Demirtaş: Çınar saldırısını yapanlar halktan özür dilemelidir

Demirtaş: Çınar saldırısını yapanlar halktan özür dilemelidir
REKLAM ALANI
Yayınlama: 15.01.2016
Düzenleme: 15.01.2016 21:40
1.218
A+
A-

HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, Çınar’da polis karakoluna yapılan saldırıda bebekler de olmak üzere sivillerin hayatını kaybetmesine ilişkin, “Kim yaptıysa çıkıp özür dilemeli” dedi.

HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır’daydı bugün. Sağlıkçıların belediye önündeki eylemine katılan Demirtaş, “Biz Çınar’da katledilen sivili, bebeği Sur’da katledilen bebekten, sivilden ayırabilir miyiz? Biz ayıramayız bu ayrımı yapan da kendine insanım diyemez” dedi.

Demirtaş, 23 günden bu yana ölümde karar kılanlara inat, yaşatacağız şiarıyla savaşa karşı bir duruş ortaya koyan ve bu vesileyle barış sesini, savaşın durması, ölümlerin durması çığlığını kamuoyuna ulaştırma gayretini ortaya koyan sağlık çalışanlarına teşekkür ettiğini söyledi.

Ankara’dan yaşatma adına, barış adına tek bir sözcüğün dahi yasaklanmaya çalışıldığı bugünlerde yaşamın kutsallığına vurgu yapan her çalışmanın kendileri açısından çok kıymetli olduğunu söyleyen Demirtaş, şöyle dedi:

“Çatışma ve savaş ortamları sadece insanın fiziki durumuna aykırı değil, insan doğasına da aykırıdır. Çatışma ve savaş ortamları toplumları kendi içerisinde de parçalar, ayrıştırır. Savaş, sıkılan ilk kurşunla birlikte vicdanları öldürür, gerçekleri öldürür ve toplum giderek duyarsızlaşmaya, ya da kamplaşma, kutuplaşma çerçevesinde birbirine düşman olmaya başlar. İşte vicdanların kaybolduğu anlar o anlardır. Bu çatışma, savaş toplumun, halkın istediği bir savaş değildir. Topluma rağmen dayatılan bir savaş dayatmasıdır. Elbette bir gün bitecek. Şu saatte, şu dakikada bitmesi hepimizin samimi beklentisi, temmenisidir. Fakat, savaşı bitirmeye sonlandırmaya gücümüz yetmiyor diye insanlığımızı da kaybetmenin bir anlamı yoktur. Bu savaş bittiğinde mezarlarımız geride kalacak. Geride yaralılarımız kalacak, acılarımız kalacak, ama en azından bir de insanlığımız kalsın diyoruz. Türkiye toplumu olarak birbirimize bakacak yüzümüz kalsın geride. Bizler yüzlerce, binlerce yıldır bu topraklarda bin bir zorluğa, zahmete rağmen bir arada yaşamayı başarmış halklar olarak, eğer ki çatışma ve savaş ortamında eğer bu değerlerimizi kaybedersek, bu savaşın bize kaybettirdiği en büyük değer olacaktır. Şu günlerde yaşananlar, hükümet merkezli söylemler, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, devlet adına konuşuyorum şiarıyla sadece kamplaştırma ve kutuplaştırmaya hizmet edenler işte toplumu bu şekilde yaralayan, karşı karşıya getiren, toplumu birbirine karşı neredeyse düşmanlaştıran ve linç ortamı yaratan siyasi söylem sahipleridir.”

