KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, Türkiye'de kutuplaşmanın 'tehlikeli bir noktaya doğru' ilerlediğini söyledi. Meselenin seçim kazanmanın ötesinde bir boyuta taşındığını belirten Ağırdır, "Bu kutuplaşmayı Türkiye bir beş sene daha sürdüremez. Çok daha tehlikeli bir noktaya doğru gelişiyor. Burada ancak AK Parti ve MHP dışındaki bütün partilerin ittifak yapması mücadele imkanını doğurur. Hem İYİ Parti’nin, hem Saadet’in, hem HDP’nin, hem CHP’nin bir arada olacağı ittifak yaklaşımı oyunu gerçekten dengeleyebilir" dedi.
Kamuoyu araştırma şirketi KONDA’nın genel müdürü Bekir Ağırdır, Türkiye’de mevcut siyasi aktörlerden umudu tükenmekte olan yaklaşık yüzde 40’lık bir seçmen kesimi olduğunu söyledi. İttifak hesaplarının seçimlerde beklenen sonuçları doğurmayabileceğine dikkat çeken Ağırdır, Türkiye’nin en önemli sorununun artık ‘sürdürülemez’ hale gelen kutuplaşma olduğuna dikkat çekti. Ağırdır’a göre bu gidişi ancak ‘İYİ Parti, Saadet Partisi, HDP ve CHP’nin oluşturacağı bir ittifak’ dengeleyebilir.
‘YÜZDE 51 GARANTİ DEĞİL’
T24’ten İnan Ketencilerin sorularını yanıtlayan Ağırdır, AK Parti-MHP ittifakının seçim sonuçlarına olası etkilerine ilişkin şunları söyledi:
“Bir kere her ittifak bir artı bir iki yapmıyor. Bu topluma ve seçmene de haksızlık. Şöyle bakmalıyız bir kere. 1 Kasım’daki oy 61 demek eğer aynı koşullar ve aynı tercihler sürerse AK Parti ve MHP ittifakının ulaşabileceği maksimum demek. 51 ise pratikte fiilen erişebildiği oran. Başkanlık sistemi referandumunda MHP’nin kaybı daha çok oldu, AK Parti’den de bir miktar kayıp oldu ve ancak 51’i bulabildiler. Dolayısıyla şimdiki ittifakta da 61 hiç garanti değil. 51 de garanti değil. Zaten garanti olmadığı için bu kadar seçim sisteminde matematik avantajlar yaratmak veya seçim sandık kurullarının kombinasyonu gibi hâlâ bir sürü ince ince meselelerle uğraşmaktalar. Yoksa garanti görseler her iki parti yönetimi de şimdiden seçimin meşruiyeti üzerindeki tartışmaları körükleyecek konulara el atmazlardı.”
‘KUTUPLAŞMA TOPLAM SEÇMENİN ÜÇTE İKİSİNİ ETKİLİYOR’
Ağırdır, kutuplaşma konusunda şunları söyledi: “Türkiye’de kutuplaşma kültürel kimlikler ve hayat tarzları üzerinden yaşandığı için o kutuplaşma ve kimliği üzerinden hareket eden seçmen var. Toplam seçmenin üçte ikisi gibi. Kabaca bakıldığında 3’te biri AK Parti’nin yanında pozisyon alıyorsa diğer 3’te biri de AK Parti’nin karşısında pozisyon alıyor. 3’te biri de ortada gri alanda.”
Ağırdır, seçmenlerin siyasi parti aidiyetlerine ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye’de hâlâ yüzde 40’lar seviyesinde bir seçmen, yani 57 milyon üzerinden bakınca 22 milyon seçmen herhangi bir partinin sadık seçmeni ya da sempatizan seçmeni değil. Dolayısıyla evet, 57 milyon seçmenin 35 milyonunun tercihleri kabaca belli, ama 22 milyon seçmenin tercihlerini belirleyecek şey kimlikleri, kutuplaşmanın içindeki pozisyonları ya da dindarlık seviyeleri değil. Bizim tespitimiz daha güncel meselelerden siyasete bakan, hatta daha çok ekonomik meseleden, yani hanenin geçiminden ve ülkedeki ekonomik durumdan meseleye bakan , ya da kendini herhangi bir partiye duygusal olarak bağlı hissetmeden vaatlere, adaya, lidere, konuşmalara bakan bir yüzde 40 var. Bu insanların ittifaklara ya da o partilere nasıl baktığı sadece ittifak üzerinden bakarak ya da bakmayarak tanımlanamaz.”
