Biga’da 5 yıl önce ırkçı saldırıya maruz kalan HDP’li Mehmet Aytaç’la ilgili AYM yerel mahkemenin takipsizlik kararının aksine nefret söylemi ve ırkçı saldırıların detaylı soruşturulmasını istedi.
Çanakkale Biga’da 2016 yılında aracı kurşunlanan HDP eski ilçe eş başkanı Mehmet Aytaç’ın hedef gösterilmesiyle ilgili Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru karara bağlandı. Aytaç yaşanan saldırı sonrası sosyal medyada hedef gösterilerek hakkında hakaret ve tehdit içerikli paylaşımlar yapılmıştı. Yüksek Mahkeme, ırkçı ve nefret söylemlerinin detaylı şekilde incelenmesi gerektiği yönünde karar vererek Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığı’nın olayı yeniden soruşturmasını istedi.
Aytaç, 2016 yılında tehdit ve hakaretler sonrası avukatı Necibe İnci İncesağır’la birlikte suç duyurusunda bulundu. Ancak Çanakkale 1. Sulh Ceza Mahkemesi kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Bu kararın üzerine Aytaç’ın avukatı İncesağır, bir sosyal paylaşım sitesinde müvekkili hakkında sarf edilen sözler nedeniyle hakaret, tehdit, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçlarından yürütülen soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini belirterek 2017’de Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Anayasa Mahkemesi ise yerel mahkemenin soruşturmayı eksik yürüttüğünü belirterek, başsavcılığın olayı araştırmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermesini şu sözlerle değerlendirdi: “Olay ve olgular göz önünde bulundurulmaksızın, faillerin tespiti için siber suçlarla mücadele ile görevli kolluk birimlerince soruşturma yürütülmeksizin ve özellikle benzer suçların soruşturmalarının kategorik olarak sonuçlandırılması amacıyla başka türlü hareket imkânının kalmadığı gösterilmeksizin kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veren Başsavcılığın mevcut uygulaması, soruşturma makamlarının nefret söylemine karşı tepkisiz kaldığı ya da hoşgörülü yaklaştığı yönünde bir algıya sebep olabilir.”
Yüksek mahkeme, değerlendirmesinde nefret söylemine ve ırkçı saldırıya ilişkin de ‘suç’ tanımında bulundu. Mahkeme, “Nefret söylemi olarak sınıflandırılabilecek açıklamaların tespit edilmesi, bu tür açıklamaların sadece nefret ifadeleriyle veya duygu aracılığıyla dışa vurulmaması nedeniyle oldukça zor görünmekte” dedi ve ekledi: “Nefret söylemi, ilk bakışta mantıklı veya normal görünebilecek ifadelerde de saklı olabilmektedir. Bununla birlikte onur kırıcı nitelikte olsa bile ifade özgürlüğü hakkının tümüyle koruması altında bulunan ifadelerin nefret söylemi sayılabilecek ve bu sebeple böylesi bir korumadan faydalanmayan ifadelerden ayırt edilmesini sağlayacak ölçütlerin konuyla ilgili olarak yürürlükte bulunan uluslararası metinlerden ve AİHM’in veya diğer mahkemelerin içtihatlarından hareketle ortaya konması mümkündür.”
Nefret söylemi kavramının çok sayıda durumu kapsadığını belirten AYM, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin nefret söylemi üzerine tavsiye kararındaki ifadelerine de yer verdi. Saldırganların ifadeleri ile hoşgörüsüzlüğe dayalı başka nefret türlerinin kışkırtılmasının da nefret söylemi kapsamında sayılması gerektiğini belirten AYM kararında şu ifadeler yer aldı: “Bir ifadenin nefret söylemi olarak nitelendirilebilmesi için şiddet ya da suça yönlendirmesi zorunlu değildir. Bununla birlikte nefret söylemi içeren ifadelerin ceza yargılamasına konu edilmesinin gerekliliklerinden biri de esasen bu tür ifadelerin toplumda hâlihazırda dezavantajlı konumda bulunan gruplara yönelik nefreti körükleyerek bunlara yönelik hoşgörüsüzlüğün şiddet eylemlerine dönüşmesi tehlikesinin engellenmesi amacından ileri gelmekte.”