‘Çözümün siyasetten geçtiğine inandığımız için parlamentodayız’

Demirtaş, HDP olarak bütün sorunların çözümünün siyasetten geçtiğine inandıkları için parlamentoda olduklarını, konuşarak çözülemeyecek hiç bir sorunun olmadığını söyledi. Buna güçleri, kararlılıkları ve iradelerinin yeterli olduğunu söyleyen Demirtaş, “Hükümet 7 Haziran sonrası ortaya çıkan tabloyu elinin tersiyle bir kenara itip adeta siyasi bir saray darbesiyle parlamentoya, devlete, siyasete, bürokrasiye el koyduğu günden bu yana Türkiye’de siyaset işlemiyor. Parlamentonun Türkiye’nin sorunları diye bir gündemi yok. Çatışma, gerilim diye bir gündemi yok. Parlamento zaman tüketiyor. Gereksiz bir kurum muamelesi görüyor. Bütün kararlar parlamento dışında alınıp uygulanıyor. Siyaset devre dışına itilip bypass noktasına getiriliyor. Bunların hepsi bilinçli politikalardır. Bu politikaların üstesinden gelebilmenin yolu barış sesini çoğaltmaktır. Yani gerçekten toplum bu savaştan memnunsa, toplumun büyük çoğunluğu memnunsa, hükümet bu savaş sürdürmekte haklıdır. Fakat bizim kanaatimiz o ki, Karadeniz’de, Trakya’da Ege’de, Doğu Anadolu, Akdeniz ve İç Anadolu’da da toplumun ekseriyeti bu savaşın biran önce sonlanması, sorunların diyalogla çözümü taraftarıdır” dedi.

‘Korkunun nedeni, barışın bulaşıcı olmasıdır’

Akademisyenlerin yayımladığı bildiriden sonra yaşananları değerlendiren Demirtaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Düşünün bir şov programında bir kadın çocuklar ölmesin, barış olsun, analar ağlamasın dediği için hem kendisi, hem programın sahibi, yapımcısı yöneticisi, sunucusu bir bütün olarak linç ortamına tabi tutuldular. Ben merak ediyorum hükümete bağlı, doğrudan hükümete çalışan hatta AKP’nin bizzat parasını vererek kurdurduğu 600’e yakın televizyon var Türkiye’de. Bunlar 24 saat savaş yayını yapıyorlar. Bu savaş niye olmalı ve bu savaş niye yürümeli propagandası yapıyorlar. Peki bir televizyon programında bir dakikalığına barış mesajı verilmesi, neden panikletiyor bu kadar bu hükümeti? Hükümet, bir dakikalık bir barış propagandasından neden korkuyor? Korkunun nedeni, barışın bulaşıcı olmasıdır. Savaş bulaşıcı değildir, insan doğasına aykırıdır. Ama barış duygusu ve barış isteği bulaşıcıdır.”

‘Bir dakikalık barış propagandası kendilerini çılgına çevirebiliyor’

“O bir dakika bir anda bütün Türkiye’de barış çığlığına ulaşabilir, bundan korkuyorlar. Bu bir dakikalık barış propagandası kendilerini çılgına çevirebiliyor ve derhal en ağır şekilde linç edip cezalandırıp ve bir daha kimsenin çocuklar ölmemeli, analar ağlamamalı, barış olmalı diyemeyecek noktaya getirmek istiyorlar. Bir kaç gündür akademisyenlerin yaşadığı durum aşağı yukarı budur. Barış isteyen ve hükümeti eleştiren herkesi vatan haini, terörist, düşman kodlayıp bir daha kimsenin böyle bir şeye cesaret edemeyeceği bir linç ortamı yaratmak istiyorlar. Çünkü barışı ancak onlar isterse muktedir hazretleri isterse olabilir. Halk isterse barış olamaz, halk istememeli, kendisi isterse olur ancak. Ve kendisi istemeye başladığında etrafındaki şakşakçıları, paralı, maaşı aveneleri kraldan daha kralcı bir şekilde, barış barış diye haykırmaya başlıyorlar.

Demirtaş konuşmasını özetle şöyle sürdürdü:

“Bir koro halinde bugün barış diyenleri linç edenler, daha barışçı, daha çözümcü olabiliyorlar. Bu ilkesiz, bu ahlaksız, bu seviyesiz devlet yönetme anlayışı Türkiye açısından büyük bir talihsizliktir.”

