DBP Olağanüstü Kongresinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, çözüm sürecindeki tıkanıklığa ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Demirtaş, “AK Parti Sayın Öcalan kadar, bu ülkede barışı istemiyor” dedi.
Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP), eş genel başkanının tutuklu olmasından dolayı katılamadığı 4. Olağanüstü Kongresi toplandı.
Kongreye, HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, DTK Eş Başkanları Leyla Güven ve Hatip Dicle, HDK Eş Sözcüleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Ertuğrul Kürkçü’nün yanı sıra DBP’li belediye eş başkanları, HDP milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda büyükelçi ve KDP’nin Ankara Temsilcisi Ömer Mirani katıldı.
Kongreye, Eş Genel Başkan Kamuran Yüksek tutuklu bulunduğu Adana F Tipi Kapalı Cezaevi’nden bir mesaj gönderdi. Yüksek’in mesajı Siirt Belediyesi Eş Başkanı Tuncer Bakırhan tarafından okundu.
Kamuran Yüksek, her yerde ve her koşullarda direniş ve mücadelenin büyütülmesi mesajı verdi. Yüksek, tüm sorunların çözüm yolunun “Demokratik Cumhuriyet” olduğunu belirterek, “AKP hükümetinin politikalarına karşı toplumsal mücadele yükseltilmelidir” dedi.
DBP Olağanüstü Kongresinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, çözüm sürecindeki tıkanıklığa ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Demirtaş, “AK Parti Sayın Öcalan kadar, bu ülkede barışı istemiyor” dedi.
Demirtaş’ın konuşmasından satır başları şöyle:
“DBP yüzden fazla PM üyesinin tutuklanması ya da siyaset dışı bırakılması, katledilmesi gibi ciddi baskılarla karşı karşıya kalmasına rağmen siyaset yapan bir parti. Ancak bu yüzyılda Türkiye’de, Kürdistan’da, Ortadoğu’da nasıl bir yaşam olacak, şekillenme nasıl olacak bizler savunmaya, anlatmaya çalışırken Türkiye açısında soru nettir.
“Kürtler var diyorsunuz. Kürtler inkar edilmiyor diyorsunuz. İnkarcı politikaları ayaklar altına aldık diyorsunuz. O zaman sorun nedir. Bu halk kendi vatanında toprağında nasıl yaşar? Bu soruya cevap verilmezse çözüm olmaz.
“Bugünkü milli ittifak; ‘Biz Kürtlere statüsüzlüğü dayatacağız’ diyeceklerse, bu çözüm getirmez. Birlikte yaşam fırsatı değerlendirilmezse Kürt halkı elbette tekçi siyasete teslim olmayacaktır. Buradaki tartışma, bölünme tartışması değil, demokrasi ve özgürlük olup olmayacağı tartışmasıdır.
“Tekçi anlayışı kabul etmeyen herkese ‘Ya baş eğeceksiniz ya baş vereceksiniz’ demek bir katliam politikasıdır. Sayın Öcalan’ın çözüm sürecinde ısrarla anlatmaya çalıştığı ‘birlikte yaşam olmazsa felaketler bizi bekliyor’ uyarısının ne kadar doğru bir uyarı olduğunu gösteriyor. 12 metrekarelik bir hücrede, bir tarafta ‘Akan kanı nasıl durdurabiliriz’ diye gece gündüz çözüm arayan biri, öbür tarafta ‘Başkan olmak için nasıl kan dökebilirim’ diyen biri var.
“Türkiye bir dikta rejimine doğru giderken, bunu kabul etmeyen herkesi ‘terörist’ ilan eden zihniyete teslim olmamaktır. Kürdü yok sayarak, hiçbir sorun bugüne kadar çözülmedi. Dün de ifade ettim: Bizden vazo ya da saksıda yetişmiş, sera malı Kürt istiyorlar. Kendi partilerinde bunun örneği var. Naylon bir çiçektir. Böyle olalım istiyorlar. Fakat orada onur yoktur. Biz buna itiraz ettiğimiz için bedel ödetmek istiyorlar.
“Kamuran arkadaşımız bu yüzden tutuklu, Mehmet Tunç, Sêvê Demir bu yüzden şehit. Bu bedeli ödemekten kaçacak mıyız? Nerede incelmişse orada kopacak ama biz asla geri adım atmayacağız. Tarih başka türlü yazılmaz.
“Karşımızda diyalog ve müzakereyi, vatana ihanet olarak gören bir anlayış var. Biz buna yalvarmak zorunda değiliz. Bizler kendi geleceğimizi kendi ellerimizle öreceğiz. Fatura ağır olacak, ama sonuç zafer olacaktır. Haklıyız, bütün dünya karşısında en büyük silahımız budur. Biz kimsenin köylerini yakıp milyonları sürgün etmedik, biz barış içinde yaşamak istiyoruz. Hakkımızın hukukumuzun kabul edilmesini istiyoruz.
‘Türkiye Türklerindir’. Eğer halen öyleyse birlikte yaşamın formülünü kendileri bulsunlar. Yok, eğer hepimizinse birlikte yaşama şansına sahibiz. Kürt halkı vardır, bir ulustur ve anavatanı Kürdistan vardır. Bunun statüsü ne olacak, netleşmesi lazım.”