Kurulduğu günden beri insan hakları alanında verdiği mücadele ile adından söz ettiren İnsan Hakları Derneği (İHD), hak mücadelesinde 36 yılı geride bıraktı. 17 Temmuz 1986 tarihinde kurulan İHD, bireylerin hak ihlalleriyle ilgilenirken aynı zamanda dernek olarak da hak ihlallerine maruz kaldı. Diyarbakır İHD Şube Başkanı Avukat Abdullah Zeytun, İHD’nin kuruluşunu ve bu süreçte yaşamış oldukları deneyimleri Gazete Duvar’a değerlendirdi.
1980 döneminde siyasi ve sosyal alanlarda faaliyet yürüten insanların üzerlerindeki yıkıcı etkiyi hissedince bir çıkış yolu arayışında olduğunu ifade eden Zeytun, “İHD, 80 darbesi sonrası ortaya çıkmış bir dernektir. 80 darbesinde birçok insan hakkı ihlal edildi. Bu süreçte hem haksızlığa uğrayan kişiler hem de haksızlığa uğrayan kişilerin akrabaları, yakınları, avukatları, aktivistler ve yazarlar, oluşan sivil alan boşluğunu böyle bir oluşumla gidermeye çalıştılar. İHD bir hak kurumu vasfını taşımaktadır. İHD yaşanılan hak ihlallerinin tespiti dışında, ulusal ve uluslararası mekanizmaları da kullanmaya başladı.”
‘KÜRTLERE UYGULANAN SİSTEMATİK ŞİDDET DERNEĞİN ANA GÜNDEMİ OLDU’
Zeytun, İHD’nin kuruluş döneminden günümüze gelen süreç içerisindeki değişimleri aktarırken şunları dile getirdi: “İHD’nin ilk kuruluş döneminde daha çok 80 dönemi ve sonrası siyasal ve sosyal sürece ilişkin itirazlar ana etkendi. 80’li yılların sonu ve 90’lı yıllarda Kürt meselesi ekseninde çatışmalar, şiddet ve ağır hak ihlalleri Türkiye’nin gündemine girmiş oldu. İHD’nin savunucularına baktığımızda Kürtlerle dayanışan profilleri görmekteyiz. 1991 yılındaki İHD’nin kongresinde Vedat Aydın’ın da tam olarak çıkışı buydu. Aydın’ın halk olarak haklarını bir insan hakları kurumunda ifade etmesi ve savunuculuğunu yapması, Türkiye’de bir milattır. Ardından Vedat Aydın’ın katledilmesi ve sonrasında devletin Kürtlere yönelik sistematik şiddet politikası ve barış hakkı, derneğin ana gündem ve faaliyet konusu oldu.”
‘AİHM’E EN ÇOK BAŞVURU SAYISI DİYARBAKIR ŞUBESİNDEN GİDİYOR’
İHD merkezinin 17 Temmuz 1986 yılında kurulmasıyla beraber ardından 1988 yılında Diyarbakır’da şube açıldığını söyleyen Zeytun, “İç hukukun etkisiz kalması neticesinde uluslararası mahkemeye başvuruyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) giden dosyaların çoğunluğu Diyarbakır İHD şubesinden gitti. Türkiye’yi mahkûm eden ihlal kararlarının alındığını ve Türkiye’nin antidemokratik politikasının görünürlüğünü artırdı” dedi.
‘İHD CEZASIZLIKLA MÜCADELE ETME ALANINI OLUŞTURDU’
İHD’nin 90’lı yıllardan beri edindiği deneyimle yaşanılan cezasızlık politikalarına karşı mücadele alanı oluşturduğunu ve bu mücadele alanında sürekli hedef alındıklarını vurgulayan Zeytun, “1990 yılından 2000 yılına kadar İHD kapatıldı. Birçok arşivimize el konuldu. Ardından arkadaşlarımız katledildi. İHD yönetimi her dönem yargısal baskıyla karşı karşıya kalıyor ve cezalandırılıyorlar. İHD’nin çalışmaları kriminalize edilerek yok edilmeye çalışılıyor. 1987 yılından 2002 yılına kadar bölgede OHAL ilan edildi. OHAL’in kaldırılmasından sonra 2004 yılında yaşanılan sürece baktığımızda aslında çatışmaların fiili özelliğini yitirmediğini görüyoruz. 2015 yılında da çatışmaların fiili özellikleri bir kez daha kendisini gösterdi. 2015 yılı sonrasında yasakların gelmesiyle beraber daha yoğun bir baskıya maruz kaldık. 90’lı yıllardaki ağır ihlal sürecinde İHD’nin başvurularının kamu otoriteleri açısından bir denetleme rolü vardı. Ancak 2015 yılı ile kıyasladığımızda Cizre’de ya da Varto’daki sokağa çıkma yasakları sürecinde yaşanılan ağır ihlalleri yerinde incelemek ve tespit yapmak için yapılacak tüm çalışmalar yargı makamları tarafından engelleniyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun İHD’nin çalışmasını suçlayıcı bir dille ifade etmesi ve hedef göstermesinin ardından yöneticilerimize soruşturma açılıyor” ifadelerini kullandı.
‘İNSAN HAKLARI ÇABASINI İNSAN HAKLARI SİYASETİ İLE SÜRDÜRÜYOR’
İHD’nin tüm bu şiddet ve çatışma ortamıyla mücadele ederken aynı zamanda bir insan hakları ortamını, kültürünü ve hareketini de oluşturmaya çalıştığına dikkat çeken Zeytun, “İHD, insan hakları hareketi deyince akla gelen ilk kurum olma özelliğine sahiptir. Bir mücadele ortamında müthiş bir kazanım elde edildi. Hem ulusal hem de uluslararası hukuk literatüründe İHD’nin çalışmalarına atıf yapılarak Türkiye’de ve dünya insan hakları açısından mevcut politikalar anlaşılır kılınmaya ve tespit edilmeye çalışılıyor. İHD, insan hakları çabasını aynı zamanda insan hakları siyaseti ile sürdürüyor. Türkiye’de tanınmayan ve yok edilmeye çalışan kimliklerle beraber mücadele etme yolunu ve yöntemini inşa ediyor” ifadelerini kullandı. / DUVAr