Cumartesi Anneleri/İnsanları 568. buluşmalarında, 1994 yılında gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç’u anarak faillerinin bulunmasını istedi.
Cumartesi Anneleri/İnsanları 568. buluşmalarında, 15 Şubat 1994’te gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç’u anarak faillerinin bulunmasını istedi.
Bu haftaki eylemde ilk olarak Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun konuştu.
20 yıldır kayıpların bulunması ve sorumlulardan hesap sorulması için mücadele ettiklerini belirten Tosun, 20 yılda değişen bir şey olmadığını söyleyerek, “Dün asit kuyularında bugünse vahşet bodrumlarında Kürt halkını katlediyorlar” dedi.
Eşi Savaş Buldan’ı faili meçhul cinayetle kaybeden Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Pervin Buldan, “21 yıldır bu ülkeyi yönetenlere Rıdvanlar, Hasanlar nerede diye soruyoruz, yanıt vermiyorlar. Çünkü verecek yanıtları yok” dedi.
Buldan, Cizre’de öldürülen kadınların çıplak cesedinin teşhir edilmesiyle ilgili “Bir halkın onuruyla oynamaya kimsenin hakkı yok” dedi,
Buldan’dan sonra konuşan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Hepsinden tek tek hukuk çerçevesinde hesap soracağız” dedi.
Cizre’de öldürülen kadınların çıplak cesedinin teşhir edilmesiyle ilgili ise Tanrıkulu, “Sen de zerre kadar insanlık varsa, sen de zerre kadar bilim insanlığı varsa bunu kimin yaptığını ortaya çıkartır ve yargılarsın. Yoksa da biz hukuk kuralları içinde yaparız” dedi.
Tanrıkulu’nun ardından Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç, “Bugün Rıdvan’ın öldürülüşünün yıldönümü değil, bugün günlerden vahşet, katliam, bodrumda insanların yakılması, vicdansızlık… Yüzlerce insanı bodrumlarda yakanlara lanet olsun, sessiz kalanlara lanet olsun. Sisteminize lanet olsun. O sokakta bedenine işkence yaptığınız benim kardeşim Rıdvan, uğruna savaştığım Hasan Ocak’tı. Bu nasıl bir vahşet…” dedi.
Haftanın basın açıklamasını, İnsan Hakları Derneği (İHD) Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına Mine Nazari okudu.
‘Bu cehennem yalnız Kürtleri değil hepimizi yakacak’
Nazari şunları ifade etti:
“Bu haftaki açıklamayı kalbimizin doğusunda kardeşlerimizin tüm yaşamını yerle bir etmeyi, bizi ölülerimizi sayamaz hale getirmeyi ‘başarı’ sayan devlet aklının yarattığı cehennem ortamında gerçekleştiriyoruz. Bu cehennem yalnız Kürtleri değil hepimizi yakacağını bir kez daha altını çiziyoruz.
“Devleti yönetenlere hatırlatıyoruz; Cizre’de yaşananlar kolektif bilincimizde derin bir yara olarak yer alacak ve unutulmayacaktır. Bu derin yaranın sorumluları da tüm insanlık suçluları gibi lanetle anılacaktır.
“Uluslararası hukuk, insanlığa karşı suçları savaş zamanında dahi yasaklamıştır. Zaman aşımına tabi olmayan bu suçun emir vericileri, cesaretlendiricileri, uygulayıcıları yargılanmaktan kurtulamayacaklardır. Çünkü biz; cezasızlığın son bulması, gerçek adaletin tecellisi için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz.”
“Kürt siyasi partilerinde çalışmalar yürüten, Mezopotamya Kültür Merkezi’nin kuruluş çalışmalarında yer alan 34 yaşındaki Rıdvan Karakoç, bu faaliyetleri nedeniyle polisin hedefindeydi.
“Hakkında gıyabi tutuklama kararı olan Rıdvan Karakoç’un, İstanbul’da yaşayan ailesinin evi polis ablukası altındaydı. Rıdvan’ı arayan polisler sık sık evlerini basıyor, aileyi tehdit ediyordu.
“Rıdvan bu nedenle evine gidemiyor ama ailesi ve posta yoluyla vekâlet gönderdiği İHD avukatlarından Eren Keskin ile düzenli olarak haberleşiyordu. Bu haberleşme 15 Şubat 1995 tarihinden sonra kesildi. Haberleşmenin kesilmesinin ardından ev baskınları son buldu, evdeki polis ablukası kalktı.
“Karakoç Ailesi, tüm mercilere başvuru yaptı ancak sonuç alamadı. Gözaltına alındığı inkâr edilen Rıdvan için devletin tüm kurumları üç ay boyunca “Bizde yok” cevabı verdi.
“Gözaltında kaybedilen oğulları Hasan’ı arayan Ocak ailesi Mayıs ayında Beykoz Savcılığı’ndaki dosyalar arasında tesadüfen Rıdvan’ın işkence görmüş cansız bedeninin fotoğrafını gördü.
“Böylece Rıdvan Karakoç’un işkence ile öldürülmüş bedeninin 02 Mart 1995 tarihinde Beykoz’da ormanlık alana atıldığı, ölü muayenesi sonrasında fotoğraflarının çekildiği, parmak izlerinin alındığı, 26 Mart 1995 tarihinde de Adli Tıp’a teslim edildiği gerçeği açığa çıktı. Savcılık dâhil, tüm resmi kurumlardan geçen Rıdvan’ın cansız bedeni emniyette parmak izi olduğu halde “kimliği meçhul kişi” olarak gizlice Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’na defnedilmişti.
“3 Haziran 1995 tarihinde Rıdvan’ın mezarına ulaşan Karakoç ailesi onu bulunduğu yerden alarak Gazi Mahallesi Mezarlığı’na tekrar defnetti.
“Beykoz Savcılığı’nın 1995/805 esas sayılı soruşturma dosyasında, rutin yazışmalar dışında hiçbir işlem yapılmadı.13 Şubat 2015 tarihinde aile yeniden Beykoz Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Karakoç ailesinin etkin soruşturma yapılarak cezasızlığa son verilmesi ve hakikatin açığa çıkartılması talebi 21 yıldır karşılıksız kaldı.
“Rıdvan Karakoç kaybedildiğinde; Reşat Altay İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürü’ydü. Necdet Menzir İstanbul Emniyet Müdürü’ydü. Mehmet Ağar Emniyet Genel Müdürü’ydü. Hayri Kozakçıoğlu, İstanbul Valisi’ydi. Nahit Menteşe İçişleri Bakanı’ydı. Tansu Çiller Başbakan’dı. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı’ydı.”