Ciwan Haco otuz sekiz yıl sonra eski şarkılarını dinleyiciler ile buluşturdu. Yaklaşık beş yıldır Türkiye'ye gelmeyen Haco albümlerini dijital yayınlama kararı aldığını belirtti.
Kürt müzisyen Ciwan Haco Felek albümünün hemen ardından 1980 yılında yayımladığı ilk stüdyo kaydı albümü olan Pêşmergene’yi 38 yıl aradan sonra ilk kez dinleyenleriyle buluşturdu. Dijital olarak yayımlanan albüm Ciwan Haco’nun en radikal albümü olarak biliniyor. Avrupa’da kaydedilen ve Türkiye’de yayımlanmayan albüm için Haco, “Her yerde çatışma, savaş ve huzursuzluk var. Bundan dolayı da “Pêşmergenene” albümünün çıkması gerektiğini düşündüm. Toplumsal meselelerle bire bir ilişkili bir albüm…” diyor.
İsveç’te yaşayan ve yaklaşık beş yıldır Türkiye’ye gelmeyen Ciwan Haco, tüm albümlerini dijital olarak da yayımlama kararı aldı. 1980 ile 1984 arasında yayımladığı radikal albümleri de Pêşmergene’den hemen sonra yayımlanacak… RED Müzik’le anlaşan Ciwan Haco’yla bir araya geldik, Kürtçe yaptığımız röportaj Ali Arslan’ın tercümesiyle Türkçe’ye çevrildi… Ve 38 yıllık müzik geleneğini, Pêşmergene sürecini, hayatını konuştuk…
“Felek” albümünüz çok yeni çıktı ama siz 1980’deki ilk stüdyo kaydınız olan “Pêşmergene” albümünü dijital olarak yeniden yayınladınız. 38 yıl sonra verdiğiniz bu kararı nasıl açıklıyorsunuz?
Evet, o zamanlarda CD yoktu. Kaset vardı. Yani 70’lerin sonu 80’lerin başından söz ediyorum. Pêşmergene adını taşıyan albümümü o yıllarda çıkartmıştık. O günün şartlarına göre albümü bir günde canlı olarak kaydedip mix’ledik.
Albüm o yıllarda Kürtler arasında çok iyi tepkiler almıştı ve bu bir başlangıç oldu benim için. Profesyonel anlamda ilk çalışmaydı ve anlamı çok büyüktü. Pêşmergene’de şarkı sözleri radikaldi, müziği militandı. O dönemin üzerimizdeki etkisiyle belirlenmişti şarkılar. Sözlerin çoğunluğu büyük Kürt şairlerinden Cigerxwin’e ait. Benimle beraber toplam dört müzisyenle Almanya’nın Bochum kentinde bir günde kayıt ve mix’i yapılmıştı.
Peki, şöyle soralım, bu albümü yeniden yayımlamanızı bu karışık sürece bağlayabilir miyiz? Ki sizin bazı albümleriniz toplumsal hareketliliğe göre de şekilleniyor… Bu albüm de yaşanılanlara tepki mi?
Muhakkak ki ilişkisi var! Orası Ortadoğu ve Kürdistan… Kürdistan benim ülkem, oradan geliyorum. Neticede 70’li yıllarda yaşanılan, gerçekleşen olaylar “Pêşmergene” albümüne etki etti. Albümde yaşanılan olayların devamı olarak ortaya çıktı. Fakat genelde durum aynı, iyileşme yok maalesef… Gittikçe kötüleşiyor. Her yerde çatışma, savaş ve huzursuzluk var. Bundan dolayı da “Pêşmergene” albümünün çıkması gerektiğini düşündüm. Toplumsal meselelerle bire bir ilişkili bir albüm…
.
‘O YILLARDA KÜRTLERİN DURUMU KÖTÜ OLMASAYDI BELKİ ALBÜM BU KADAR RADİKAL OLMAZDI’
“Pêşmergene” oldukça radikal bir albüm… Hatta en radikal albümünüz diyebiliriz sanırım…
Ben halkımın içinde bulunduğu koşullara bağlıyım.
Eğer o yıllarda Kürtlerin durumu kötü olmasaydı belki bu albüm bu kadar da radikal olmazdı. Olurdu ama farklı olurdu. Kürtlerin gündeminde hep savaşlar, acılar, zulüm ve huzursuzluk olduğu için, bu albüm de bu şekilde çıktı.
İlk albümünüzün üzerinden 38 yıl geçti. O albümlerin hep bir hikâyesi vardı. ‘Pêşmergene de öyle… Yıllar geçtikçe pop rock, caz, blues tarzlarına yöneldiniz… Bir nedeni var mı?
