HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, parti MYK toplantısının ardından yaptığı açıklamada, Cizre’de yaşananların Gazze’de, Halep’te yaşananlardan farkı olmadığını belirterek, Davutoğlu’nun açıklamalarına da, “Meclis ders alma verme yeri değil, hükümetin sorgulandığı yerdir” diye yanıt verdi.
HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı ve gündeme dair HDP Genel Merkezi’nde açıklamalarda bulundu. Toplantının ana gündeminin sokağa çıkma yasakları ve yaşananlarının oluşturduğunu söyleyen Bilgen, yasaklarının ilan edildiği ilçelerde onlarca sivilin yaşamını yitirdiği ve yaralandığını söyledi.
DİHA’nın haberine göre; Cizre’de sağlık meslek lisesini bombalanma görüntülerini hatırlatan Bilgen, “Yaşanlar geçmişte Gazze’de, Halep’te, Şam’da ve Kobanê’de gördüklerimizden farkı yok. Ancak sadece bombalamayla kalmayıp aynı zamanda şehirleri boşaltmayı anons yaparak, fiilen evlere girip sivilleri dışarı çıkartıyorlar. Silopi’den biraz önce aldığımız bilgi gibi 400 kadar kadın ve çocuk stadyuma toplanmış vaziyette. Bu operasyonun sivillerin huzuru için yapıldığını söylemek bu görüntülere bakıldığında mümkün değil. Bizim şehirlere boşalmaması gerektiğini herkesin barış içinde hayatını devam ettirmesi çağrımızı galiba hükümeti rahatsız ediyor. Şehirleri boşaltma çabası tıpkı 1930’ların iskan kanunları gibi, tıpkı 90’ların köy boşaltmaları gibi, bir plan üzerine dayanıyor ki buna yönelik uyarılarımızın büyük bir tepki ile karşılanıyor dedi” diye konuştu.
Bilgen konuşmasının devamında özetle şunları söyledi:
“Hendek kazanların bizim meşruiyet söylemlerimize ihtiyacı yok. Ona ihtiyaç duymuyorlar. Ama güvenlik güçlerinin uygulamaları zaten bu hendeklerin meşrulaştırmaya kendisi yetiyor. Bu da bu politika ile bir an önce yüzleşilmesi ve bu uygulamalardan vazgeçilmesini zorunlu kılıyor. Çözüm bu şehirleri boşaltmakta, insansızlaştırmakta değil. Çözüm bu şehirlerde normal yaşama dönmenin ortamını oluşturmakta aranmalıdır.”
DTK Genel Kongresi
“Bu genel kurulda yeni bir tutum belgesi açıklanacak. Sorunun bazılarını diline doladığı hendeklerden ibaret olmadığı ortada bir toplumsal talebin, bir siyasal talebin olduğunu ve bu talebi doğru anlamak, okumak ve halk ne istiyor, halk neden yana? Bunu esas alan bir siyasi talebin Türkiye politikasına egemen olması için de bundan sonrasına dair bir planlamayı DTK hazırlayacak. HDP, HDK ve kaygı taşıyan bütün STK ve kamuoyu da tartışmaya katılması sağlanacak.”
“2004 yılında AKP’nin Meclis’ten geçirdiği 5277 sayılı yasa dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilmişti. Bu şehirlerdeki talepleri, öz yönetim eksenli girişimleri arayışları peşinen suç kategorisinde ele alıp sanki sorunun sebebiymiş gibi tarif edenler sonra arkasında durmadıkları veto edilen kendi düzenlemelerini hatırlamaya davet ediyorum.”
“Meclis ders alma verme yeri değil. Parlamento, hükümetin politikalarının sorgulandığı, hesaba çekildiği ve hükümetin de yaptıklarından dolayı hesap verdiği bir mekanizmadır. Eğer yüzde 90’ların üzerinde oy almış bir partinin parlamento da baskıya tabi tutulması, o toplumun; bu gün sokağa çıkma yasağı uygulanan, evleri boşaltılan o halkın parlamento ile başka hiçbir bağı kalmayacaktır. Bu bağı kesmeye yönelik girişimler hangi sonuçları doğurur? Stratejik derinlik konusunda kafa yoranların da tahmin edebileceğini düşünüyoruz.”
