Veganizm, her geçen gün sayısı artan restoranlarıyla daha fazla kişinin dikkatini çekiyor. Antimilitarizm, feminizm veya antikapitalizm ile veganizmin ilişkisi üzerine düzenlenen seminlerler de rağbet görüyor. Peki, veganizm nedir? Ankara’daki bir vegan restoranın kurucusu Yılmaz Angay ile konuştuk.
Veganlık, sadece hayvan ürünlerini yememek değil, “hiçbir biçimde tüketmemek” demek. Et, bal, süt, yumurta gibi hiçbir hayvansal ürünü tüketmediği gibi deri ayakkabı da giymiyor veganlar. Hayvan sömürüsünün her türlüsüne karşı çıkıyorlar. Son yıllarda menüsüne vegan yemekleri ekleyen restoranların sayısı hızla artıyor. Feminizm, antimilitarizm, antikapitalizm gibi farklı disiplinler ile veganizmin buluştuğu atölye çalışmaları yapılıyor, seminerler düzenleniyor. Veganizmi, Ankara’da 2014 yılında bir grup vejetaryen ve veganın kurduğu ve kısa sürede meraklılarının buluştuğu bir restoran haline gelen ‘Veganka’ ekibinden Yılmaz Angay ile konuştuk.
Vejetaryenlik ile veganlık arasındaki ayrımdan bahseder misiniz?
Vejetaryenlik daha çok beslenme üzerine kurulan bir şey ve doğrudan hayvanın etinin dâhil olmadığı bir beslenme biçimi öneriyor. Süt, yumurta ve deri gibi ürünleri kullanmaya engel değil. Ama bu hayvan sömürüsünü bir reddediş değil ve hayvan sömürüsü yine yapılıyor. Hayvanın sütünü gasp ediyorsun, kozmetikte hayvan deneyleri gırla gidiyor. Veganlık ise “hayvan haklarına saygısızlığı kabul etmiyorum” diyorsan, “her aşamasında bu dengeyi korumak zorundasın ve aksi durumda bu çok dürüst bir şey olmayabilir” diyor. Bana ise veganlık, eğer zulme ve sömürüye karşı bir insansam pratiğimin hiçbir aşamasında zulüm ve sömürü olmamalı. Buna çocuk da, kadın da, inek de, sinek de dâhil. Ben işin ahlaki boyutundayım, vicdani boyutunda değilim. “Ama hayvanlar çok acı çekiyorlar” üzerinden bir denklem kurmadım. Buradan kuranlara da diyecek hiçbir lafım yok, sömürü azalsın da.
‘İNSANLAR VEGAN OLACAĞIM DİYE KORKMASIN’
İnsanların veganlığa yönelme aşamasında ne yapmaları gerekiyor?
Zihinde bir ikna kanalının açılması gerekiyor. Doğanın en arsız varlıklarından biriyiz. Her koşula uyum sağlama gibi bir özelliğimiz var. Sütsüz ve peynirsiz yaşamanın yolları var ki, bunlar keşfedilmiş. İnternet bu anlamda birçok malzemeyle dolu. Sütünüzü, peynirinizi yapabilirsiniz; ki bunları yapmak zorunda da değilsiniz. Önemli olan besin dengenizi korumak. En azından benim gibi köy çocuğuysanız baklagiller ile aranız hep iyi olur. Bunların hangisini hangisinin yanında tüketeceğinizi öğrenirseniz çok zor değil. Herkes genelde kahvaltıyı sorun eder. Salata ve baklagil karışımları ile 8-10 çeşide çıkarabiliyorsunuz. İnsanlar vegan olacağım diye korkmasın.
‘VAY SEN NASIL ET YEMEZSİN!’
Veganlığa toplumsal bir baskı var mı?