Sonuç olarak AYM, oy birliğiyle aldığı kararda Aytaç’ın şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiği yönünde karar verdi. Mahkeme, kararın bir örneğini şeref ve itibarın korunması hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Biga Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.
Avukat Necibe İnci İncesağır, AYM’ nin verdiği bu kararı önemli bulduklarını söyleyerek kararı şöyle yorumladı: “Bilindiği gibi bizim iç hukukumuzda nefret suçları tanımlanmamış ve müeyyideye bağlanmamıştır. Kararın en önemli yönlerinden biri de yüksek mahkemenin nefret söylemini tanımlamaya girişmesidir. Mahkeme, ‘Bu kapsamda ten rengi ve etnik köken, toplumsal cinsiyet, cinsel kimlik, cinsel yönelim, engellilik, siyasal aidiyet veya yaş kategorileri ile mülteci, göçmen, yabancı veya başka dezavantajlı gruplara yönelik nefret saikli ifadeler de nefret söylemi türlerinden kabul edilmelidir’ dedi. Yine mahkeme, sonuç olarak henüz uluslararası belgelerde ve mahkeme içtihatlarında yeterince ele alınmamış olsa bile cinsel yönelim temelli söylem gibi AİHM’in ifade ettiği şekliyle hoşgörüsüzlüğe dayalı nefreti yayan, kışkırtan, teşvik eden veya meşrulaştıran her türlü ifade biçimlerini nefret söylemi olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.”
İncesağır, yüksek mahkemenin nefret söylemiyle ilgili yapılan başvurularda dikkatli bir şekilde soruşturma yapılması gerektiğine ilişkin vurgusuna da dikkat çekerek şöyle devam etti: “Yine mahkeme, alelade hakaret vb. davalarda, salt ceza soruşturması açılmamasını, tazminat davası açma yolu da açık bulunduğundan, bir ihlal olarak saymazken, nefret söylemi söz konusu olduğunda, yargı organlarının etkili bir ceza soruşturması yapmamasını (mağdur tazminat davası açmasa bile) bir ihlal olarak değerlendirmiştir. Nefret söylemine karşı etkili şekilde mücadele etme konusunda devletin pozitif bir yükümlülüğü olduğunu vurgulamakta. Mahkeme kararında özetle, ‘Nefret söylemi olarak kabul edilen düşünce açıklamalarına karşı söz konusu pozitif yükümlülüğü sebebiyle devlet, bu kapsamda sayılan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bireysel başvuru kapsamında yapılacak değerlendirmede yeterli usule ilişkin güvenceleri sunan etkili bir ceza soruşturması yürütülüp yürütülmediği incelenirken soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız bir biçimde, özenle ve süratle yürütülmesi ve etkili olması unsurları araştırılmaktadır. Bu nedenlerle açılan soruşturmaların etkisiz kalması da dâhil alınan önlemlerin yetersiz ve caydırıcı bir karakter taşımaması durumunda pozitif yükümlülüğün ihlal edildiği sonucuna ulaşılabilir’ diyor. Saydığımız bu nedenlerden dolayı nefret söyleminin ve nefret saikiyle yapılan saldırı ve katliamların bu kadar yükseldiği bir dönemde, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararının çok önemli ve yol gösterici olduğunu düşünüyorum.”
Ne olmuştu?
Çanakkale Biga’da 2016 yılında HDP eski ilçe eş başkanı Mehmet Aytaç’a ait araç pompalı tüfek saldırısına uğradı. Saldırı sosyal medyadan örgütlenirken çok sayıda kişi Aytaç’ı sosyal medyada hedef göstererek, “Burada yaşatmayağız” gibi yorumlar yaptı. / DUVAR