Bunun belirgin bir nedeni yok. Dünyanın farklı coğrafyalarının müzikleri hep kulaklarımızın içinde bir yerlerde zaten duruyordu. Birçok albümde müzisyenlerle hücum kayıt yapıyorduk. Bir günde, iki günde bitiriyorduk. Sürekli konserlerde olduğumuz için aynı müzisyenlerle kayıt da daha pratik oluyordu. Tabii herkes kendinden bir şey katıyordu. Biz sadece uyuma bakıyorduk. Uyum varsa şarkının içinde country, ya da blues, pop aklınıza gelebilecek her tını ve stilden alabildiğince yararlanıyorduk.
Peki, aynı şekilde yayımlıyoruz albümü dediniz…
Bunun zaten başka yolu yok. Yıllar önce yayınlanmış bir çalışmayı yıllar sonra yayınlarken orijinaline sadik kalmak gerekiyor. Tabii ki kalkıp yeniden yapmaya kalkışsanız bambaşka bir şey çıkar. Özgünlüğü kalmaz.
Dinlediğinizde, sizi o yıllara götürdüğünde içinizde neler kopuyor?
Albümü dinlediğimde anılar tabi ki canlanıyor. İnanıyorum ki 80’lerde Pêşmergene’yi dinlemiş olan bir insan, simdi yeniden dinlediğinde de aynı duyguları yaşayacaktır. O zaman dilimine ait bazı anıları hatırlayacaktır…
Toplumsal temalı eserler yaptınız. Bazen bu eserleri etnik-cazla buluşturdunuz. Mehmed Uzun’un hikâyesinden aldığınız Destana Egîdekî gibi… 99 yılında çıkarmıştınız. Kürt edebiyatı açısından önemli biri… Peki sizin için ifade ediyor?
Mehmed Uzun değerli bir insan… Her ne kadar aramızda değilse de kalbimizde… Mehmed Uzun Kürtler için bir sembol haline gelmiştir. Destana Egîdekî eseri elime geçtiğinde çok hoşuma gitti, orada o karakterlerin doğayla olan ilişkileri beni çok etkiledi. Ben de bir müzik yapma gereği duydum. Eserin müziğini yaptıktan sonra, geceydi, hemen Mehmed Uzun’u aradım, o da çok sevindi. Eserin kendisi her ne kadar içli olsa da müziği moderndi. Etnik-caz yapmıştık. Dünyaca tanınan müzisyenlerle çalışmıştık. Ama o dönemde Kürtler o müziği çok iyi anlayamadı. Anlaşılmadı. Fakat beni sevindiren yeni neslin Destana Egîdekî dinliyor ve anlıyor olması…
Müziğiniz her zaman toplumsal meselelerden etkilendi. Kamışlo’da geçen çocukluğunuz vs… Şimdi neler hissediyorsunuz?
Şüphesiz ki bir insan ve Kürt olarak bu durum beni de üzüyor. Görüyorsunuz ki halkım bir savaşa sürükleniyor. Her zaman söylediğim bir şey var; Kürtler savaş istemiyor, Rojava’da da Kürtler savaşmadı, direndi. Diğerleri onlara saldırdı, savaş ilan etti. Savaş kutsal bir şey değil, iyi bir şey değil, ben bir insan olarak savaşı kabul etmiyorum.
Kaldı ki benim de çocukluğum o topraklarda geçti, özellikle Kamışlo, orada meydana gelen olaylar hakkında şarkılar söyledim… Ne yazık ki yüzyıllardır bu savaşın içindeyiz, şunu söylemek istiyorum: Tüm insanlar insanlığına dönmeli. Savaşa, onun tüccarlarına lanet okumalı!
.
‘KÜRTÇE MÜZİKTE ÜRETİM DÜŞMÜŞ’
Ciwan Haco kendi müzikal geleneğini bağımsız olarak sürdürdü ve bu zamana kadar getirdi. Bestecilik geleneğini hiç bırakmadınız. Şimdi, yeni nesil müzisyenleri nasıl görüyorsunuz? Özellikle Kürt müzisyenler açısından sormak isterim. Ki çok yeni isimler, gençler çıktı…
Ben ilk stüdyo kaydı Pêşmergene’yi 1980 de yaptım. 82’de Diyarbekir, 83’de Gulasor, 84’de Leyla’yı yaptım. Albümleri çalışırken insanlar beğenir mi beğenmez mi diye pek düşünmedim. Sadece yapmak istediklerimi içimdekileri dökmeye çalıştım. 80-84’te dört albüm yaptım ve tam 3-4 yıla yakın albüm çalışmalarına ara verdim. Sonra tekrar Girtiyen Azadiye ile start vererek peş peşe çalışmaya başladım. Bende böyle oldu. Başkasında farklı olacaktır. Ama bir şey var ki sadece çalışmak lazım. Çok çalışmak gerekiyor. Yeni müzisyenler var. Çok iyi çalışmalar var. Ne yazık ki sayısı çok az. Kürtçe müzikte üretim çok düşmüş. İlk albümünü yapan ikincisini yıllar sonra yapıyor. Tabii bunun böyle olmasında birçok başka sorunlar da var. Dilin yaşayabilmesi için de müziğin önemi çok büyük.
