İktidarın meşruiyet sınırlarının dışına çıktığını ifade eden HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan “Bu iktidar sürdükçe bu ülkede hiç kimse güvende değildir” dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Meclis grup toplantısında konuşuyor.
Konuşmasına geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Kürt dili ve tarihi üzerine çalışmalarıyla tanınan HDP eski milletvekili ve Prof. Dr. Kadri Yıldırım’ı anarak başlayan Buldan, 30 Mart 1972’de Kızıldere’de ölen THKP-C lideri Mahir Çayan ve arkadaşlarını da andı. Buldan, “Onların hayatlarını devrimci dayanışmanın en büyük örneği olarak feda etmesi bugün de mücadelemize ışık tutmaktadır, bizlere yol göstermektedir. Bu yolda hep birlikte dayanışmayla, güç birliğiyle ilerleyeceğiz.” dedi.
Buldan, şöyle konuştu:
Hep birlikte, büyük krizlerin ve kırılmaların birlikte yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Tüm toplumu ve ülkeyi kuşatan, adeta nefes dahi aldırmayan tekçi, talancı, zorba bir yönetim anlayışının hukuksuzluklarıyla, adaletsizlikleriyle ve krizleriyle karşı karşıyayız. Kaybetme korkusuyla herkesi hedef alan, yaptığı hukuksuzluklarla artık meşruiyet sınırlarının dışına çıkan, pusulasını ve siyasi aklını kaybetmiş kontrol dışı bir saray iktidarının varlığını herkesin görmesi gerekir.
Altını kalın çizgilerle çiziyorum. Bu iktidar sürdükçe bu ülkede hiç kimse güvende değildir. Ne toplumun, ne kadınların, ne emekçilerin, ne kimlik ve inançların hiçbirisinin bugünü ve yarınları güvende değildir. Bu çöküş ve kriz sistemi ekonomik krizden cins-kırım düzeyine varana, kadına yönelik şiddete kadar toplumsal, siyasi ve iktisadi alanda yaşanan birçok sorunu her gün daha da derinleştirmektedir.
Halkın sorunlarına çözüm üretmesi gereken parlamentoyu devre dışı bıraktılar. Meclis’in denetim yetkisini ortadan kaldırdılar. Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırıp, tek adamın kuvvetler birliğine dönüştürdüler. Bağımsız olması gereken yargıyı sarayın baskı aracı haline getirdiler. Anayasayı ve yasaları rafa kaldırdılar. Bunun örneklerini her gün görüyoruz. Kararlar artık anayasaya ve hukuka göre değil, tek adamın iki dudağı arasından çıkacak fermana göre alınmaktadır. Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan muhalefeti dinleme, ortak akıl oluşturmak yerine muhalefete savaş açmış durumdalar. Demokrasinin en temel ilkesi olan seçme seçilme hakkına darbe yaptılar. Milyonlarca Kürdün iradesini yok sayarak HDP belediyelerini gasp ettiler. Bunun da yarın yıl dönümü. Boğaziçi’ne kayyım atadılar. Gezi Parkı’na el koymak için kayyım atadıklarını geçtiğimiz günlerde gördük. Yurttaşların demokratik, ekonomik ve sosyal haklarını tek tek ortadan kaldırmak için, baskı ve sindirme yoluna gittiler.
28 Şubatçılar gibi herkesi fişlediler. Bugün Meclis’e getirdikleri ya da getirecekleri güvenlik soruşturması yasası bir fişleme yasasıdır ve kamuya yönelik büyük bir tasfiyenin hazırlığıdır.
Bu iktidarın ekonomiden adalete, işsizlikten yoksulluğa varıncaya kadar hiçbir alanda tek bir çözüm politikaları yoktur. Milyonlar aç, aşı yok, pandemi can alıyor; buldukları çözüm HDP’ye kapatma davası açmak Sokakta herkes adalet diye feryat ediyor. Buldukları çözüm HDP’ye ve hak arayan herkese karşı adaletsizliği büyütmek olmuştur. Çaresizlik içindeki halk aş ve iş istiyor, huzur istiyor. Saray iktidarının sunduğu çözüm HDP hakkında kapatma davası açmaktır. Aşı yok. Pandemi her gün can almaya devam etmektedir. Buldukları çözüm; halkı eve, siyaseti HDP’ye kapatmaktır.