Akademisyenler

“Türkiye’nin akademik vicdanı hükümete seslenmiş, devleti muhatap almış ve ‘Barış olsun’ demiş. ‘Suç işlemeyin ve suça biz de ortak olmayacağız’ demiş. Daha ne desinler. Bir barış çağrısı yapmak akademi açısından hak değilse, ifade özgürlüğü değilse daha ne desinler. ‘Oluk oluk kan akacak’ diyenler baş tacı edilebiliyor ve siz bunun adına ileri demokrasi diyebiliyorsanız, toplumu kendi ellerinizle bölüp parçalamış olursunuz.”

‘PKK kendi propagandasını bu kadar yaptıramazdı’

“İnanın ki şu Beyaz Show’dan sonra yaşananlar ve akademi dünyasına yapılanlardan sonra yaşananlar en büyük PKK propagandasıdır. PKK 10 yıllarca çalışsaydı kendi propagandasını bu kadar yaptıramazdı.

Savcılar, Cumhurbaşkanı, Başbakan, AKP medyası günlerdir PKK propagandası yapıyorlar. Akademi dünyasının niyeti PKK ya da şiddet, silah propagandası yapmak değildi. Beyaz Show’da yaşananlar da bu niyetle yapılmadı. Ama sonrasında hükümetin, yargının, medyanın refleksi asıl propagandaya dönüştü. Asıl o zaman PKK propagandası yaptılar, bunu yapanlar yaptılar. Yoksa bu insanların böyle bir niyeti yoktu.”

‘Böylesi ortamlarda barış diyebilmek cesaret işidir’

“Bildiride de böyle bir niyet yoktu, eleştirebilirsiniz bildiriyi, hükümet olarak, basın olarak katılmayabilirsiniz. Bildiri yayınlayanların yayınlama hakkı varsa geri kalanlarında da ona katılmama ve eleştirme hakkı vardır. Demokrasilerde böyle işler. En fazla bu kadar ama. Eleştirebilirsiniz başka da bir şey yapamazsınız. Hele hele hükümet yetkilileri olarak hedef gösteremezsiniz, Cumhurbaşkanı olarak yargıya talimat veremezsiniz. Anayasal suçtur, yargıyı göreve çağıramazsınız. Bizatihi, suç duyurusunda bulunmak için götürüp savcıya verebilirsiniz ama bir cumhurbaşkanı hele hele yargı üzerinde bu kadar baskı kurmuş bir devlet, hükümet yetkilileri olarak büyük bir suça imza attınız.

İşte böylesi ortamlarda barış diyebilmek cesaret işidir. İnsan yaşamının kutsallığını savunabilmek cesaret işidir. Canlar arasına ayrım koymadan, Çınar’da kaybettiklerimizi de, Sur’da, Silvan’da, Cizre’de yitirdiklerimizi de aynı sıcaklıkla anabilmek, bağrımıza basabilmektir, barışı cesaretle savunmak.”

Çınar saldırısı

“Biz Çınar’da katledilen sivili, bebeği Sur’da katledilen bebekten, sivilden ayırabilir miyiz? Biz ayıramayız bu ayrımı yapan da kendine insanım diyemez.

Çınar’da yapılan saldırı kimler tarafından yapıldı bilmiyoruz. Sorumlular devlet tarafından tespit edilir mi bilmiyoruz. Ama orada katledilen siviller, bebekler için çıkıp açıkça kamuoyundan özür dilemesi lazım.”

‘Çınar, Cizre, Sur, Silvan…’

“Hükümet bunu yapabilir mi? Cizre’deki ve diğer yerlerdeki bebek sivil katliamları için, yapamaz. Kabul bile etmiyor.

Ama Çınar’da kim yaptıysa Cizre, Sur, Silvan özür dilenmesini beklemek hepimizin hakkıdır. Bir daha böyle şeylerin yaşanmaması dair bir özür beklemek hepimizin hakkıdır.”

