HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, DİHA’ya konuştu, 7 Haziran seçimleri sonrası dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptıkları görüşmeyi ilk kez anlattı ve Davutoğlu’nun hendek ve barikatları bir fırsata dönüştürme arayışında olduğunu söyledi. “Sarayın etrafında bir blok oluşturuldu” diyen Demirtaş, “Savaş, topyekun bir faşist blok savaşına dönüştü” dedi, Demirtaş, “yakın zamanda bir diyalog ve müzakere ihtimali görmediklerini” de ifade ederek, “Benim tahminin maalesef şiddetin artacağı yönünde” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ‘rafa kaldırılan’ çözüm sürecinden çatışmalı sürece ve oradan darbe girişimine dek uzanan süreci Dicle Haber Ajansı’na değerlendirdi.
Ajanstan Hayri Demir ve Deniz Nazlım’ın sorularını yanıtlayan Selahattin Demirtaş, 7 Haziran seçimleri sonrası dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptıkları görüşmeyi ilk kez anlattı ve Davutoğlu’nun silahların diyalogla bırakılmasını istemediğini, bunu fırsata dönüştürme arayışında olduğunu söyledi.
Bir müzakere ihtimali olup olmadığı sorusunu da yanıtlayan Demirtaş, “Yakın zamanda bir diyalog ve müzakere ihtimali görmüyoruz” dedi.
Demirtaş’ın DİHA’ya verdiği röportajdan öne çıkan bazı kısımlar şöyle:
“15 Temmuz darbe girişimi birden bire ortaya çıkmadı. Türkiye adım adım bu sürece sürüklendi. Bunu böyle görmek, doğru tespitler yapmak dolayısıyla da kalıcı çözümlere ulaşmak açısından önemlidir. 7 Haziran seçimleri halklarımız açısından bir dönüm noktasını ifade ediyordu. Uzlaşma kültürünün halklarda karşılığının olduğunu görmemizi sağladı. Ancak tabanda oluşan bu hava, devletin tepesinde karşılık bulmadı. Aksine sivil darbe ile Meclis işlevsiz hale getirildi.
“Erdoğan’ın iktidarının sağlamlaşması ve devamı için savaş konseptini devreye koyacağı öncesinden belliydi. Dolmabahçe Mutabakatını yok sayması ve masayı devirerek çözümsüzlüğe döndü. 7 Haziran seçimlerinde beklediğini alamaması üzerine de savaşı başlattı.
“Erdoğan’ın bu savaş hamlesinde kendisine yeni müttefikler edinmesi gerekiyordu. Yeni derken, eskiye döndü tabi. Savaşı seçti, dolayısıyla da askere sahip olduğu imtiyazlı konumunu yeniden verdi. Geçtiğimiz günlerde askere verilen dokunulmazlık zırhı, bu yaklaşımın son örneğiydi.
“Baktığımızda Erdoğan’ın çatışmadan güç almayı kendine şiar edindiğini görüyoruz. Kürt şehirlerinde sıcak çatışmaları yükseltirken, toplumda da kutuplaşmayı arttırdı. Ama gözden kaçırdığı ya da küçümsediği nokta şu ki; bu ülkede darbe mekaniği kendine fırsat bulduğu anda harekete geçer.
“Sığ düşüncelerle belirlenmiş stratejilerle savaş konseptini devreye koyması ve askerin ülke siyasetindeki inisiyatifini arttırması ile 15 Temmuz’u yaşadık.
“Evet, Sayın Öcalan çok öncesinden bu uyarıyı yapmış ve çözüm süreci bitirilirse darbe mekaniğinin devreye gireceğini söylemişti. Bizler de her fırsatta bu temelde sürece dönülmesi yönünde çağrıda bulunduk, ancak dinlemek istemediler.
“Davutoğlu, koalisyon tartışması ekseninde bize de geldi. Genel Merkezi’mizdeki o toplantıda Davutoğlu şunu söyledi: ‘Bizim elimizde PKK’nin 80 bin kişiye silah dağıttığına dair bilgi var.’ Ben dedim ki; Bu istihbarat bilgisi olarak sizde olabilir ama bunu bizim bilme şansımız yok.’
“Dedi ki ‘Biz tek tek evleri tarayacağız, operasyon yapacağız ve bu silahların hepsini toplayacağız.’ O gün daha hendek barikat tartışması yoktu. Biz de dedik ki; ‘Bu doğrumu yanlış mı bilmiyoruz ama gerçekten bu insanların ellerindeki silahı bırakmasını istiyorsanız, bunu şehir içinde operasyon yaparak gerçekleştirmeye çalışırsanız ortaya bir facia çıkabilir. Bunu tavsiye etmeyiz, gelin çözüm sürecinde kalındığı yerden devam edelim. Varsa gerçekten şehir içinde elinde silah bulunan kişiler diyalogla o silahlarını bırakmaya ikna edelim.’