İlk başladığınız müzik serüveninizle, şimdiyi kıyasladığınızda neler söylersiniz?
O zamanlar daha heyecanlıydık. Hiç uyumadan günlerce durabiliyorduk. Tüm bunlar yazdığımız şarkılara da yansıyordu. Şimdi tabii daha ağır oluyorsunuz, sorumluluklarınız var, daha planlı programlı olmak zorundasınız. Böylelikle şarkılarınız da değişiyor. Bu doğanın bir yasası…
İlk stüdyo kaydı dijital olarak çıkacak, peki diğer albümleriniz?
Tüm albümler kronolojik sıraya göre yayınlanacak. Albümler redakte edildi. Daha önce yayınlanan albümlerde birçok hata vardı. Eksik track’ler, şarkı sözlerindeki yazım hataları, karıştırılan şarkı isimleri gibi. RED Müzik bütün albümleri elden geçirerek yeniden editörlüğünü yaptı ve yayına hazır hale getirdi. Eylül ayında Diyarbekir ve Gulasor albümlerim yayınlanacak. Ve sırasıyla diğerleri de yayınlanacak. Sanıyorum önümüzdeki 5-6 ay içinde tüm albümler düzeltilmiş kapaklar, izin alamayacağından dolayı çıkarılmış track’ler de dahil edilmiş üzere dinleyicilere sunulacak.
Müziğiniz her ne kadar Kürtçe olsa da evrensel müzik kodlarından gidiyorsunuz… Aşk şarkıları, kadına yazılan eserler… Bunun yanında gelenekseli Batı’yla buluşturdunuz… Müzikal olarak sizce yeniliğe açık bir toplum muyuz? Türkiye açısından değerlendirirsek?
Kürt toplumu açısından değerlendirirsek genel olarak yaptığım albümler kabul gördü diyebilirim. Tabii ki beğenmeyenler de olabiliyor. Buna da saygı duymak lazım. Ya da bazı albümlerde mesafeli duranlar, üzerinden birkaç yıl geçtiğinde aynı albümü bu sefer daha bir sevmeye başlıyorlar. Şahsen ben buna alışığım. Demek çabuk tüketilen bir müzik yapmıyoruz… Müziğimizin dili Kürtçe, içinde Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın tınıları da var. Ama aynı zamanda dünyanın çeşitli bölgelerinin tınıları da oluyor. Bu sentez güzel oluyor. Eklektik durmadığı sürece müzikte her şey olabilir.
İsveç’te yaşıyorsunuz… Neler yapıyorsunuz? Zamanınız nasıl geçiyor?
Evliyim. İki kızım var. Hayatımız belirli bir rutinde geçiyor. Alışveriş, yemek, temizlik gibi aslında herkesin yaşadığı şeyler bunlar.
Sanıyorum ki Avrupa’da çok fazla konser vermiyorsunuz, anmalara vs. de katılmıyorsunuz… Özel bir nedeni var mı?
Anma ya da etkinliklere artık eskisi gibi katılmıyorum çok yoruyor. Organizasyonlar iyi değil. Fakat konser ya da festivaller başka. Onlara zamanım oldukça katılıyorum
Son olarak yeni çalışmalarınız var mı?
Şu an yeni bir dönem başlatıyoruz; iki albüm dışındaki tüm albümlerimi geri aldım. Ve bunları tekrar yayına hazırladık. Bu konu da RED Müzik’le gayet güzel bir uyum içerisinde çalışıyoruz. Üzerinde çalıştığım, çekmecemde duran birçok şarkı var. Bunların prodüksiyonlarını yapıp bölüm bölüm dinleyicilerimizle buluşturmak istiyorum. Sanıyorum önümüzdeki yılın başlarında veya ortalarına doğru yeni çalışmalarımız dinleyicilerimize sunacağız… Bu konuda çok heyecanlıyım. / DUVAR