Bir mitinge ne zaman adet yerini bulsun diye değil de gönülden gelir insan? Bıçak kemiğe dayandığında. Arkadaşlarıyla sohbetimizi dinleyen adam şöyle dedi: “Bıçak kemiğe dayandı abê.” Uzun zaman sonra, miting dağıldıktan sonra Ofis semti civarında ilk kez sloganların atılması da belki bıçağın kemiğe temas etmesiyle ilgiliydi.
OHAL’den sonra Diyarbakır’da mitingler sönük geçiyordu. Demokrasinin, hakların askıya alındığı, insanların kanun hükmünde kararnamelerle işsiz kaldığı, herkesin her an bir örgüt üyesi olmakla suçlanıp hapse düşmesinin olağanlaştığı bir süreçte herhangi bir mitingde görünmek bile netameli bir durumdu. Meslek örgütlerinin düzenlediği etkinlikler de hak ettiği ilgiyi görmedi bu süre içinde. Hal böyleyken kaç kişi cesaret edip muhalif bir partinin mitingine katılır?
Ama bu durumun sadece OHAL’le ilgili olmadığı, 2015’ten sonra bölgede yaşanan şehir çatışmalarının etkisi olduğu da muhakkak. Onlarca insan hayatını kaybetti, 8 mahalle yok edildi ve bu mahallelerde yaşayanlarla birlikte, aslında bütün şehir ahalisinin kimyası bozuldu. Henüz hakkıyla tahlil edilememiş bir çeşit umutsuzluk hali içindeki insanların bir mitingden beklentisinin ve bu nedenle de katılımının düşük olması kaçınılmaz oluyor.
Bu halde mitinge neden gidilir?
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven için gidilir. Taleplerini net bir şekilde dile getiren ve 73 gündür açlık grevinde olan Leyla Güven’in taleplerini sahiplendiğini göstermek için gider.
HDP’nin Diyarbakır’da düzenlediği “özgürlük, demokrasi ve adalet” mitingine katılımın yüksekliği de bunu gösteriyor. Katılımın yüksekliği, HDP’nin mitinge katılım için yaptığı çağrıyla ilgili olduğunu düşünmek saflık ya da meydanda atılan sloganları doğru okumamak olur gibi geliyor bana.
İstasyon Meydanı’nı dolduran her yaştan binlerce insan, açlık grevindeki Leyla Güven ve hapishanelerdeki yüzlerce mahpus için bir araya gelmişti. Açlık grevinden dolayı sağlıkları daha da kötüleşmesin, açlık grevleri bedenleri üzerinde kalıcı hasarlar yaratmasın diye bir ağızdan sloganlar attılar. Ama elbette meseleleri sadece bu değildi. Leyla Güven ve diğer mahpusların neden açlık grevinde olduğunu çok iyi biliyorlardı. Sloganların esas hedefi de buydu zaten. Bu nedenle politikacıların platformdan verdiği mesajlar kitleden çok, mevcut iktidarı uyarmak amaçlıydı.
‘ÖCALAN KONUŞSA BARIŞ OLACAK’
Ocak ayının ılık güneşine yüzünü dönmüş, konuşmaları dalgın dinleyen ve kendi aralarında günlük meseleler üzerine konuşan 3 adam, aslında başka kimseyle konuşmak gibi bir niyetleri yoktu. Yaşlarından belliydi, 1980’li yıllardan bu yana ülkede gerçekleşen açlık grevlerinin hepsini biliyorlardı. Belki bu yüzden, çok az konuşan insan izlenimi uyandıran adam, “Bunlar hep can aldılar” dedi. “Nasıl” demeye kalmadan, daha önceki açlık grevinde hayatını kaybeden insanların adları zikredildi platformdaki konuşmacı tarafından. “Bak” dedi, “Ne değişti? O hükümet gitti, ama bunlar da aynısını yapıyorlar.”
“Abê” dedi diğeri, “Mesela aslında çok basit, Başkan (Öcalan) konuşacak, barış gelecek. Leyla Güven de burada gördüğün herkes de bunu istiyor. Başkan konuşsun, ekonomi de düzelir.”
Polis barikatlarını aşıp gelmişti binlerce insan. En çok Leyla Güven’in cezaevinden gönderdiği mektubun okunması sırasında sessiz kaldılar ve en çok o mektup için sloganlar attılar.
Bir mitinge ne zaman adet yerini bulsun diye değil de gönülden gelir insan? Bıçak kemiğe dayandığında. Arkadaşlarıyla sohbetimizi dinleyen adam şöyle dedi: “Bıçak kemiğe dayandı abê.”
Uzun zaman sonra, miting dağıldıktan sonra Ofis semti civarında ilk kez sloganların atılması da belki bıçağın kemiğe temas etmesiyle ilgiliydi.
Vecdi ERBAY / DUVAR