DTK Eş Başkanı Dicle, “HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması bizim döneme benzemez. HDP milletvekillerinin de bizlere yapıldığı gibi uzun yıllar hapsetme, Kürt halkının iradesini zindanlara tıkma gibi bir uygulama olursa, bunun yeni bir stratejinin değişimi tetikleyicisi olma ihtimali ağır ve yüksektir” dedi.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Hatip Dicle, Dicle Haber Ajansı’na (DİHA) konuştu.
Dicle’nin konuşmasından satırbaşları şöyle:
“Bizim dokunmazlıklarımızın kaldırıldığı dönemde DYP, SHP hükümeti iş başındaydı. Bizler SHP’den seçilmiştik ancak daha sonra HEP’e dönmüştük. Batman Milletvekili Mehmet Sincar arkadaşımızın 4 Eylül 1993 tarihinde Batman’da katledilmesinden sonra köy yakmaları, faili meçhul cinayetlerinde olağanüstü bir artış başladı.
“Topyekun saldırı evresinde bizim dokunmazlıklarımızın kaldırılması gündeme geldi. 1993 Kasım ayından itibaren Türkiye’de tartışılmaya başlandı. Sonra açığa çıktı ki tarihi kayıtlarda şunu gördük aslında Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) bizim dokunmazlıklarımızın kaldırılması 2’nci ve 3’üncü Ordu Komutanları’nın teklifiyle gündeme gelmiş ve orada askeri kanadın zorlamasıyla dokunmazlıklarımızın kaldırılmasına karar verilmiş. MGK’da alınan bu karar TBMM açısından bir emirdi. TBMM Türkiye’de zaten hiçbir zaman kimlik kazanmamıştı. MGK’nın noteri gibi bir görev üstlenmişti.
“2 Mart 1994’te dokunmazlıklarımız tartışıldı. Bir tek SHP’den bir grup milletvekili hariç tüm partiler DYP, ANAP, MHP hatta Refah Partisi milletvekilleri bizim dokunmazlıklarımızın kaldırılması yönünde oy verdiler. Daha dokunmazlık dosyalarımızın görüşmesi bitmezken gözaltına alınıp, bir süre sonra tutuklandık. Basın “2 Mart darbesi” dedi. Özünde şu vardı, Kürt halkının iradesiyle seçilmiş milletvekilleri parlamentodan atılıyordu.
“Bu karar Kürt halkında büyük bir travma yarattı. Ve ondan sonra gençliğin silahlı mücadeleye yönelmesi çok hızlandı. Ülkede şiddet arttı. Türkiye halkları ve Kürt halkı savaş badireleri içinde çok acılar çekti. Devletin topyekun imha ve yok etme konsepti devreye konulmuştu. Cezaevine konulmamız da bu konseptin bir parçasıydı. Bugün de benzer bir durumu gözetlemek mümkün. 10 yılı aşkın süre cezaevinde kaldık.
“Mehmet Sincar arkadaşımızın katledilmesinden sonra her sabah evden çıkarken, akşam dönüp dönmemeyi kestiremiyorduk. Her yerde faili meçhul cinayetler vardı. Hatta bize çok yerde suikast girişimi oldu. Ama tesadüfen kurtulmalarla son buldu. Bunlar bizde bir kenetlenme yarattı. Bazı arkadaşlarımız belki zayıflık gösterdi. Ama asıl gövde milletvekili grubu dirençli bir şekilde Kürt halkının temsilcisi olmaya layık vasfını korudu.
“Bizler TBMM’den alındık. Daha dokunmazlık dosyalarımız bitmeden ve daha bir dokunmazlık dosyamız görülmüştü. Biz beklemiyorduk. Hukukun zerresi de olsa bize de işler diye düşünüyorduk. Sonra Anayasa’ya gitmeyi düşünüyorduk. Onlar beklenmeden meclisten çıkarken, apar topar gözaltına alındık. 15 gün sonra 6 arkadaş tutuklandık. 2 arkadaşımız daha sonra serbest bırakıldı. Ama 4 arkadaş 10 buçuk yıl cezaevinde kaldık.
“Meclisten atılmadan önce unutamadığım ve meclis tutanaklarında da yerini alan bir sözüm vardı. Bize o zaman Anayasa’nın 125’nci maddesi yani “idam cezası” gerekçesiyle dokunmazlıklarımız kaldırılıyordu.
“Şöyle demiştim: ‘Nasıl bizim dedelerimiz Şeyh Sait, Seyit Rıza idam sehpalarında dahi direndilerse hiç şüpheniz olmasın biz de onların torunları olarak idam sehpalarında aynı kararlılıkla çıkacağız. Sizin bu baskınız, bu hukuk dışı davranışlarınız tarih önünde yargılanacak.’ Bizler aslında başımıza neler geleceğini bilen ama bunu da karşı direnç oluşturan bir yapıdaydık.
“HDP’li arkadaşlar da tarihten aldığı tecrübelerle her türlü şeyin olabileceğini biliyorlar. O dönemki gibi bir toplumsal bir linç de gelişebilir. Biz o dönemde linçi sadece parlamentoda baskı altında değildik. Toplumun içinde de MHP’liler, faşistler bizleri hedef alıyordu. Polisler, devletin valisi, kaymakamı, “Milletvekilliğinizi tanımıyoruz” diyorlardı. İllere, ilçelere girişlerimiz yasaklanıyordu. Dokunmazlığımız yoktu. İlk günden beri dokunmazlıklarımız kaldırılmıştı.