‘SAĞLIK VE EKONOMİ POLİTİKALARINDAN RAHATSIZLIK DUYAN BÜYÜK BİR KESİM VAR’
Ağırdır, iktidarın politikalarından ciddi rahatsızlık duyan önemli bir seçmen kesiminin olduğunu söylerken şöyle dedi: “Hükümetin eğitim, sağlık, ekonomi gibi günlük politikalarından rahatsızlık duyan, yani AK Parti’nin ya da MHP’nin sadık ve hatta sempatizan seçmeni sayılamayacak çok büyük bir küme var dışarıda. Bugün 61 ya da 51 diye bakmıyoruz. Bu sadık seçmen kümesi büyüklüğünden bakıyoruz. Veya karşıt tarafa da öyle bakıyoruz. Gri alan hariç seçmen kümesi yüzde 60. O yüzde 60’ın 30’a 30 bölüşüldüğünü düşünmek mümkün. Onun için her iki taraf için de yüzde 51’e ulaşabilmek için yapılacak çok şey var. Durum ‘Tamam. İttifak oldu, tamam 51 çantada keklik’ değil.”
‘ERDOĞAN’IN ERKEN SEÇİM DÜŞÜNDÜĞÜNÜ SANMIYORUM’
Ağırdır, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 16 Nisan referandumu sonrası oluşan durumdan memnun olmadığına ilişkin iddialar hatırlatkılınca şunları söyledi: “Memnun olmadığını çok sanmıyorum. Böyle birtakım spekülasyonlar ben de okuyorum ama parlamentonun bile fonksiyonunun neredeyse minimuma indiği ve her şeyi tek başına Sayın Cumhurbaşkanı’nın belirlediği ortamdan ve düzenlemeden memnun olmayacağını düşündürecek hiçbir veri yok benim elimde. Aynı şekilde erken seçim ihtimalini de ben çok görmüyorum mesela. Çünkü her istediğini yapabiliyor. Seçilince farklı olacak olan ne ki? Parlamentoda da MHP’nin desteği varken, OHAL kapsamında çıkarılan KHK’larla her şeyi tanzim edecek gücü varken ne bundan şikayetçi olduğunu sanıyorum, ne de “Bir an önce gidelim de bunu halka soralım’ diye düşüneceğini sanıyorum. Ama evet, sonuçta başkanlık sistemi, ‘a’ mı ‘b’ mi sistemine dönüyorsanız kaçınılmaz olarak 50 artı 1’in peşine düşeceksiniz.”
‘MUHAFAZAKAR TOPLUMDA HER ZAMAN BİZ İKTİDAR OLURUZ UMUDU’
İktidar çevrelerinde memnuniyetsizlik olmasa da bir kaygı olabileceğini söyleyen Ağırdur, bunu şöyle anlattı: “Şu kaygı olabilir. Başkanlık sistemini genellikle geleneksel sağ partiler savundu. Özal’ından, Demirel’inden Tayyip Bey’ine kadar. Ve de genellikle sol hep karşı çıktı. Bunun altında şöyle bir dürtü olduğunu sanıyorum. Elbette bir ideolojik gerekçesi var çünkü daha ataerkil bir geleneğin içinden geliyorlar ve hayata da böyle daha hiyerarşik bir yerden bakıyorlar. Dolayısıyla gücü eline geçiren bütün hayatı tanzim etsin diye bir bakış açıları var siyaseten. Ama bir yandan da bu dürtüyü hep güçlü tutan ‘Zaten ülke muhafazakâr, her halükarda böyle ‘sıfır veya birli’ bir oyun oynanacaksa sonunda muhafazakar bakışın çoğunluk olduğu bir toplumda her zaman biz iktidarda oluruz’ umuduna da yaslanıyor. Cümleyi tam olarak böyle kurmamış olabilirler ama hep bu umut vardı geride. Şimdi AK Parti görüyor ki bütün siyaset ‘Türkiye’de bütün meseleyi yüzde 70’i sağcı, yüzde 30’u solcu ya da yüzde 70’i muhafazakâr, yüzde 30’u seküler’ gibi katmanlar üzerinden hareket etmiyor. Dolayısıyla yüzde 51 garanti değil. O tedirginliği yaşıyor olabilirler ama böyle bir hoşnutsuzluk olduğunu sanmıyorum.”
‘GÜL’ÜN ETKİSİ HER GEÇEN GÜN EN AZA İNİYOR’
Bekir Ağır’dır Abdullah Gül’ün siyasi tavrına ilişkin soru üzerine, “Abdullah Gül’ün şu ana kadar izlediği siyasetten bakarak söyleyebilirim ki, etkisi her geçen gün en aza iniyor. Varsa o etki, ne kadarsa… Çünkü siyaset biraz da karar almak ve eyleme geçmek meselesidir. Kategorik olarak illa Tayyip Bey’in karşısına Abdullah Bey’in çıkmasının tabii ki bir etkisi olur, duygusal anlamda da siyasi anlamda da tabii ki bir ağırlığı vardır ama pratik olarak siyasetten bu kadar uzak durduktan ve güncel gerilimlerin dışında durduktan sonra çok da belirleyici bir etkiye ulaşacağını sanmıyorum” dedi.
