PKK lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecridi protesto amacıyla 8 Kasım'da başlatılan açlık grevleri ile ölüm orucu eylemleri sona erdirildi. "Mücadelenin en büyük destekçisi olan annelerin ellerinden öpüyoruz" diyen mahpuslar, Öcalan'ın çağrısı doğrultusunda eylemi bitirdiklerini duyurdu.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in, Öcalan’a yönelik tecride karşı 8 Kasım’da başlattığı, ilerleyen günlerde binlerce tutuklunun katılımıyla devam eden açlık grevleri ve ölüm oruçları bugün itibariyle bitirildi. HDP Milletvekili Tayip Temel, Leyla Güven’le başlayan açlık grevleri ile 30 mahpusun ölüm orucu eyleminin, Öcalan’ın talebi doğrultusunda bittiğini söyledi.
Açıklamanın ardından 200 gündür açlık grevinde olan Leyla Güven ile diğer milletvekilleri Dersim Dağ, Tayip Temel ve Murat Sarısaç’ın hastaneye kaldırılması bekleniyor.
ÖCALAN ÇAĞRI YAPTI
Avukatları aracılığıyla bugün açıklama yapan PKK lideri Abdullah Öcalan, açlık grevleri ve ölüm oruçlarının amacına ulaştığını belirterek, eylemin sona erdirilmesi çağrısı yaptı. Bu çağrının ardından Diyarbakır HDP İl Başkanlığı’nda yapılan açıklamayla, eylemin sona erdirildiği duyuruldu.
Mahpuslar adına yapılan açıklamada da, Öcalan’ın çağrısı doğrultusunda, “Yeterli yoğunluk ve iradeyle kendisine eşlik edeceğimizi belirtiyoruz” denildi.
LEYLA GÜVEN: AÇLIK GREVİ BİTTİ, TECRİDE KARŞI MÜCADELE SÜRÜYOR
Mahpus yakınları açıklamanın yapılacağı Diyarbakır HDP İl binasına sloganlar eşliğinde geldi.
DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, Kürtçe ve Türkçe okunan açıklamasında, açlık grevini sona erdirdiğini, ancak tecride karşı mücadelesinin sürdüğünü ilan etti. Güven’in açıklaması şöyle:
TECRİT İNSAN OLMANIN UTANCINI YAŞATIYOR: Kürdistan’ın da içinde bulunduğu Ortadoğu coğrafyası, ateş topu misali tüm yakıcılığı ile tam bir savaş alanıdır. Bu savaş alanında Kürtlere karşı siyasal, kültürel inkar ve teslimiyet politikaları dayatılarak, özgür yaşam engelleniyor. Bu engellerin aşılması için Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın demokratik ulus perspektifi artık kabul gören bir gerçektir. Dünyayı sarsmaya devam eden Rojava Devrimi deneyiminde de görüldüğü üzere, Demokratik Ortadoğu tezi bu coğrafyadaki bütün halkları kapsamaktadır. Kürt sorunun Ortadoğu genelinde demokratik çözümü için projesi olan en önemli aktör Sayın Öcalan’dır. Bugün ülkede Sayın Öcalan şahsında tüm topluma yayılan tecrit, her şeyden önce insan olmanın utancını yaşatıyor. Buradan hareketle diyebilirim ki, bizim tek şansımız devrimci oluştadır. Çünkü bir tek devrimcilik bu utancı önleyebilir ve hoş görülemez olana, gaspa karşı durabilir.
MÜCADELE DÖRT BİR YANA YAYILDI: Ben Kürt halkının bir ferdi olarak 1994 yılından bu yana kesintisiz olarak farklı alanlarda siyasi faaliyetler yürüttüm. Yaşadığımız bütün hukuksuzluklara rağmen mücadelemizi sürdürdük. Ancak gelinen aşamada doğru, etkili, öngörülü, kapsayıcı bir siyaset yürütemediğimi net olarak görebiliyorum. Sayın Öcalan üzerindeki tecridin bir halka uygulanan tecrit olduğunu bilerek, özgür irademle süresiz ve dönüşümsüz açlık grevini başlattım. Tecrit kaldırılana kadar da sürdüreceğimi belirttim. Çünkü son 20 yıldır mutlak tecrit altında olmasına rağmen barış çabalarından asla taviz vermeyen Sayın Öcalan’ın düşüncelerinin dışarı çıkması, sadece Kürtler için değil bu topraklarda yaşayan bütün halklar için son derece önemlidir. Bugün açlık grevimizin 7. ayındayız. Başta Nasır Yağız olmak üzere, zindanlarda, “yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerin” yoldaşları olan binlerce arkadaşım büyük bir güç ve destekle bu eylemi sahiplendi. Direnişimiz Strazburg’tan dünyanın dört bir yanına yayıldı ve üç vekil arkadaşım da bu süreçte bizimle birlikte direnişi büyüttü. Böylece bu eylem bir direniş yılına dönüştü. Bu süreç boyunca açlık, sessizlik ile değil ama bizi yaşatmak uğruna yaşamlarını feda eden, sessizliğe canlarıyla çığlık olan yoldaşlarımızın şehadetleri ile burulduk, zorlandık. Zülküf Gezen, Ayten Beçet, Zehra Sağlam, Medya Çınar, Yonca Akici, Siraç Yüksek, Mahsum Pamay, Ümit Acar ve Uğur Şakar. Onlar bu sürecin gerçek kahramanları ve sahipleridir. Her birini saygıyla ve minnetle anıyorum… Ayrıca 27 gündür sürdürülen ölüm orucu direnişini de özellikle vurgulamak istiyorum. 30 yoldaşımız zaten sürdürdükleri açlık grevi eylemini ölüm orucuna dönüştürerek, tecride karşı sarsılmaz bir iradeyi ortaya koydular.
