Bir ülke…
Türkiye…
İç savaşın eşiğinde.
Savaş vahşeti her geçen gün artıyor. Santim santim felakete gidiyoruz. Adım adım tükeniyoruz. Gün gün yok oluyoruz.
Koca bir ülke göz göre göre iç savaşa doğru gidiyor. Ama ne duyan var ne işiten ne de dur diyen…Ülkenin bir tarafı nefes almaya muhtaç, bir tarafı eğlenceden geçilmiyor. Bir tarafta yaşam mücadelesi veren milyonlarca insan var, bir tarafta kulaklarını ve vicdanlarını tıkayan milyonlarca insan.
Oysa bu vahşeti, bu savaşı durdurmak mümkün. Halkların iradesiyle ölüm çemberlerini aşmak mümkün. Vicdanların kımıldamasıyla kardeş katliamını bitirmek mümkün…
Eğer bir ülke iç savaşa doğru gidiyorsa, o ülkedeki herkesin seferber olması lazım. Herkesin, savaş vahşetini durdurmak ve ülkesini iç savaşa sürüklemekten kurtarmak için insan üstü çaba sarfetmesi lazım.
Peki kim ne yapabilir?
Ülkemiz bu haldeyken, kimin neler yapabileceğini tek tek sıralayalım.
Başbakan ve Cumhurbaşkanı: Ülkesinde 50 tane isyan da varsa, ülke bütünlüğünü ve yurttaşlarının can güvenliğini korumak için, devletin tüm birimlerini seferber etmeleri gerekir. Bir tek yurttaşının kılına zarar gelmemesi için ulusal ve uluslar arası bütün kurum ve kuruluşları harekete geçirmeleri gerekir. Ülkedeki halklar ve etnik gruplar arasında herhangi bir ayırım yapmadan, tüm yurttaşları kucaklayıcı ve kabullenici açıklamalar yapmaları, sabırla ve güvenle bütün yurttaşlarına sahip çıkmaları gerekir. İncitici, tehditkar ve ayrıştırmacı açıklamalardan uzak durmaları gerekir. Ülkesini karışık durumdan kurtarabilmek için aklın yolunda hareket etmeleri, gerekirse uluslar arası destek alarak müzakere kanallarını denemeleri gerekir.
Milletvekilleri: Sorunu ve sorunları meclise taşımaları, meclis zemininde sorunu tartışmaları ve parti, siyasi görüş ayırımı yapmadan tek vücut olmaları gerekir. Ülkelerine ve yurttaşlarına sahip çıkarak, üst mercileri müzakereye zorlamaları ve gerekirse siyasi iradelerini kullanarak canlı kalkan olmaları gerekir.
Belediye Başkanları: Yerel yönetimlerdeki en etkili güçlerdir. Bu güçlerini, ülkeleri iç savaşın eşiğindeyken kullanmayacaklar da ne zaman kullanacaklar? Birbirleriyle haberleşerek, ortak bir açıklama yapmaları ve konunun meclis gündemine alınıp çözülmesi için siyasi iradelerini kullanabilirler. Topluca meclis bahçesinde oturma eylemi yapabilirler. Özellikle doğu-batı olarak birbirinden uzak olan başkanlar bir araya gelerek, çatışma ve savaş bölgesien gidebilirler. Kentlerinde, olaya dikkat çekmek için bir günlük çöp toplamama ya da iş bırakma gibi demokratik eylemler yapabilirler.
Sivil Toplum Kuruluşları: Siyasi yapılarını bir kenara bırakarak, bütün duyarlılıklarını göstermeleri gerekir. Ülkeyi adeta ayağa kaldırmaları gerekir. Ülkenin gençleri birbirini öldürüyorken, ülke iç savaşın eşiğindeyken, sivil toplum kuruluşlarının ses çıkarmaması kadar büyük bir erdemsizlik olamaz. Sendikaların, odaların, birliklerin, derneklerin, ekonomi örgütlerinin bütün güçleriyle seferber olmaları gerekir.
Sanatçılar, Yazarlar ve Aydınlar: Sokak sokak, köşe köşe her yeri didik didik ederek, ülkelerine ve insanlarına sahip çıkmaları gerekir. Günde en az iki-üç ortak açıklama, imza kampanyası ve sokak eylemi yapmaları gerekir. Gerekirse iş bırakma eylemleri yapmaları gerekir.
Futbolcular ve Diğer Spor Alanları: Müsabaka öncesinde ve sonrasında, ölümlere ve savaşa dikkat çeken açıklamalar yapmaları, demokratik protesto mesajı verebilecek dövizler ve pankartlar taşıyarak ülkelerine ve insanlarına sahip çıkmaları gerekir. Siyasi mercilere itidallı olmaları ve ülkeyi felakete sürüklememeleri için çağrıda bulunmaları gerekir.
Bütün Halk Yığınları: Demokratik eylem haklarını sonuna kadar kullanarak, siyasilere çağrıda bulunmaları gerekir. Şiddete başvurmadan ve tehdit oluşturmadan sokaklara dökülmeleri gerekir. Ülkelerine ve savaş altındaki kardeşlerine sahip çıkmaları için gece-gündüz demokratik taleplerini ve barış çağrılarını yinelemeleri gerekir.
Son sözüm de yetkililere…
Ey büyüklerimiz, yetkililerimiz uyanın! Ülkenizin ve halklarınızın ne hale geldiğine bakın!
Uyanın v e yeniden inşa edin kardeşlik ve barış çığlıklarını.
Mızıkçılığı, siniri, tehdidi ve savaş söylemlerini bırakıp, halklarınızı kucaklayın. Bugün bu koca ülke, ölüleriyle ve öldürdükleriyle övünür oldu. Bu koca ülkeye ve bin yıllık tarihimize yakışmıyor. Birbirini öldüren gençlerimizin cenaze törenlerinde buluşmanız, size ve ülkemizin büyüklüğüne yakışmıyor.
Bugün birbirini öldüren gençlerimizin düğününden, nişanından, teskeresinin sevincinden, boynuna sarılan çocuklarının sevincinden, evinden yükselen çığlıklardan bahsedilseydi, fena mı olurdu?
Düşünebiliyor musunuz, acaba günde kaç çocuk, kaç anne, kaç baba, kaç eş yitirdiklerimizin kokusuna hasret kalıyor?
Değer mi?
Bir parça iktidar hırsı, gelip geçici heves, iki günlük dünya hayatı için gençlerimizin birbirlerini öldürmelerine seyirci kalmak bizlere yakışır mı?
Bu ülke, bu topraklar, bu dünya en çok kokuyla güzeldir. Bırakın da herkes çocuğunu, babasını, eşini, annesini koklasın.
Koklasın doyasıya.
Bırakın da en yürekli çocuğumuz olan kardeşliğimizi ve barışımızı koklayalım hasret ile!