Tek icraatları; huzur ve refah isteyen halka, umudun, demokrasi isteyenlere siyasetin, adalet talep edenlere adaletin yolunu kapatmaktır. Günde en az iki kadın katledilmektedir. Çözümleri; erkek şiddetiyle mücadele olan İstanbul Sözleşmesi’nden kaçmaktır. İşkence, çıplak arama, insan hakları ihlalleri ayyuka çıkmıştır. İktidarın bulduğu çözüm; insan hakları mücadelesi veren Ömer Faruk Gergerlioğlu arkadaşımızın vekilliğini düşürmek, sabah namazında hukuksuzca ve saygısızca gözaltına almak olmuştur. Cumartesi Anneleri çeyrek asırdan uzun bir süredir adalet mücadelesi vermektedir bu ülkede. İktidarın çözümü; Cumartesi annelerini yargılamak, hakikatleri ise karartmak olmuştur. Halk bu iktidardan kurtulmak için bir an önce seçim sandığı istemektedir ve bunu talep etmektedir. Biz de buradan çağrı yapıyoruz, çözüm erken seçimdedir.
İktidar, adaletsizlik ve talan düzenini sürdürebilmek için yüz yıllık demokrasi mücadelesinin temel birikimlerini taşıyan HDP’yi siyaset dışına itmeye çalışmaktadır. Çünkü siyasi hesaplarının önündeki tek engel HDP’dir. Çok net olarak söylüyorum, altını kalın harflerle çiziyorum. Kapatma davası kararını, iki yıl önce yerel seçimlerde büyükşehir belediyelerini kaybettikleri 31 Mart akşamı verdiler. 23 Haziran akşamı da kapatma davasını planlayarak, takvime bağlayarak düğmeye bastılar. Bu nedenle bu dava siyasi bir intikam davasıdır. Bu, hukuki değil, siyasi bir davadır. Sandıkta kaybetme davasıdır. Halka, halkın iradesine karşı açılan bir kumpas davasıdır.
Bu davanın kararını veren de, açtıran da, o hukuk rezaleti olan iddianameyi hazırlatan da sarayın iki ortağıdır. Küçük ortak davanın savcısıdır, büyük ortak da davanın başsavcısıdır! Her şey çok nettir. AKP-MHP ikilisi, seçim kazanmak için, kendi partilerini açık tutmak için HDP’yi kapatmak istemektedir. Bunun başka bir adı ve anlamı yoktur. Bu iki ortak HDP’ye karşı Saray’da kurtlar sofrası kurdular. Bu sofrada HDP’yi yemeyi planlıyorlar. Buradan onlara söyleyeceğim şudur. HDP öyle sandığınız gibi kolay bir lokma değildir. Boğazınızda kalır, düğümlenir ve tıkanırsınız! Kapatma davasıyla sizin HDP’den koparabileceğiniz tek bir parça ancak olsa olsa HDP’nin bir tabelası olabilir. Onu da alamazsınız çünkü tabelamızı bile size vermeyeceğiz, kaptırmayacağız. HDP’nin eşit ve özgür yaşam fikriyatını, mücadele geleneği ve kararlılığını ortadan kaldırmaya gücünüz asla yetmeyecektir.
Görmediyseniz bir kez daha hatırlatalım. Newroz’a, Newroz fotoğraflarına bir kez daha bakın! Milyonlar ne dedi? Ne mesaj verdi bir kez daha dinleyin. Halk, benim irademi engelleyemezsin, durduramazsın, buna izin vermem dedi. O yüzden boş yere HDP’siz bir Türkiye, HDP’siz meclis hayali kurmayın Milyonların demokrasi hayali sizin koltuk hayalinizden çok daha büyüktür.
Kapatma davasından size iktidar çıkmayacaktır. Bu davanın sonucunda en büyük kaybeden ve devranı kapanacak olan sizin iktidarınız olacaktır. HDP milyonların desteği ve gücüyle dünden daha fazla büyüyecek ve güçlenecektir. Bizler asla pes etmeyeceğiz, geri adım atmayacağız. Yolumuzdan dönmeyeceğiz. Halklarımıza sözümüz var, sonuna kadar mücadele edeceğiz. Türkiye halklarını HDP’siz bırakmayacağız!