“Bugün açısından Kürt halkının geldiği özgürlük mücadelesi düzeyi eskisi gibi değildir. Artık çözüm veya kopuşun yol ayrımına gelmiş durumdayız. Çünkü HDP milletvekillerinin kaldırılması bizim döneme benzemez. Bu travmayı Kürt halkı kaldıramaz.
“Bugün Kürdistan’da uygulanan saldırılara, trajedilere rağmen yaşanan sivil katliamlar, şehirlerin bombalanması tüm bunlara rağmen hala özgürlük hareketi, Kürt halkı stratejisini kopuş yönünde bir tartışmayı başlatmış değil. Ama HDP milletvekillerinin de bizlere yapıldığı gibi uzun yıllar hapsetme, Kürt halkının iradesini zindanlara tıkma gibi bir uygulama olursa bunun yeni bir stratejinin değişimi tetikleyicisi olma ihtimali ağır ve yüksektir.
“HDP’nin tavrını biliyorum kesinlikle direnecekler. Mahkemelere gidip mahkemelerde göstermelik yargılamaların figürü olmayacaktır. Ve zorla da götürüldüğü zaman da direnecekler. Bu süreci tırmalandırırlarsa Meclis’i çalıştırmama gibi eylemleri tartışma durumuna gelir ki en son seçenek de parlamentodan çekilmedir. Bunların tümü devletin tavrı gözetlenerek ve Kürt halkına yönelik tavırlarında izleyecek yollara göre adım atılacak.
“Gözaltına alınmamız, tutuklanmamız aşamasında çekilen görüntüler halkına zulüm yapan bir diktatörlük ülkesi olarak tüm dünyaya yansıtmıştı. Eğer Türkiye tekrar bu görüntülerle gündeme gelmek istiyorsa biz halk olarak zincirlerinden başka kaybedeceğimiz bir şey yok.
“Bugün sadece dokunmazlıkların kaldırılması değil aynı zamanda halkın iradesiyle seçilmiş belediye eşbaşkanları tutuklanıyor. Birçoğuna soruşturma başlatılmış, valilikler, ‘bizim iznimiz olmadan çalışamaz’ diyor. Bu kayyum atama durumu fiilen yapıldığını söylemek mümkün. Siyasi soykırım operasyonları almış başını gidiyor. Demokratik siyasetin önü açılmalı. Aksi taktirde bir kaosun içine düşmesi kaçınılmazdır.
“AKP liberal demokratik bir parti olarak doğdu ama gelinen noktada İttihat ve Terakki zihniyetini temsil eden ve o temsilliyeti savunan Ergenekoncu, ırkçı tek tipçi Kemalistler deyin MHP ve bütün odaklarla ittifak yapmış durumda. Son hamleyle oligarşi cumhuriyetini savunmak için şuursuz bir saldırı başlatmış durumda.
“Bu iki şekilde aşılabilir. Birincisi direnerek aşılabilir. Ya oligarşi cumhuriyete bir geçiş yapar ya da bu kaos giderek derinleşerek 3’üncü Dünya Savaşı dediğimiz Ortadoğu’da Irak, Suriye gibi şekillenecek bir devlet haline gelebilir. Önümüzdeki seçenekler bunlar şimdi. Hangisini seçeceğimiz bizim elimizde.
“AKP’nin de Erdoğan’ın da gerçek düşünceleri artık “Kral Çıplak” diyebileceğimiz şekilde açığa çıkmış durumda. Türkiye’de başkanlık hayalleri adı altında tek kişinin yönettiği ülke haline getirmek istiyorlar.
“Bunu da biraz İslam’la dinle süsleyerek Türkiye’de bir diktatörlük aşamasını başlatmak istiyorlar. Buna karşı da demokrasi güçleri bu faşizan tutuma karşı bir demokrasi gücü oluşturarak, bu emellerine heveslerine engel olabilir. Kürt halkı da bunun en dinamikleridir.
“CHP gerçekten kendini sosyalist bir parti olarak değerlendiriyorsa Türkiye’nin beraberliğinden ve demokrasiden yanaysa AKP’nin bu tuzağını iyi görmeli ve destek vermemeli.
“AKP’nin koltuk değneği ve figüranı haline gelmemesini diliyorum. CHP’nin içinde bu karara karşı olan çok kişinin olduğunu biliyoruz. Umarım CHP parti olarak gerekli tavrını alır ve yanlışa düşmez.
“Irkçı saldırılar AKP hükümeti ve sarayın yürüttüğü politikalar sonucunda gelişen politikalardır. Sürekli Kürtleri hedef gösterici politikalar izliyorlar. Bu da değişik yerlerde ortaya çıkıyor. Bu savaş süreci durdurulamazsa bu yaz çok sıcak ve kanlı geçebilir.
“Bundan dolayı da kontrol altında olan veya olmayan metropollerde Kürt kitlelerine Kürt mahallerine, esnaflarına yönelik saldırılar olabilir. Bu ülkeyi yönetenler akıllarını başlarına almalılar. Mecliste bile linç yapılabiliyorsa, Amedspor’a protokolde olan insanlar tarafından bizzat başkanın işareti sonrasında linç kampanyaları başlıyorsa. Yarın öbür gün metropollerde de büyük sürtüşmelerin çıkması alarmı veriyor. Bu maceracı yoldan devletin bir an önce dönmesini diliyoruz.”