Kürt Dil Platformu Başkanı Şerefxan Cizîrî, “Birçok insan Kürt dili hakkında ahkam kesti. ‘Böyle bir dil yoktur, Kürtçe eğitim dili olamaz’ diyenler nerede?” diye sordu. HezKurd Sözcüsü Barij Celali de “Eğer siyaset cevap olmazsa talep olarak dil Türkiye’nin ve Kürt partilerinin başlarını ağrıtacak” dedi ve Kürt milleti adına UNESCO’ya başvurduklarını açıkladı.
Birleşmiş Milleteler (BM) Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 2000’de 21 Şubat tarihini Dünya Anadili Günü olarak ilan etti. Buna göre ‘Dünya Anadili Günü’ 21 yıldır anadil ile ilgili farkındalığı arttırmak, çok dilliliği savunmak, dillerin unutulmasını engellemek amacıyla kutlanıyor. BM’nin paylaştığı verilere göre dünyada 7 binden fazla dil konuşuluyor. Dünyada konuşan dillerin yüzde 40’ı da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
UNESCO Dünya Tehlike Altındaki Diller Atlası’na göre Türkiye’de 18 dil yok olma tehlikesi altında olduğunu gösteriyor.
Kürt dil kurumları son dönemlerde Kürtçenin korunması ve geliştirilmesi, Kürtlerin dikkatini Kürtçeye yönlendirmek amacıyla çeşitli etkinlikler yapıyor, kampanyalar düzenleyerek çağrılarda bulunuyor.
Kürt Dil Platformu, 3 yıl önce kuruldu. Platformun başkanı Şerefxan Cizîrî, Kürt Dil Platformu kurulmadan önce Kürtçenin eğitim dili olması ve Kürtçeye yönelik birçok çalışmanın yapıldığını söylüyor. “Enstitüler, dernekler kuruldu. Kürtçe yazanlar vardı. Sanatçılarımız şarkı söylüyordu” diyen Cizîrî, ancak kendilerinin algıladığı şekilde hareket etmediklerini düşünüyor. Cizîrî, sözlerine şöyle devam etti:
“Kimi daha çok dar bir çerçeve içerisinde uğraşıyordu. Siyasi partilerin böldüğü alanlar vardı. Her parti kendi alanında bu işle uğraşmak istiyordu. Dilin ortak yanını görmediler. Son 3 yılda bizim platform olarak yaptığımız çalışmalarda Kürtçenin ortak yanını gördük. HDP’li Kürt de bu dilin sahibidir. HAKPAR’lı da öyledir, PAK’lı da öyledir. Ben bugün AK Partili ve Kürtçeyi savunan bir Kürt ile çok rahat anlaşabilirim. CHP’li biriyle çok rahat anlaşabiliriz. Anlaşmakta istiyoruz. Zaten bundan dolayı da partileri ziyaret ettik. Bu pandemi biterse partileri ziyaret etmeye devam edeceğiz. AK Parti milletvekilleriyle görüştük. AK Parti bu seçmeli ders reformlarını başlattı, reformlara sahip çıkmalı. Ama maalesef bizim isteklerimiz gereken yerlere ulaşmadı. Cumhurbaşkanına, Meclise, siyasi Partilere, Milletvekillerine, bakanlara ulaşmak istiyoruz. Bu konuyu anlatalım istiyoruz. Niye bu kadar korkuyorsunuz Kürtçeden? Kürtçe ile derdiniz nedir? Madem kardeşiz, madem vatandaşız, sizin kardeşle olan derdiniz nedir? Onu anlamaya çalışıyoruz.”
Kürt Dil Platformu kurulduktan sonra dil konusunda ortaklaştıklarına dikkat çeken Cizîrî, bundan dolayı atmosferin değiştiğini ve bir ivme kazandığını söyledi. Ana akım medyayı eleştiren Cizîrî, şöyle devam etti: “Biz kendi aramızda ortaklaşmasaydık bu ivmeyi kazanmayacaktık. Şimdi bütün Kürt medyası ve sol görüşlü Türkiye medyası, siteler, gazeteler herkes bu konuya eğiliyor. Ama ana akım medya suskun. Sağırdır. Dilsizdir. Görmüyor. Bu sağırlık nereye kadar gidecek? Bu sağırlığın derin bir anlamı var mı yok mu? Yarın öbür gün hükümet tersine bir şey söylerse bu medya ne diyecek? Gazeteciliğin de bir ahlakı var. Siz 3 yıldır belli aralıklarla gündeme gelen bir konu hakkında tek satır yazmıyorsunuz. Niye? Yarın öbür gün bu kırılmalara neden olabilir. Bu kadar gazeteci var. Bu kadar kendine akademik unvan yakıştıran televizyoncular var. Hiç yüzleri kızarmıyor mu? Bu sessizlik insanı kahrediyor.”
