Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Öcalan’ın, Demirtaş’ın oradan vermiş olduğu mesajlardan rahatsız olduğu ortada bir gerçek. Elimizde böyle bir bilgi var ki söylüyorum” dedi.
CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni (İBB) karla mücadele ve bütçe yönetiminden yetersiz kalmakla suçlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “2022 için öngörülen borçlanmalarla bu rakam 73 milyar liranın üzerine çıkacak. İstanbul’da beceriksiz ve liyakatsiz yönetim sebebiyle belediyenin öz gelirleri yok edilmiş, giderlerin tamamı merkezi yönetimden gelen parayla karşılanmaya çalışılmıştır. Maalesef İBB adeta 1994 yılında bizim devraldığımız döneme geri dönmüştür” ifadelerini kullandı.
NTV canlı yayınına katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; Ahmed Arpat, Seda Öğretir, Star Haber Genel Yayın Yönetmeni Nazlı Çelik ve akademisyen Prof. Dr. Hasan Basri Yalçın’ın sorularını yanıtladı.
İstanbul’da etkili olan kar yağışı ve yaşanan olumsuzlukları değerlendiren Erdoğan, “Kar yağışını ben doğrusu bir bereket olarak görüyorum. Asla bir felaket olarak telakki etmiyorum. Hep yağmur yağmur diye bekledik. Şimdiyse kar yağışı gelince farklı bir yaklaşım ortaya koymaya başladık. Karın sebep olduğu ulaşım sıkıntılarına karşı gerekli tedbirleri almak elimizde. İstanbul’a yakışmayacak görüntüler ortaya çıktı. Eğer tuzlanmayan yollarda araçlar kilometrelerce kuyruk oluyorsa herhalde bunun sorumlusu, sorumluları vardır” diye konuştu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni eleştiren Erdoğan, “Gereken yol açma ve tuzlama çalışmalarının yapılmamasından kaynaklandı. Bunu yapmayanlar belli. Bu tam anlamıyla basiretsizliktir. Kar yağdıktan sonra tedbir alamazsınız. Kış mevsimine girerken bütün tedbirlerinizi almalısınız. Ne yazık ki daha önceki uygulamaları bile devam ettiremeyen bir yönetim elinde İstanbul. Biz, İstanbulumuzu kaderine terk edemeyiz” dedi.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kendi talimatıyla İstanbul’a gittiğini hatırlatan Erdoğan, “Karayolları Genel Müdürlüğümüz, Meteoroloji ile irtibatlı olarak sorumluluğunda bulunan yollarda gereken önlemleri aldılar. Ben saat 03.00’e kadar işi takip ettim, arkadaşlarımla irtibat halinde oldum kara yollarındaki çalışmaları koordine ederek izledim” ifadelerini kullandı.
Tüm belediyelere bütçeden ayrılan payın iki kat artığını belirten Erdoğan şöyle devam etti:
“Burada doğru olmayan ifadeler var. Söylemek istemem ama bir yalan söz konusu. İBB kalkıp, Cumhurbaşkanlığından veya Plan Bütçe Başkanlığından talepte bulunur, incelemeler yapılır ve gereken karar alınır. Bunların ödeme süreçleri de bellidir. Şehri yönetme kabiliyetleri olamayanlar engelleniyoruz diyor. İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere muhalefet belediyelerine bütçeden ayrılan paylar 2019’dan bu yana iki kat artırılmıştır. AK Parti ve MHP belediyelerindeki artış aynı orandadır.”
“Mesele genel bütçeden alınan payın adaletsiz ve haksız dağıtımı değildir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tam tersine bu konuda adil, hakkaniyetli ve hukuka uygun dağılım söz konusudur. Ülkemizdeki tüm belediyeler kendi bütçelerini kendileri oluşturu. Nereye ne kadar harcayacaklarına karar verir. Ben de Belediye Başkanlığı yaptım. Böyle kar, tipi olacak Erdoğan evde yatacak. Yok öyle bir şey! İş yapmak istiyorsanız kimse sizin önünüzü kesemez. İstanbul’da 2014-2019 döneminde 22 borçlanma dosyası gelmiş, CHP hayır oyu vermiştir. Bunların için tüm metro projeleri vardır. CHP yönetimi ise 50 borçlanma dosyası getirmiş, AK Parti grubu sadece birine hayır oyu vermiştir” şeklinde konuştu.
Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:
MARMARAY’I CHP YÜZÜNDEN GEÇ BİTİRDİK: Burada mesele parti değil kanun, usul meselesidir. Ülkenin ve şehrin kaynaklarını doğru kullanma hassasiyeti meselesidir. Biz kimseyi engellemiyoruz. Onlar beceriksizlikleri, kötü yönetimleri sebebiyle belediyeyi borç batağına sokmuşlardır. Bunlardan eser ve hizmet beklemek beyhude bir gayrettir. Biz Marmaray’ı yaparken önümüze CHP zihniyeti çıktı. Bu nedenle Marmaray’ı 3-4 yıl geç bitirdik. Aynı şey Avrasya Tüneli için geçerli. Eser ve hizmet siyasetinin nasıl yapılacağı önemli, o da bizim marifetimiz.