Çok önemli bir konudan daha bahsetmek isterim. Toplum olarak yaşadığımız kuşatmanın bir diğer ayağı da İmralı’da sürdürülen hukuksuz tecrittir. Devlet kendi hukukunu İmralı’da yok saymaktadır. Son 10 yılda İmralı’ya yapılan 951 avukat başvurusundan sadece 5’ine, 375 aile görüş başvurusundan ise sadece 26’sına cevap verilmiştir! En insani talep olan aile görüşü ve hukuki talep olan avukat görüşü keyfi olarak engellenmektedir. Böyle bir hukuksuzluk olabilir mi? Sormak istiyorum: Anayasada yazılı olan hukuk devletinin sınırları İmralı’nın kıyısında mı bitiyor? Ötesine geçmiyor mu? Bu sorunun cevabını iktidardan, Adalet Bakanı’ndan bekliyoruz. Avukatları, geçen hafta Sayın Öcalan’ın ailesiyle kısa bir telefon görüşmesi yaptığını, kendisinin hukuksuzluktan bahsettiği ve avukatların gelmesi gerektiğini söylediği andan itibaren görüşmenin kesildiğini ve tamamlanamadığını kamuoyuna açıklamıştır. Bu bir telefon görüşmesi değildir. Bu bir aile görüşü değildir. Tecridi sürdürme ısrarıdır. Milyonları ilgilendiren bir konuda böylesi bir ciddiyetsizlik ve keyfiyet asla kabul edilemez. Haliyle orada nelerin olduğunu, telefonun neden kesildiğini, neden avukatları ile görüştürülmediğini sormak isteriz.
Sayın Öcalan daha önce de ifade ettiği üzere Türkiye’nin yüz yıllık sorunlarının çözümü için bir muhatap aramaktadır. Devlet aklını ciddiyete ve üzerine düşeni yapmaya davet etmektedir. Çözüm arayışına tecritle karşılık vermek, ne sorunun kendisini ortadan kaldırır, ne de çözüm taleplerini engeller. Barış milyonların bir talebidir. Toplumsal bir taleptir. Bu talepleri İmralı tecridiyle bastıramazsınız. Tecrit hukuksuzluğuyla ülkeyi, toplumu ve siyaseti dizayn edemezsiniz.
Üç beş oy fazla alabilir miyiz diye verilen bu karar, erkek şiddetine karşı mücadeleden, taahhütten çekilmektir. İktidarlarının devamı için milyonlarca kadını, LGBTİ+’ları, çocukları ölümle yüz yüze bırakmaktır. Erkek yargıyı cesaretlendirmektir. Çok açık söylüyorum, kadına yönelik her erkek şiddetinde failin biri cinayeti işleyense, diğeri de İstanbul sözleşmesini ortadan kaldıranlardır. Bu kadın düşmanı iktidar, bundan sonra her kadın cinayetinin suç ortağıdır, faili ve sorumlusudur.
Buradan tüm kadınlara çağrı yapıyorum: Kadın hakları ve kazanımları bir bütündür. Biri gasp edildiğinde sıra diğerine gelecektir. Belediyelerimize kayyım atayarak eş başkanlık sistemimizi ortadan kaldırmaya çalıştılar. İstanbul sözleşmesinden çekilmenin yolunu bu yöntemle açtılar. O yüzden tüm kazanımlara bir bütün olarak sahip çıkmalıyız! Elbette kadınların bu mücadele sözleşmesi günü geldiğinde bu tekçi erkek iktidarını da feshedecek ve tarihin çöplüğüne gönderecektir.
Buradan AKP’nin Genel Başkanına şu çağrıyı yapıyorum: Sizin çekilmeniz gereken yer İstanbul Sözleşmesi değil, oturduğunuz koltuktur, iktidardır. Tek yapmanız gereken iktidardan çekilip gitmektir! Ya çekilerek gidersiniz ya da kadınlar bu erkek saltanatınızı bitirerek sizi gönderecektir. Bizden söylemesi!
Son günlerde sosyal medya görüntüleri yansıdı biliyorsunuz. O görüntüler haksız zenginleşmeyle halkı nasıl yoksullaştırdıklarının bir belgesi, bir fotoğrafıdır. Ortaya saçılan görüntüler buzdağının sadece görünen bir tarafıdır. Çürüme daha derinlerdedir. AKP’nin bir büro memuru milyoner oluyorsa ihale zengini oluyorsa, tepedekilerin zenginliğini varın siz düşünün. Sarayı ve AKP’yi adeta paralel merkez bankası yaptılar halkın paralarını buralara aktardılar ve yandaşlarına dağıttılar dağıtmaya da devam ediyorlar. Halkın yoksullaşmasının en büyük nedeni işte bu iktidarın yandaşlarının haksız zenginleşmesidir. İşte bunlar bu ülkenin asıl gerçeğidir.
Ekmek parasını bulamayan insanlarla alay edercesine yastık altındakileri bankalara getirin diye çağrı yapıyorlar! Biz de kendisine şu çağrıyı yapıyoruz. Yastığın altında para tutan, altın tutan sadece AKP’lilerdir. Siz getirin! Bin odalı sarayınızda, başka yerlerde istiflediğiniz paraları siz getirin! Yandaşlarınız getirsin! İktidarınız boyunca vatandaşların yastık altında bir birikimi hiç olmadı. İnsanlar açlıkla, sefaletle mücadele ederken yastığın altına para koyamaz. (MA – DUVAR)