“Bize ulaşan bilgiler Hacı Birlik’in akrebin arkasına bağlanarak sürüklenmesi dolayısıyla görevden alınmış hiçbir polis olmadığı yönünde. 30 yakın polis görünmesine rağmen şimdiye kadar ilgili emniyet müdürlüğü savcılığa sadece 6 polisin kimlik bilgilerini ulaştırmış ve ifadesi alınan yok. Görevden alınan iki polis ise görüntüye çekip, görüntüyü paylaşan polisler. Dolayısıyla fiilin kendisi aslında bir suç oluşturmuyor ama bu fiilin kameraya alınıp, paylaşılması cezalandırılmaya değer görülüyor.
Bu konu da ya Sayın Başbakan yanıltılıyor ya da Başbakan toplumu yanıltıyor. Bazı genelgelerle sadece AA’yı, TRT’yi görevlendirerek daha önce yayınlanmış medyaya ayar çekmeye çalışan, dış basını uyarmayı bile hak gören, sosyal medyayı tehdit eden bu genelgelerle toplumun algısını şekillendireceğini sananlar kamuoyu önünde de bu kadar açık yanlış bilgileri paylaşabiliyorlar.”
“Görüntüyü içişleri bakanı izlemişse, bulunduğu koltuktan, makamdan utanması gerekiyor.”
“Hükümet tarafından polemik içine girilmeye çalışılıyor. Dış ilişkilerden sorumlu başkan yardımcımız bu ziyaret öncesi Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile görüşerek bu gezi ile ilgili bilgilendirme ve talepleri alma çabası içindedir. Bunu daha önceki yurt dışı ziyaretlerinde de yapmıştır. Bize hassasiyet uyarısı yapanlara aynı hassasiyeti hatırlatıyoruz. Rusya ile yaşanan krizde muhalefet partilerini sağlıklı doğru bilgilendirme ihtiyacı duyuyorlar mı? Uçağı düşürürken hassasiyet ön göremeyenler şimdi başkasından hassasiyet uyarası yapmasınlar.
Eşbaşkanlarımız oraya mağdur olanların sorunlarına çözüm geliştirmeye de gidiyor. Daha önce planlanmıştı. Bu ziyareti ‘Türkiye’nin sorun yaşadığı ülkelerle ilişki kurmaya çalışmak’ şeklinde tarifi etmek siyasal ahlaktan yoksun bir tavırdır. Eğer biz Türkiye devletinin sorun yaşadığı ülkelerle özel bir temasa girmeye çalışsaydık zaten hiçbir iyi ilişki içinde olduğumuz komşu olmadığı için bununla ilgili özel bir çabaya gerek kalmazdı. Türkiye’nin İsrail’den başka Ortadoğu’da hiçbir dostu kalmayacak.
Devletler arasında yaşanan krizlerin bedeli halklar tarafından ödenmesini doğru bulmuyoruz. Bunun en az maliyetli çözülmesi için diyalog olmayacak. Birileri halk diplomasisi kavramıyla tanışması iyi olur. Muhalif partilerin de ülke çıkarları, halkların çıkarları için diplomasi yapabildiğini öğrenseler iyi olur.”
“50’nin üzerinde ilde ve birçok ilçe ve mahallede toplantılar yapılacak. Daha sonra Ankara’da iki günlük konferansların sonuçları, beklenti ve talepler ile ilgili veriler değerlendirilecek. Bu konferans 24 Ocak’ta yapılacak genel kurulun da çerçevesini, zeminin oluşturacak. Genel Kurul’umuz bizim açımızdan sorunların siyasal zeminde çözülmesi ve toplumun demokratik çözüm, diyalog ve müzakere beklentisinin boşa çıkartılmaması açısından son derece önemli.”
Anayasa görüşmeleri
“Anayasa görüşmelerinde özyönetim sizin için bir kırmızıçizgi olacak mı?” sorusuna Bilgen şöyle yanıt verdi:
“Bizim açımızdan ‘özyönetim’ bütün kamuoyuna açık ortamlarda savunduğumuz bir haktır. Sezer tarafından veto edilen yasa da buna yakın düzenlemeler vardı. Özyönetim bir toplumun aidiyet duygusunu, kendi kaynaklarının kendisi için kullanıldığı duygusunu pekiştirecek bir mekanizmadır. Bizim açımızdan özyönetim bölen, çatıştıran ve kamplaştıran bir şey değil aksine birlikte yaşamanın yeni bir formülünü bulma, yeni statüsünü inşa etme, Türkiye idari yapısının bu eksen reforme edilmesi, merkezi yapısının zayıflatılarak yerel katılımının önünün açılmasıdır.”