Selahattin Demirtaş’tan HDP iddianamesinde yer alan Çözüm Süreci iddialarına ilişkin değerlendirme geldi.
HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş HDP’nin kapatılması istemiyle yeniden gündeme gelen Çözüm Süreci’nde Abdullah Öcalan ve PKK ile yapılan görüşmelere ilişkin yeni açıklamalar yaptı.
Yeni Yaşam gazetesinden Gülcan Dereli ve Hüseyin K. Akçadağ’a açıklamalar yapan Demirtaş, “HDP’nin kapatılması tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna verdiği yanıtta, “Aslında PKK ve Öcalan ile görüşme yapan biz değiliz, Erdoğan’ın kendisidir. Biz, görüşen taraflar arasında hem kolaylaştırıcı olduk hem de görüşen taraflara kendi çözüm önerilerimizi sunduk. Ama ne Kandil’in ne de İmralı’nın muhatabı biz değildik. Resmi muhatap Erdoğan ve hükümetin bizzat kendisiydi” dedi.
Demirtaş’a yöneltilen sorular ve yanıtlarından bir bölüm şöyle:
Vaktiniz nasıl geçiyor, yeni yazdığınız ve okuduğunuz kitaplar var mı?
İçeride yapılabilecek fazla bir şey yok. Bol bol okuyup yazıyoruz. En son, Erebê Şemo’nun Dımdım Kalesi ile Halikarnas Balıkçısı’nın Aganta Burina Burinata romanlarını okudum. Yeni bitirdiğim bir roman çalışmam var. Son düzeltmeleri yapıyorum. Sonbahara kadar yayınlanabilir belki.
‘İçeri’den ‘dışarısı’ nasıl görünüyor?
Baskılar, pandemi ve yoksulluk birleşince dışarısı gerçekten de çok fena görünüyor. Tüm toplumun bunaldığını hissedebiliyorum.
Bu tabloda, siyasi öncülere büyük sorumluluk düşüyor. Özellikle muhalefetin her gün, her saat topluma umut ve cesaret aşılaması gerekir. Bunu da ancak iki yolla yapabilirler: Somut çözüm önerileri üretmek ve hep birlikte direniş.
Sık sık adına demokrasi ittifakı da konulan demokrasi isteyen güçlerin birliğinden bahsediliyor. Kısaca hangi ilkeler etrafında buluşulabilir? Hangi siyasi güçleri ve toplumsal güçleri kapsamalı?
Aslında evrensel demokrasinin ilkelerini bilmeyen yok. Sadece birkaç maddede bile temel ilkeleri belirleyerek onlar etrafında birleşmek mümkün. Ben kısaca şu şekilde sayabilirim:
1. Güçlü temsil ve demokratik yönetim biçimi (Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem),
2. Bağımsız ve tarafsız yargı,
3. Basın, örgütlenme, gösteri, düşünceyi açıklama özgürlüklerinin garanti altına alınması ile serbest seçim,
4. Kamu atamalarında liyakat dışında hiçbir kriterin esas alınmaması,
5. Demokratik ve sivil bir anayasa yapılması ile Cumhuriyet’in temel ilkelerine sahip çıkılarak toplumsal barışın sağlanması.
Bu ilkeler bile demokrasiye inanan tüm siyasi partilerin, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların, meslek odalarının, çevre hareketlerinin bir araya gelerek, “Biz demokrasi ittifakı ilan ediyoruz. Hem bu ilkeler için birlikte mücadele edeceğiz hem de önümüzdeki seçimde en makul iş birliği seçeneklerini hayata geçireceğiz” diyebilirler. Bu, tüm toplum için yeni bir umut yaratır. Mevcut siyasi ittifakları da çok çok aşan dinamik bir ittifak modeline imkan sağlar.
Bana göre, eğer muhalefetteki milliyetçi odaklar demokrasi ittifakına ısrarla engel olmaya devam edeceklerse bu durumda HDP’nin öncülüğünde üçüncü bir ittifak, “demokrasi ittifakı” olarak ilan edilebilir. Yukarıda özetle ifade etmeye çalıştığım ilkeleri uygun gören tüm kesimler de bu ittifakta yer alabilirler.
HDP’nin kapatılması tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında beklenmedik bir şey değil. MHP’nin baskısı ve AKP’nin desteğiyle bu davanın açılacağı belliydi. Seçimlere endeksli, tümüyle siyasi bir davadır. Anayasa Mahkemesi hukuku esas alırsa HDP’nin aklanması gerekir. Yok, eğer çözüm sürecinin bir partneri olduğu için HDP’yi kapatacaklarsa HDP ile birlikte AKP’yi de kapatmaları gerekir. Çünkü İmralı ve Kandil’e giden HDP heyetleri 6551 nolu yasa güvencesinde, Erdoğan’ın ve hükümetin isteği ve desteğiyle gitmişlerdir.
Aslında PKK ve Öcalan ile görüşme yapan biz değiliz, Erdoğan’ın kendisidir. Biz, görüşen taraflar arasında hem kolaylaştırıcı olduk hem de görüşen taraflara kendi çözüm önerilerimizi sunduk. Ama ne Kandil’in ne de İmralı’nın muhatabı biz değildik. Resmi muhatap Erdoğan ve hükümetin bizzat kendisiydi.
Kaldı ki İmralı ve Kandil ile, Oslo ve İmralı çözüm süreçleri dışında, belki 10’dan fazla kez devlet ve hükümet görüşme süreçleri olmuştur. Bunların hiçbirinde ne HDP’nin dahli vardır ne de görüşmelerin içeriğine dair bilgisi. Yani HDP, 10’dan fazla çözüm arayışının sadece birine ve sonuncusuna dahil olmuştur. Biz bunların hiçbirini yanlış ya da suç olarak görmüyoruz. Ancak HDP’nin suçlanmasını da iki yüzlülük, ahlaksızlık ve ilkesizlik olarak görüyoruz.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride karşı cezaevlerinde açlık grevi var. Tecride dair topluma mesajınız ne?
Tecrit hem çözümsüzlüğün nedeni hem de sonucudur. Hükümetin Kürt politikasında değişiklik arayışı olmadan tecritte esneme de olmuyor maalesef. İktidarın bugünkü politikasına bakarsak durumun giderek sertleşeceği anlaşılıyor. Ancak yine de yakın zamanda, sürpriz bir şekilde, avukatlar veya aile adaya gidebilir. (Söyleşi PKK Lideri Abdullah Öcalan’la kardeşi Mehmet Öcalan arasında yapılan ve kesilen kısa telefon görüşmesinden önce yapılmıştır.)
Cezaevlerindeki açlık grevleri, pandemi nedeniyle çok zorlayıcı oluyor. Ve ne yazık ki, tutsak aileleri dışında pek kimsenin gündeminde yer almıyor. Toplumun bu konuda duyarlı olması lazım. Bu hukuksuz tecridin mutlaka son bulması gerekir.
İktidarın AİHM kararına direnmesi mümkün mü? İktidar kararı uygulamazsa bunun Türkiye’ye faturası ne olur?
Zaten uygulamıyor ya işte. Ne hukuk tanıyorlar ne de ahlak. Hükümet ne yapar bilmiyoruz ama bizim baskılara karşı direneceğimiz kesin. En büyük faturayı da halkımız sandıkta AKP’ye çıkaracaktır.