‘ERDOĞAN İYİ PARTİ’Yİ DE İTTİFAKA DAHİL ETMEK İSTER’
Bekir Ağırdır, Erdoğan’ın İYİ Parti ile de ittifak yapmak isteyebileceğini öne sürerek, şunları söyledi: “Daha önceki röportajımızda Saadet’i de yanlarına çekmek için her şeyi yapacaklar demiştim. AK Parti’nin kafasındaki mühendisliğin şu olduğunu sanıyorum. ‘Bütün geleneksel sağın tüm renklerini bir arada toplarsam işi muhafazakâr – seküler geriliminden veya sağ-sol gerilimi üzerinden oynanır hale getirirsem kazanırım’ umudu taşıyor. Dolayısıyla da sağda olduğunu, muhafazakâr tabana dayandığını düşündüğü bütün partileri bir arada tutmaya çalışıyor. İyi Parti hariç. Niye, çünkü İyi Parti konusunda da MHP’nin duygusal ambargosu olduğu için. Yoksa, mümkün olsa İyi Parti’yi de dahil etmek ister o ittifaka. Eğer oyun bu hale çevrilebilirse, o zaman kimlikler ve kutuplaşma üzerinden bir seçim süreci yaşanırsa 51’e daha kolay ulaşacağını varsayıyor. Üstelik bu tarafta hem HDP’nin, hem CHP’nin bir araya gelip gelemeyeceği belli değil. ‘Bir araya gelseler bile HDP’ye yaptığım gibi bütün bloku kriminalize edebilirim, teröristlerle bir araya geldiler’ derim’ umudu taşıyorlar. Oyunu oraya doğru iteklemeye çalışıyorlar.”
‘TÜRKİYE BU KUTUPLAŞMAYI 5 SENE DAHA SÜRDÜREMEZ’
Ağırdır, kutuplaşmanın ülkenin geleceği üzerindeki etkisine ilişkin şunları söyledi: “Bu tablo sadece seçimi kim kazanırdan öte, ülkenin geleceği diye baktığında çok da hayra alamet bir tablo değil. Çünkü bizim bir arada yaşamanın kurallarını konuşmamız lazım. Bu kutuplaşmayı Türkiye bir beş sena daha sürdüremez. Çok daha tehlikeli bir noktaya doğru gelişiyor. Burada AK Parti ve MHP dışındaki bütün partilerin ittifak yapması ancak mücadele imkanını doğurur. Hem İyi Parti’nin, hem Saadet’in, hem HDP’nin, hem CHP’nin bir arada olacağı ittifak yaklaşımı oyunu gerçekten dengeleyebilir.”
‘MADDİ ŞİDDETE GİDEREK YAKLAŞIYORUZ’
Ağırdır, bu dört partinin ittifakta bir araya gelmesi mümkün olabilir mi sorusuna, şu yanıtı verdi: “Eğer liderlerin ihtirasları, arzuları, karakterleri, korkuları, cesaretleri üzerinden bakarsan mümkün değil görünüyor. En azından HDP’yle bir araya gelmeleri. Ama eğer soruyu ‘Kimler bir araya gelir?’ diye değil de, ‘Yarın sabahki ortak hayata dair hangi vaatler çerçevesinde bir arada olacağız?’ diye sorarsan, ilkeler üzerinden baktığında ancak o aktörler bir araya gelebilir. Ancak o zaman o ittifak gerçekleşebilir. İyi Parti ya da Saadet’in HDP’yle bir araya gelmesi zor görünüyor ama ilkeler ve gelecek tahayyülü üzerinden konuşulabilirse bu mümkündür. Herkes şunu ıskalıyor, bugün yaşanan kutuplaşmanın geldiği safhada ülkenin üçte biri daha aklı selim bir yerde durmaya çalışıyor ama etkilenen üçte ikisine baktığımızda sadece oy verme davranışlarında kutuplaşma değil, giderek birbirlerine karşı öfkelenme, lümpenleşme, henüz çatışma değilse bile en azından manevi şiddete yatkınlık görüyoruz. ‘Vatan hainliği’, ‘satılmışlık’ suçlamalarının havada uçuştuğu bir ortam. Bu, maddi şiddete giderek yaklaşıyoruz demektir. Öte yandan hükümetin ve yandaşlarının diline ve küçük, küçük yapmaya çalıştığı bazı şeylere bakarsak da ciddi bir medeniyet kavgasına da dönüşüyor mesele.”