Kürt dilinin yıllarca Türkiye’de varlığı kabul edilmedi. Çeşitli tezler öne sürülerek varlığı reddedildi. Kürt dilinin, karda yürürken ‘kart, kurt’ sesinden türediğini, ‘dağ Türkçesi’ olduğunu savunanlar oldu. Kürt dilini reddedenlere seslenen Cizîrî, şöyle konuştu:
“Türkiye’de hiçbir Kürtçe kelime bilmeyen, Kürtçenin ne olduğunu hakkında bir fikri olmayan, tarih, dil, kültür açısından hangi evrelerden geçtiğini bilmeyen birçok insan Kürt dili hakkında ahkam kesti. ‘Böyle bir dil yoktur, böyle bir eğitim dili olamaz’ diye üst perdeden konuşanlar oldu. Hepimiz onları tanıyoruz. Nerede onlar bugün? Kürt dili yerinde duruyor. 20 tane televizyon Kürtçe yayın yapıyor. Gazeteler, siteler yayın yapıyorlar. Kitaplar çıkıyor. Sadece bu yıl Türkiye’de 350 Kürtçe kitap çıktı. Siz bunu görmedikten sonra problem sizdedir. Görmek istemiyorsunuz. Biz bunu değiştirmek istedik ve adım adım bu atmosfer değişiyor. Kürtler arasında bir ortaklaşma var. Pazartesi günü siyasi partilerin başkanları, milletvekilleri, belediye başkanları gelecek birlikte kampanya başlatacağız. Kampanyanın içerisinde iki tane slogan var: Kürtçe resmi dil olsun, Kürtçe eğitim dili olsun. İmza kampanyası belli bir düzeye ulaştıktan sonra kamuoyu ile paylaşacağız. Bunu yetkililere götüreceğiz. Bu yetkililer Sayın Cumhurbaşkanıdır, mecliste bulunan siyasi partilerdir. bakanlardır.“
Cizîrî, ilk modern Kürtçe roman yazarı Mehmet Uzun ile bir anısını da paylaştı ve Kürtçe bilen ancak yazamayan Kürtlere seslendi: “Ben ilk Kürtçe yazmaya 1979’da liseyi yeni bitirdiğimde başladım. Avrupa’ya gittim. Değerli yazarımız, kardeşim Mehmet Uzun ile dergi çıkaracaktık. Dergi çıkarınca Mehmet bana ‘Kürtçe yazacaksın’ dedi. Ben Kürtçe yazdım. Mehmet benim yazdığım makalenin yalnızca ‘e’ ve ‘ê’ harfleri dışında hiçbir şey değiştirmedi. Çünkü ben o zaman alfabeyi tam bilmiyordum. Ama annemden, babamdan, kendi çevremden öğrendiğim şekilde yazdım. Mehmet sadece kırmızı kalemle bu harflerin yerini düzeltti. Ve bana şunu söyledi: Şerefxan senin Kürtçen benimkinden daha iyidir. Biz akademiye gitmedik. Üniversitelerde Kürtçe okumadık. Ama bizim şahsi bir gayretimiz vardı.”
Yeni anayasa tartışmalarına değinen Cizîrî, “Kürtçe eğitim Türkiye’nin yolunu da açar. Türkiye ile Avrupa arasındaki ilişkilerin yumuşamasını sağlar. Yoksa hiç kimseye anlatamazsın. Kürtçe niye yasak sorusunun cevabını veremezsin. Kürtçe mahkemede, hastanede, okulda, devlet dairesinde niye konuşulmasın? Bunu izah edemezsiniz. Kimse Türkçe kalksın demiyor. Ne niyeti var ne de istek var. Biz diyoruz ki, bizim bölgede ikinci resmi dil Kürtçe olsun. Sen bunun önünü açtığın zaman daha yumuşak bir ortam oluşur. Dünya ile ilişkilerin daha doğru bir zeminde ilerler. Yeni anayasada Kürtlerin dili olacak mı? Kürtler bu Anayasa’da kendini görmedikten sonra 25 milyon Kürde ne diyeceksin? Sen ‘oy ver ama herkes Türktür ve herkesin dili Türkçedir’ diyorsan, o zaman niye yeni Anayasa yapıyorsun?“ diye konuştu.