AMAÇ BARIŞIN ÖNÜNÜ AÇMAK: Bizler topraklarımızda yaşanan acıların son bulması için, onurlu bir barış için Sayın Öcalan’ın tek muhatap olduğunu biliyoruz. Bu açlık grevi direnişinin amacı da Sayın Öcalan üzerindeki hukuksuz ve insanlık dışı tecridin kaldırılarak, Ortadoğu’yu da kapsayan barış çabalarının önünün açılmasıydı. 2 Mayıs’ta yapılan görüşmede kamuoyu ile paylaşılan 7 maddelik deklarasyon niteliğindeki çözüm önerileri, Sayın Öcalan’ın Türkiye demokrasisine sunacağı katkının somut ifadesidir. Bu nedenle İmralı tecrit sisteminin kaldırılması, Kürtler kadar Türkiye halkları açısından da kazanımlar sağlayacaktır.
UMUDUN ADI BEYAZ TÜLBENTLİ ANNELER: Bu süreçte sokağa çıkan beyaz tülbentli analar da dünyanın diğer ucundan, Arjantin’den beni ziyarete gelen Plaza De Mayo annesi Nora da “barış”ın annelerin kutsal direnişi ile yeşereceğini bir kez daha gösterdi. Anneler ve evlatları yeni bir umudun tomurcuğu oldular.
TECRİDE KARŞI BİR KAPI ARALANDI: Geldiğimiz aşamada, direniş mutlak tecridin kırılmasına yönelik bir kapı araladı. PKK Lideri Sayın Öcalan ile ilk olarak ağabeyi Mehmet Öcalan, ardından da iki kez avukatları görüştüler. Ancak tecridin tamamen ortadan kaldırılması için farklı yöntemlerle aktif mücadelemize devam edeceğiz. Bunun yükümlülüğü artık biz aktif demokratik siyaset yürütenlerin omuzlarındadır. Siyaset çözüm üretemiyorsa yeni sorunlar yaratır.
UMUT, ZAFERDEN DEĞERLİDİR: Bu sorumlulukla ve bilinçle hareket edeceğime söz verirken, bugünden itibaren başlatmış olduğum açlık grevi eylemimi sonlandırıyorum. Belirtmek isterim ki açlık grevi direnişimiz amacına ulaşmıştır. Ancak tecride karşı direnişimiz ve toplumsal barış için mücadelemiz her alanda sürecektir. Bu mücadelenin varması gereken yer onurlu bir barıştır. Yanımda olan herkese teker teker teşekkür ediyorum. Bu faşizm ve baskı ortamında direnişimize ses veren, ses olan, bize inanan, umudunu kaybetmeyen herkese çok teşekkür ediyorum. En başta da bütün saldırı ve engellemelere rağmen alanları terk etmeyen Barış Anneleri ve tüm kadınlara sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. “Umut zaferden değerlidir”, umut ettik ve başardık.
MAHPUSLAR: ÖCALAN’IN BELİRLEYİCİ ROLÜ BİR KEZ DAHA GÖRÜLDÜ
PKK ve PAJK’lı mahpuslar adına yapılan yazılı açıklamada, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve özgürlüklerin önündeki en büyük engelin Öcalan’a yönelik tecrit olduğunu gören Leyla Güven’in 8 Kasım’da açlık grevine başladığı hatırlatıldı. Uzun süredir tecridin kaldırılmasına yönelik arayış içinde olan mahpusların da Güven’in ardından tüm hapishanelerde 27 Kasım’da süresiz-dönüşümlü, 16 Aralık’ta ise süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başladığı belirtilen açıklamada, 30 kişinin ise eylemi ölüm orucuna çevirdiği ifade edildi.
Türkiye’nin yanısıra başka ülkelerde de tecride karşı eylemler yapıldığını vurgulayan mahpuslar, “Beyaz Tülbentli Kürt analarının aylardır yürüttükleri mücadelede tecridi tüm insanlığın vicdanında mahkum etti ve tümüyle olmasa da tecridin kırılmasında büyük rol oynadı” dedi.
Söz konusu süreçte Öcalan’ın belirleyici rolü olduğunun bir kez daha görüldüğünü belirten tutuklu ve hükümlüler, İmralı’dan gelen çağrıyla eylemlerine son verdiklerini duyurdular. “Tecride karşı direnişimizde bu mücadelemize en büyük desteği veren tutsak analarına ve barış annelerine saygılarımızı iletiyor, gösterdikleri direnişten onur duyduğumuzu, tüm yaşamımızda onlara layık olmaya çalışacağımızın sözünü veriyor, hepsinin ellerinden hürmetle öpüyoruz” denilen açıklamada, bu süreçte demokratikleşme ile tecride karşı mücadele arasındaki bağın net olarak görüldüğü ifade edildi. (DUVAR)