Sadece veganlık üzerinden konuşmayalım bunu. Yeni bütün düşünceler toplumda bir dirençle karşılaşır. Bu da anlaşılır bir direnç. Mevcut yaşam düzenine bir tehdit olarak görür sizi, ki tehdit değilsinizdir. Feminist hareket ortaya çıktıktan sonra herkes feminizme karşı çıktı. Solcu çevreler dahil. Sonra görüldü ki öyle değilmiş, biz refleks geliştirmişiz. Hak üzerine kurulu bir şey veganlık. Genel olarak dışarı çıktığımızda ‘Vay sen nasıl et yemezsin, etsiz yaşanır mı?’ gibi şeylerle karşılaşıyoruz. ‘Süt de mi??? Yumurta da mı???’ gibi tepkilere agresif yanıt vermek karşıdakinin tepkisini büyütmekten başka bir işe yaramıyor. Mümkün oldukça hoş görülü ve o insanın kurmuş olduğu yılların alışkanlığın bunu söylettiği düşünülerek tepkiler eritilebilir.
‘VEGANLIK TAM DA ALT SINIFIN BAKIŞ AÇISIDIR’
Peki, veganlık üst sınıfa özgü bir tavır mı?
Kendini var ettiği alanlara baktığınızda alt sınıfın düşüncesi değil gibi görünüyor. Biraz zengin hastalığı gibi. Böyle görünmesinin sebebi uygulayanların bazı hatalarıyla ilgili. Bir modaya dönüştürüp beslenme rejimi olarak göstermeleri. İnsanlar veganlığı üst sınıf şımarıklığı gibi görüyor. Oysa ben tam tersi olduğunu düşünüyorum. Veganlık tam da alt sınıfın bakış açısıdır. Toprak kültürünün bakış açısıdır, diye düşünüyorum.
‘KENDİ İÇİNDE ÇOK TUTARLI’
Veganlık öğretilebilir mi?
Kişi büyük bir bariyerle veganlığa bakmıyorsa aşılabilir bir şey. Kendi içinde çok tutarlı çünkü. Zulme karşı mısın, sömürüye karşı mısın? O zaman bunu her yerde uygulayabilirsin. Bir tarafta “fabrikadaki işçilerin ezilmesini istemiyorum” derken öbür tarafta homini gırtlak 40 bin hayvanı tüketmek garip oluyor. Bu “hayır onu yapma fabrikadaki işçiyi mesele etme” demek değil. Ama biraz buna da kafa yor. Birisi diğerine engel veya birisi daha önemli bir süreç değil.
Toplumsal ilişki içerisinde karşı görüş arasında ne tür diyaloglar gelişiyor?
Ben çoğunlukla veganım diye belirtmek zorunda kalmıyorum. Arkadaşlarımla oturduğumda yiyebileceğim bir şey varsa onu söylüyorum. Eğer sorarlarsa neden yemiyorsun diye vegan olduğumu söylüyorum. Bir taraftan şunu da doğru bulmuyorum. “Siz ceset yiyorsunuz” gibi bir tepki olmamalı. Gerçekten de ceset yiyor olabilirler; ama bunu böyle ifade ettiğimiz zaman karşınızdaki insan sizle neden ilişki kursun?
Veganlıkla ilgili bir çağrınız var mı?
Veganlar gerçekten aktivistlerdir, iyi çalışırlar. Veganlığa karşı mesafeyi aşabilirler. Bu mesafe kalkarsa mesele kendi gerçekliğine kavuşur. İlerici, demokratik, kırmızı renkli düşüncenin parçası değil yalnızca veganlık. İslam’da da Hristiyanlık’ta da bütün dinlerde yeri olan bir şey. Hepsinin bağ kurabileceği bir zemin. Kimisi vicdanla kurar, kimisi düşünceyle kurar. Bizim toplumumuz toprakla, varlıkla başka bir ilişki kuruyordu. Dilerim sömürü mekanizmalarına biraz daha kafa yorar insanlar. Vegan pratiklerine ulaşmak çok kolay. Sizi evinize yönlendirir ve evde yapmaya iter. / DUVAR