İBB 1994 YILINDAKİ DÖNEME GERİ DÖNDÜ: Kanuna göre Büyükşehir Belediyeleri bütçe gelirlerinin bir buçuk katı kadar borçlanabilir. Bu yeni değil, 2005’ten beri var. İBB’nin Mart 2019’daki borç tutarı 28,5 milyar liraydı. Bunun 6 milyarı kendi kurumları arasındaki borç alacak ilişkisinden, bilanço borcundan oluşuyordu. 2022 için öngörülen borçlanmalarla bu rakam 73 milyar liranın üzerine çıkacak. İstanbul’da beceriksiz ve liyakatsiz yönetim sebebiyle belediyenin öz gelirleri yok edilmiş, giderlerin tamamı merkezi yönetimden gelen parayla karşılanmaya çalışılmıştır. Maalesef İBB adeta 1994 yılında bizim devraldığımız döneme geri dönmüştür. Rabbim 2024’e kadar İstanbul halkının yardımcısı olsun.
SEZEN AKSU ÖNEMLİ BİR İSİMDİR, AMA KİMSENİN KUTSALINA HAKARETE İZİN VEREMEM: (Sezen Aksu’nun “Şahane Bir Şey Yaşamak” şarkısında Hz. Adem ve Hz. Havva’yla ilgili ifadelerle ilgili tartışmalar ve cuma namazı için gittiği camideki “Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir. Havva validemize kimsenin dili uzanamaz” açıklamasının sorulması üzerine) Burada çok açık ve net bir gerçeği ortaya koymakta fayda var: Öncelikle benim oradaki hitabımın muhatabı Sezen Aksu değildir. Sezen Aksu, Türk müziğinin önemli bir ismidir, eyvallah. Şarkılarıyla insanımızın duygularına tercüman olmuş bir sanatçımızdır. Bunu bir kenara koyalım. Ama diğer taraftan ben ülkenin cumhurbaşkanı olarak insanımızın hangi inançtan olursa olsun dini değerlerine, kutsalına laf edilmesine müsaade etmem, burayı birbirinden ayırmamız lazım.
DİLİNİ KOPARMA İFADESİ BİR KİŞİNİN ŞAHSINA DEĞİL: Sadece Hazreti Adem ve Havva validemiz değil, aynı zamanda burada Meryem validemize de aynı şekilde hakaret var. İnsanımızın kutsallarına yönelik hassas bir duruşum var. Bunu da herkes bilir. Ve dilini koparma ifadesini bir kişinin şahsına değil, kutsallarına karşı hakarete dönük hakarete bir tavır olarak ifade ettim. Hatırlayın Demokrat Parti döneminde Atatürk’ü koruma kanunu çıkarıldı. Şimdi biz kutsallarımızı korumak içinde kanun mu çıkaracağız? Bu bir duruş, bir saygı, bir kabullenme ve birlikte yaşama tecrübesi olarak hayata geçmeli. Özgürlüğün sınırları hakaret etmek, rencide etmek veya kutsallara kötü sıfatlar yakıştırmak değildir. Bizim dinimiz tüm peygamberlere kendi peygamberimize olduğu kadar saygı ve hürmeti emrediyor. Ne zaman birbirimize, inançlarımıza, değerlerimize saygı duyacağız?
HAKARETİN ÖZGÜRLÜKLE ALAKASI YOKTUR: (Gazeteci Sedef Kabaş’ın “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla tutuklanması) Buradaki hakaret her şeyden önce şahsımla ilgili değil, temsil ettiğim makama yöneliktir. Devletin, devleti yöneten Cumhurbaşkanının ve Cumhurbaşkanlığı makamının hedef alınması burada söz konusu. Biz Cumhurbaşkanlığı makamının ve millet iradesinin izzetini korumakla yükümlüyüz. Bulunduğum makam bunu gerektiriyor. Bunu beni söylüyorum? Yok. Türk Ceza Kanunu 299’uncu maddesi Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenliyor. Bizim bunlara prim vermemiz söz konusu olamaz. Hukuk neyi gerektiriyorsa, sonucu ne olursa olsun burada gereği yapılacaktır. Bunun ifade özgürlüğü ile de bir alakası yoktur.
CHP’NİN TEKLİFİ TAM BİR GARABET: Siyasette elbette eleştiri olur, söyleyecek bir şeyim yok. Ancak bu temiz bir dille olmalı. CHP’nin Cumhurbaşkanına hakaret maddesinin kaldırılması teklifi de tam bir garabettir. Bunlar milletin kendilerini bu makama getirmeyeceklerini bildikleri için, ‘elde edemeyeceğimiz makamlara gelenlere herkes istediği gibi saysın, sövsün’ diyorlar. Bu makamların şerefini, saygınlığını biz bu aziz milletle birlikte koruyacağız.