‘Yanlış olan hatada ısrar’

“Devletler ve hükümetler hata yapabilir. Bu işin doğasında bu var. Yanlış olan hatada ısrardır, hatayı kabul etmemektir. İşte hükümet uzun süredir vahim hatalarda ısrarcı davranıyor. Eksikliklerini, yetmezliklerini, yanlışlıklarını kabul etmek yerine bunu dile getirenleri düşman ilan ediyor. Emrindeki yargıyı harekete geçiriyor ve ülke biranda bir veya iki yada 3 kutuba ayrılıp, kamplaşıp birbirine düşmanca bakan toplum, halk haline gelebiliyor. Bunu yapan işte iktidarın kendisidir.”

‘Türkiye’ye zarar verecek bir talebimiz olmadı’

“Bir ülke içerisinde yasa dışı bir şekilde silahlı durumların olmaması gerektiğine inanıyoruz. Ama, devletin silahlı güçleri de asla yasanın dışına, kanunun dışına, insan hakları ve evrensel kriterler dışına çıkmamalıdır. Varsa yasa dışı silahlı bir unsur, öncelikli yol müzakereyle, konuşarak ikna etme yoludur. 2.5 yıl İmralı merkezli yürüyen bütün müzakerelerde elde edilmek istenen amaçlardan biri bu değil miydi? Ve o noktaya gelinmemiş miydi? Bırakın şehirlerde, dağlarda bile silahlı insan kalmayacaktı. Hepsi yasal çerçevede çözülecekti. Ve sadece 1 hafta, 10 gün müzakerenin sürmesi gerekiyordu. Dolmabahçe mutabakatından sonra görüşmelerin sürmesi ve nihayetlenmesi gerekiyordu. Bu yapıldı mı? Hayır. Neden vazgeçildi? Bilen yok. Cumhurbaşkanı, Başbakan açıklamıyor. Neden vazgeçildi? Bu kadar ölüme, bu kadar insan hakları ihlaline ne gerek vardı? Masayı devirmeyecektiniz, görüşmeler devam edecekti. Neden masayı devirdiler? Kim, verilemeyecek ne istedi onlardan? Bizim bir talebimiz olmadı. Sadece ülkemiz için demokrasi istedik. Özgürlükçü sivil bir anayasayı da, Türkiye bölünmeden, parçalanmadan bir arada yaşamanın formüllerini konuşalım dedik. Türkiye’ye zarar verecek bir talebimiz olmadı. Neden masa devrildi? Hükümetin Cumhurbaşkanın da çıkıp açıklaması lazım. Dolmabahçe fotoğrafında yanlış olan şey nedir? Yani şu Sur’da, Cizre’de, Silopi’de, Çınar’daki fotoğrafta yanlış çıkaramıyorsunuz da, Dolmabahçe nasıl o kadar yanlış çıkarabiliyorsunuz? Siyasetçi olmak bu mudur? Eğer bu işi Genelkurmay ve askere havale edecekseydiniz, seçime niye girdiniz? Siz kazandıysanız, siyasi sorumluluk sizdedir. Hiç laf çevirmenin alemi yoktur, suçu akademisyenlere, suçu siyasete, muhalefete, medyaya atmanın bir anlamı yok. Oyu siz aldınız, oyu desteği siz aldınız, çözmek zorunda olan da sizsiniz. Biz sonuna kadar barış ve çözüm yanlısı tutumumuzu sürdüreceğiz, kararlılığımız tamdır.”

‘Çınar’daki Mevlüde bebek de Cizre’deki Miray bebek de bize bunu emreder’

“Ne kadar dik durulursa ve karanlığa karşı ne kadar ışık yakılırsa, o kadar ülkemiz erken aydınlanır. Daha fazla çocuğun, bebeğin ölmemesi için de, herkes sesini yükseltmelidir. Çınar’daki Mevlüde bebek de Cizre’deki Miray bebek de bize bunu emreder. Geride kalan insanlar olarak kaybettiklerimizin ortak acısının, onların hatırası üzerine ortak bir yaşam, özgür bir yaşam inşaa etmek istiyorsak, bunu isteyen herkesin demokrasi bloğunda, demokrasi cephesinde yerini alması gerekir.”

ankara hosting
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

bursa escort
görükle escort
bursa escort
görükle escort