‘İNSANLARIN BİR KORKU İKLİMİNE KAPILDIĞI TUHAF BİR ZAMANDAN GEÇİYORUZ’
Ağırdır, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Hele özellikle muhafazakâr kesimin kızgınlığına, 28 Şubat’ın yıldönümünde yazılıp çizilenlere, ulema olduğu kabul edilen birilerinin gündelik hayata dair cinsiyetçi açıklamalarına bakılınca ben bunların hiçbirinin tesadüfi olmadığı gibi bir kanaate sahibim. Dünün mağdurlarının bugün kendini güvende hissedip ‘Şimdi yeni bir toplumsal uzlaşı üretelim’ demek yerine mağrurlaşarak bütün hayatı domine etme ihtirasına kapıldığını, dünün mağrurlarının da bugün mağdur hissederek ‘Yurt dışına mı kaçsak, evlere mi kapansak?’ gibi bir korku iklimine kapıldığı tuhaf bir zaman aralığından geçiyoruz. Bu sürdürülebilir bir şey değil. Bu kızgınlıklarla birbirimizin bütün doğru bildiklerini yıkarak ve sadece birbirimize saçmasapan zihniyetler atfederek bir arada yaşayamayız. O yüzden bu iklimi üreten siyaset olduğu için başta iktidar olmak üzere siyasi aktörlerin çok büyük sorumluluğu ve payı var bu işte. Herkesin de vebali var. Dolayısıyla seçim meselesine sadece kim seçilecek diye bakamayız. Ortak hayatın gereği diye bakmamız lazım. Ortak kurallar nedir diye düşünmemiz lazım. Birinin öbür tarafı yok edebileceği bir Türkiye olmayacak hiçbir zaman. Herkesin bu gerçeği kabullenmesi lazım. Herkes ötekisiyle beraber yaşamayı öğrenmek zorunda kalacak. Hayat bunu dayatıyor. Bu coğrafya da onu dayatıyor. Başka ülke yok ki ülkenin üçte birini bir yerlere ihraç edelim. Herkesin aklını başına devşirmesi lazım.”
Türkiye’de seçmenin tavrını asıl belirleyen etkenin ekonomi olduğunu yineleyen Ağırdır, “İnsanlara bugün sorduğunuz zaman kimliklerinden, güncel iklimden, psikolojiden bir parça söylüyor ama herkes yastığa başını koyduğu zaman hanesinin geçimi, dirliği, düzeni üzerinden, sokaktaki huzur üzerinden bakıyor.”
‘BUGÜNKÜ SİYASİ YAPI ÜÇ AYDA BİLE DEĞİŞEBİLİR’
KONDA Genel Müdürü, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sadece oradaki kimlik geriliminin, Tayyip Bey’in belagatıyla söylediği bir sloganı tekrarlamasının akşam çocuklarının karnını doyurmaya yetmediğini de görüyor. Eğer toplumun önüne bugün bütün bu gerilimin dışında, yarın sabahki hayata dair bir vaatler dizisi sunacak ve de ona inandıracak bir kadro çıkarsa bugünkü siyasi yapı 3 ayda bile değişebilir. Ben o yüzden 2019’daki seçimlerde şu olur, bu olur demenin doğru olduğu kanaatinde değilim. Türkiye insanı bütün bu gerilimden sıkıldı, sonunda araştırmalarda da giderek böyle bir bekleyiş gözlemliyoruz.”
‘BU SİYASİ AKTÖRLERE GÜVENMEYEN YÜZDE 40’TAN FAZLA BİR KESİM VAR’
Seçmenin önemli bir bölümünün, mevcut siyasi aktörlerden umutsuz olduğunu belirten ağırdır, şöyle dedi: “Eğer güncel siyaset yumuşadı ise ve seçim de uzaktaysa artık insanlar bütün o siyasi tartışmaları izlemek veya katılmak, ‘Yaşasın, bizim lider ne güzel konuştu’ demek yerine kendi işlerine güçlerine dönüyorlar. Siyasetten, siyasi aktörlerden duygusal bir kopuş var. Onun için gri alandaki seçmen yüzde 40 diyorum. Bunu sayısal bir ölçü olarak söylüyorum, hatta yüzde 40’tan da fazla… Giderek partilerinden çözülen, ülkenin sorunlarını bu siyasi aktörler çözemeyecek galiba noktasına gelen insanlar bunlar… Dolayısıyla insanlar arasında bir yandan umutsuzluk, karamsarlık daha yaygın ama kendi hayatları için iyimserler. Hayatlarını daha iyi bir hale getirmek için göç etmeye, iş değiştirmeye daha teşneler. Hiç olmazsa kendi işlerine güçlerine konsantre oldukları, ama giderek de ülkenin geleceğiyle ilgili umutları ile kendi umutları ve kaderlerini ayırdıkları bir süreç yaşıyoruz. Bu bıkkınlık, usanmışlık, umutsuzluk ve çaresizlik duygusunun yeni bir siyasi aktör, hamle ve umut için müthiş bir fırsat alanı sunduğunu düşünüyorum.”