“HDP olarak da buna hazır olduğumuzu, çözüm sürecinin yeniden canlandırmak için elimizden geleni yapmaya hazırız dedik. Davutoğlu’nun kendisi de ‘Hayır. Göreceksiniz biz ev ev hepsini temizleyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun biz bu operasyonları yapacağız.’ dedi.
“O toplantıda kendisini uyardık. Davutoğlu hendek, barikat Ceylanpınar olayları tam bir gerekçe haline getirmek ve bunu bir fırsata dönüştürmek arayışındaydı.
“İstese aslında bütün o hendek ve barikat, şehirlerde var olduğunu iddia ettikleri silahlar konusunda tümüyle bir görüşme trafiği sürdürülebilirdi. Bu kanallar açıktı. Bu kadar şehirler yakılıp, yıkılmadan savaş enkazına dönüştürülmeden de bu meseleye bir çözüm bulunabilirdi. Ama bunu bilerek tercih etmediler. Bu karar çünkü çok önceden verilmişti.
“Ağır bir savaş politikası bu şekilde adım adım devreye konuldu. Çünkü artık şunu gördüler; diyalog ve müzakereyle başkanlık adı altında bir diktatörlük kurmak mümkün değil.
“Hâlihazırda bir görüşme ya da sorunların diyalogla çözümü konusunda hiçbir trafik, hiçbir ilişkimiz yok.
“Erdoğan’ın kendi iktidar hırsı ve sarayın selameti için başlattığı savaş bir anda Kürt düşmanlığı etrafında yeni bir faşist bloğa dönüştü. Devletin bekası adı altında Kürtleri engellemek, Kürtlerin Ortadoğu’daki yükselişini durdurabilmek için bütün faşist ulusalcı kesimler bir anda sarayın etrafında bir blok oluşturdular. Burada bir geçici ittifak söz konusu. Stratejik bir ittifaktan söz edemeyiz belki ama geçici bir ittifak kurulu.
“Erdoğan şimdilik başkanlık konusunda çok ısrarcı olmayacak, belki partili cumhurbaşkanlığı ara formülünde bir anlaşma sağlanacak. Buna karşılıkta ordu ve polis, savaşta bütün sorumluluğu üstlenerek ağır bir savaş politikası sahada yürütecek. Çünkü kimse Erdoğan için savaşmak istemiyordu.
“Hatırlanırsa asker-polis cenaze törenlerinde halk isyan ediyordu. ‘Evlatlarımızı Saray için öldürmek istemiyoruz’ diyordu. Ordu ve polis savaşma konusunda isteksizdi. Bu Erdoğan tarafından bir panik havasıyla okundu ve bir anda ordu ve polisi savaştırmak için yeni bir ittifak geliştirdiler. Artık bir Saray savaşı olmaktan çıkıp, topyekun bir faşist blok savaşına dönüştü.
“Dikkat ederseniz yeni atanmış Başbakan Binalı Yıldırım da topyekûn savaştan söz ediyor. Herkesi daha fazla savaşa destek vermeye çağırıyor. Artık 1990’lardaki savaş konseptini de çok aşan bir anlayışla devletin bütün mekanizmalarını kendi amaçları için harekete geçirmeleri gibi bir planlamaları var. MGK’de bu detaylı bir şekilde masaya yatırılıyor. Orada karar alınıyor, hemen harekete geçiriliyor. Şehirlerin bu kadar yakılıp yıkılması da MGK’da planlanmış ve Erdoğan’ın bizzat talimatıyla gerçekleşmiştir.
“Yakın zamanda bir diyalog ve müzakere ihtimali kesinlikle görünmüyor. Benim tahminin maalesef şiddetin artacağı yönündedir. Öngörümüz bu şekildedir.
“Fakat bunu peşinen kabul edip, yerimize oturmak yerine barış arayışlarımızı ve savaşa karşı demokratik cephe arayışlarımızı biz sürdüreceğiz. Bir yandan da yakılıp, yıkılan şehirlerle halkımızla dayanışma kampanyalarını örgütleyeceğiz.
“AKP’nin faşist yürüyüşünü durdurabilmek için de meydanlarda alanlarda çok daha örgütlü güçlü bir çıkış yapacağız. Yaz boyunca örgütlenme çalışmalarımız, eğitimlerimiz devam edecek. AKP’yi sadece parlamento da değil, sokaklar da meydanlarda durdurmanın bir meşru hak olduğu bilinciyle demokratik bütün halklarımızı önümüzdeki dönemde çok daha aktif bir şekilde kullanmaya devam edeceğiz.”