Kürt Dil Hareketi (HezKurd) Sözcüsü Barij Celali, anadilin kadın temelli yürümesi halinde geleceğe taşınabileceğini, bu nedenle yönetimin yüzde 80’inin kadınlar ve gençlerden oluştuğunu söyledi. Celali, Change.org üzerinde başlattıkları kampanya yoğun ilgi olduğunu ancak imza atma konusunda insanların korktuğu dile getirdi: “Zemin yoklama ve fizibilite çalışması olarak Change org üzerinde ‘Anadilde eğitim istiyorum’ imza kampanyasını online olarak başlattık. Amacımız toplumun dile yaklaşımını, dil bilincini ve dile yaklaşımda korku var mı bunu ölçmekti. Çünkü baskı, korku ve yasaklardan dolayı gündelik yaşamda insanlar dilini konuşmakta ve dilini beyan etmekten çekiniyor. Bunun üzerine bir zemin yoklaması yapalım dedik ve doğru çıktı. 165 bin 200 kişi kampanyamızı tıklamış. 8 bine yakın kişi bunu arkadaşlarıyla, çevresiyle paylaşmış. Bu orana rağmen çok az imza atmış. Korkmuşlar. Ya memurdur ya işçidir. Bu kaygıdan dolayı maalesef 7 bin 357 kişi imzalamış. Bu bize şu sonucu gösteriyor: İlgi var fakat büyük bir korku ve çekinme de var.”
Dünya Ana Dil günü kapsamında 4 günlük bir kampanya başlattıklarını söyleyen Celali, UNESCO’ya başvuracaklarını açıkladı: “Dünya Ana Dil Günü vesilesiyle 10 bine yakın Kürtçe sayıların, renklerin, Kürtçe alfabesinin olduğu kart bastık. Bunları Diyarbakır sokaklarında esnaflara, sokaktaki insanlara, ailelere ve çocuklara dağıttık. Müthiş bir ilgi de vardı. Bu bize güç de verdi. Önümüzdeki hafta Salı ve Çarşamba günü devam edeceğiz çünkü biz 10 bin kartı dağıtmayı hedefliyoruz. 21 Şubat Dünya Ana Dil Günü’nde ilk defa bireysel veya partisel olarak değil, millet olmaktan kaynaklı anadil hakkımızı talep doğrultusunda UNESCO’ya mektup gönderiyoruz. Şu an Cenevre’deki ve Almanya’daki arkadaşlarımız UNESCO’nun Almanya’daki şubesinde görüşmeler gerçekleştirdi. Daha önce hak temelli olarak başvuran olmuş. Parti ve birey üzerinden başvurular olmuş ama millet olmaktan kaynaklı dil hakkımızı istiyoruz, talep ediyoruz. Bu minvalde ilk defa başvuru yapıldı. Burada HezKurd adına başvuru yapmıyoruz. Kürt Milleti adına başvuruda bulunacağız.“
Kürtçe Dil Meclisi’ni kurma çalışmalarına başladıklarını da açıklayan Celali, şu bilgileri paylaştı: “Kürt Dil Meclisi’nin temelini oluşturduk. Sosyolog yazar İsmail Beşikci’nin destekleri oldu. Farklı kesimlerde yine aydınlarımız bize desteklerini sunuyorlar. Meclisin içinde kanaat önderleri, yazarlar, aydınlar, gazetecilerin olacak. Dilin ilahi, insani ve doğal bir hak olduğunu, dilin önemini topluma anlatacaklar. Dil talebinin aslında politik bir talep olmadığı aksine gayet doğal, doğuştan gelen insani bir hak olduğu, bunun hem uluslararası yasalarda hem de kutsal kitaplarda dahi bu hakkın gözetildiğini, insanlarımıza telkinde bulunsunlar ki bu noktada insanlar dil konusunda taleplerini haykıra bilsinler. Dil konusunda maalesef bu güne kadar hep siyasi temelde yaklaşılmış, sivil alan ise baskılanmış. Akademik çalışmalar ya da çok zor imkanlarla dergi çıkarmaya çalışanlar var. Farklı çevrelerden değerli insanların kendi imkanlarıyla oluşturduğu çalışmalar var. Partiler bugüne kadar dili araç olarak kullanmış. Amaç haline getirmemişler. Siyaset, sivil alana bu güne kadar baskılamış. Son dönemde asimilasyonun Kürtler arasında yayılmasıyla evde, pazarda, camilerde, parklarda hele hele sokaklarda çocukların oyun oynarken Kürtçe konuşma oranların düşmesiyle birlikte vicdan sahibi duyarlı insanlarda bir karşı duruş, bir refleks oluştu. Dediğimiz gibi son dönemlerde dijital ortamlarda da bu çalışmaların sayısı artmaya devam ediyor. Siyaset eğer cevap olmazsa talep olarak dil ilerde hem Türkiye’nin hem Kürt partilerinin başlarını ağırtacak. Bu uyanışı ve yönelişi tabana yayılmasını istiyoruz.” / DUVAR