi ve doğusunda fiilen bağımsız bir Kürt devletini garanti etmesi anlamına gelecek. Kürtlerin Suriye ve başka yerlerde maruz bırakıldığı baskı ve şiddet düşünüldüğünde, kendi ulusal kaderini tayin noktasına yakın bir otonomiye sahip olmaya her türlü hakkı var. Fakat bunu ne Türkiye, ne Suriye hükümeti kabul edecektir.
OBAMA’NIN POLİTİKASI GÖRÜNDÜĞÜNDEN GÜÇLÜYDÜ
Başkan Trump bugüne dek, Başkan Obama’nın Irak ve Suriye stratejisinde pek az değişiklik yapmıştı. Obama’nın stratejisi göründüğünden daha güçlüydü. Fakat aynı zamanda temkinliydi çünkü Obama, bu tür maceralarda nelerin ters gidebileceğini gayet iyi anlıyordu. Kendine haddinden fazla güvenmemek veya bölgesel güçler tarafından manipüle edilmemek konusunda dikkatliydi.
Trump yönetiminin Irak ve Suriye’de hazırladığı IŞİD sonrası politika geçmiştekinden daha kapsamlı hedeflere sahip fakat bunlara nasıl ulaşılacağı konusunda yüzeysel. Tillerson’ın konuşmasında, geçmişte Ortadoğu’da yaşanan Amerikan facialarındaki kötü hüsnü kuruntu kokusunun aynısı var.
BEYRUT VE BAĞDAT ÖRNEKLERİ
O meşum örnekler arasında, ABD’nin gücünün ve kararlılığının bir simgesi olarak Beyrut’ta sınırlı bir askeri varlık bulundurduğu 1983’te, Lübnan’da yaşananlar var. Bir simge de hedef olabilir ve o yıl 23 Ekim’de patlayıcı yüklü bir kamyon Beyrut Havalimanı yakınlarındaki kışlaya girerek infilak etti; 241 Amerikan askeri öldü.
Aşırı özgüven ve üstünlüğe dayalı, kendi kendine zarar veren türden benzer bir kibir, Amerikalılar 2003’te Bağdat’ı işgal ederken de vardı. Amerikalı generaller eski rejimin kalıntılarıyla savaştıklarına inanıyordu fakat kısa süre içinde kitlesel bir isyanla karşılaşıp sadece birbiriyle bağlantısı olmayan toprakları kontrol ediyordu.
YPG DİRENSE DE TÜRKİYE İZİN VERMEYECEK
ABD Esad’dan kurtulmak ve İran’ı bölgede zayıflatmak istiyor olabilir ama artık çok geç. Irak ve Suriye’de İran yanlısı hükümetler iktidarda ve Hizbullah Lübnan’daki en etkili güç. Bu durum yakın zamanda değişmeyecek ve eğer Amerikalılar düşük yoğunluklu bir savaşı sürdürerek Esad’ı zayıflatmak istiyorsa, bu durum onu İran’a daha da bağımlı hale getirecektir.
Türkiye’nin harekâtı, Suriye’nin kuzeyinde Amerikan korumasında bir devlete izin vermeyeceğini ve bunun olmasındansa savaşmayı tercih edeceğini gösteriyor. Fakat YPG’nin de motivasyonu yüksek, iyi silahlanmış durumda, askeri deneyimi var. Sonuç olarak daha üstün bir güce karşı koyamasalar veya Türkiye ve Suriye hükümetleri onları ezmek için birlikte hareket etse bile, çetin bir savaş vereceklerdir.
TRUMP BECEREMEYECEK
ABD’nin Suriye’de kalıp Esad ve İran’ı hedef alacağını söyleyerek ortalığı karıştırması açısından kötü bir zamanlamaydı. Suriye’nin kuzeyindeki bir Kürt-Türk savaşı çetin olacak. Abartılmış bir İran tehdidine dair takıntısı -ki bu konuda yapabileceği pek bir şey yok-, ABD’nin arabuluculuk yapıp durumu yatıştırmasını zorlaştırıyor. Trump ve kaotik yönetimi şu ana dek gerçek bir Ortadoğu krizini ele almak durumunda kalmamıştı ve geçen hafta yaşananlar, bunu beceremeyeceklerini gösteriyor.”