HAKARET ETTİKLERİ MİLLETİN KENDİSİ: Hemen hemen bütün ülkelerde cumhurbaşkanlarına, devlet başkanlarına hakaret etmek suçtur. Bu ülkenin seçilmiş iradesine istediğiniz gibi hakaret etme lüksünüz olmaz. Bu milletin bir evladı olarak yüzde 52 oyla seçilmiş bir cumhurbaşkanıyım. Esasında bunların Tayyip Erdoğan nezdinde hakaret ettikleri milletin ta kendisidir. Milletin evi dediğimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim merkezine ahır benzetmesi de tümüyle bu aziz millete hakarettir, edepsizliktir. Muhalefetin de bu kadar ağır sözleri ifade özgürlüğü gibi göstermesi bunların edebini, siyasi ahlakını gösteriyor.
ÖCALAN, DEMİRTAŞ’IN MESAJLARINDAN RAHATSIZ: (AK Parti grup toplantısındaki konuşmada eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a yönelik “Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek” sözleriyle ne anlatmak istediğinin sorulması üzerine) Onu aslında Abdullah Öcalan’a sormak lazım. Çünkü Öcalan’ın, Demirtaş’ın oradan vermiş olduğu mesajlardan rahatsız olduğu ortada bir gerçek. Terör örgütü PKK elabaşını bırakacak tek bir iktidar olur, o da HDP’nin içinde olduğu zillet ittifakı iktidara gelirse böyle bir şey olabilir. HDP’nin teröristbaşıyla ilgili heykelini dikeceğiz vaadini hatırlayın. Terör örgütlerine sırtlarını yasladıklarını nasıl açık açık söylediklerini hatırlayın. FETÖ’cüleri serbest bırakacağız diyenler yine bunlar değil mi, CHP değil mi? Ama biz bunlara asla izin vermeyeceğiz.
AKŞENER İŞİNE GELDİĞİ GİBİ ANLIYOR: Böyle bir şey hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Ve bu hanım (Meral Akşener) zihnindekini ifade etmiştir. Zillet ittifakında ortağı HDP’ye verdiği sözler aklına gelmiş olacak ki terörist başının salıverileceğini zannediyorlar. Teröre, teröriste karşı tavizsiz bir mücadele devam ederken bu hanımefendinin böyle bir iftirada bulunması siyaset değil, yalandan medet ummaktır. Yine aynı yere geliyoruz, “Gözleri var görmezler kulakları var duymazlar, çünkü onların kalpleri mühürlenmiştir.” Hanımefendi sözlerimizi işine geldiği gibi anlıyor. Çünkü işine HDP’ye verdiği sözler geliyor. Milleti aldatmaktan başka hiçbir şey yapmıyorlar. (Ahmet Arpat’ın “Sayın Cumhurbaşkanı cümlenin başında Öcalan, Demirtaş’ın açıklamalarından rahatsız demiştiniz, elinizde böyle bir bilgi mi var?” sorusuna yanıt olarak) Var ki söylüyorum.
HABLEMİTOĞLU SUİKASTININ ZANLISI TÜRKİYE’YE GETİRİLDİ: Bunu şimdi ilk defa bu programda açıklayacağım. Bilindiği gibi merhum Necip Hablemitoğlu FETÖ’nün devlet içindeki kadrolaşma çalışmalarını anlatan “Köstebek” isimli kitabını yayınlayamadan 18 Aralık 2002’de öldürülmüştü. Milli İstihbarat Teşkilatımız uzunca süredir bu suikastın katil zanlılarından olan Nuri Gökhan Bozkır’ın izini sürüyordu. Bu şahıs kırmızı bültenle aranıyordu. Kaçtığı yurt dışında 2015 yılından itibaren FETÖ medya organlarına verdiği röportajlarında da ülkemiz aleyhine asılsız iddialarda bulunuyordu. İstihbaratımız bu kişinin Ukrayna’da saklandığını tespit etti ve bu şahsın yakalanarak ülkemize getirilmesi konusunda Zelenskiy’le (Ukrayna Cumhurbaşkanı) de bunu konuştuk, önceki başkanla da bunları konuştuk, “Bu ülkenizdedir, bize verin” dedik. Bu kişi Hablemitoğlu cinayeti zanlısı olarak şu anda ülkemiz yargısına hesap veriyor. İstihbarat Teşkilatımızın buradaki yakın markajı, muhataplarıyla olan sıkı diyaloglarla bu iş neticelendi. FETÖ ile irtitbatıyla yanında DEAŞ’a terör örgütüne silah ve mühimmat temin ettiği bilinen birisi.