Selahattin Demirtaş'tan Binali Yıldırım'lı savunma: Hakkımdaki suçlamalar gerçekten suçsa Binali Bey ile ikimizin aynı sanık sandalyesinde oturmamız lazım. Senin geçen hafta oy uğruna Diyarbakır’da kullandığın Kürdistan kavramını ben 7 yıl öncesinde kullandığım için bak bugün yargılanıyorum. Terörist diye yargılanıyorum.
HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 142 yıl hapis cezası istemiyle yargılandığı ana davanın duruşması bugün görüldü. Ankara Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülen davada, “Binali Yıldırım’ın geçen hafta oy uğruna Diyarbakır’da kullandığın Kürdistan kavramını ben 7 yıl öncesinde kullandığım için bak bugün yargılanıyorum. Terörist diye yargılanıyorum. Terör propagandası yaptım diye yargılanıyorum” dedi.
Mahkeme heyeti, Demirtaş’ın tutukluluk halinin devamına ve gelecek duruşmanın 16-17 Temmuz’da görülmesine karar verdi.
Demirtaş’ın savunmasından satır başları şöyle:
FEZLEKEDE KONUŞMA YOK: Suçlamaya ilişkin bir fezlekeyi değerlendirerek başlamak istiyorum. Söz konusu fezleke 2012 Kasım tarihli bir fezleke. Bingöl’de partim BDP’nin Bingöl mitinginde yaptığım konuşmaya karşı bir soruşturma açılmış, fezleke gönderilmiş. Soruşturmanın mahiyeti propaganda. TMK 7’ye 2. O dönem Bingöl Milletvekilimiz İdris Baluken de konuşmacıydı ona da aynı fezleke gelmişti. Daha sonra yargılamaya dönüştürülerek dosyaya gönderilmişti. Dolayısıyla fezlekenin sadece benimle ilgili küçük bir bölümü var. Fezleke savcısı Uğur Özcan bu arada tutuklu. 15 Temmuz sonrası açığa alınan savcılardandır. Bingöl’de yaptığım konuşmadan 4 ay sonra bu fezleke hazırlanıp Meclis’e gönderilmiş. Delil olarak milletvekili mazbatası, adli sicil kaydı belirtilmiş. Tabii fezlekelerde konuşma içeriği yok. Ne konuşulduğu yazmıyor. Kürdistan ve gerilla kavramlarının konuşmamda geçmiş olması suretiyle terör örgütü propagandasını yaptığımı iddia etmiş savcı.
ÖCALAN LEHİNE SLOGAN: Fakat fezlekede dikkatimi çeken bir şey daha var. Diyor ki savcı, “Selahattin Demirtaş ile İdris Baluken isimli şahıslar, PKK Lideri Abdullah Öcalan ve PKK/KCK terör örgütü lehine sloganlar attıkları…” Yani bizim de slogan attığımızı burada fezlekeye yazmış. Ya savcılar birçoğu Türkçeyi bilmiyor. Ben Kürdüm bundan çok daha iyi Türkçe biliyorum, Türkçe yazabiliyorum. Birçok fezleke ve iddianame Türkçe katliamı olarak da ifade edilebilir aynı zamanda. Savcı burada bizim mi slogan attığımızı dile getiriyor, bizi bununla suçluyor mu? Giriş kısmında ben ve İdris Baluken için de aynen şöyle yazmış: “Yaklaşık bin kişilik bir kitle ile birlikte PKK/KCK terör örgütü ve Abdullah Öcalan lehine slogan attıkları ve konuşma tutanakları ile tespit edildiği…” O nedenle fezlekede iki suçlama var. PKK ve Abdullah Öcalan lehine slogan atmışız ve Kürdistan ve gerilla sözcüklerini kullanmak suretiyle de “terör örgütü propagandası” yapmışız. Fezleke bu şekilde düzenlenmiş.
ONLAR BİRBİRLERİNİ TANIYOR: Şu anda kendisi de suçlanan savcı, yine o dönem açlık grevlerinin devam ettiği bir dönemde İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşmeler olsun, barış olsun akan kan dursun diye kampanyanın yürütüldüğü bir dönemde, dün Batman’la ilgili okuduğum fezlekede Cemaatten, FETÖ’den tutuklu savcı nasıl ki rahatsız olmuşsa, Bingöl’deki savcı da aynı şekilde rahatsız olmuş. İlginçtir o dönem bütün bu fezlekelerimizi hazırlayan savcılar sonradan tutuklanarak açığa alındılar. Bu bir tesadüf değil. Çünkü emniyetteki Cemaat bağlantılı güvenlik personeli adliyelerde de kendileri ile bağlantılı savcı ve hakimlerle çalışırlardı. Örgütsel bir yapıya mensup oldukları için birbirlerini tanırlar kimin hangi kararları alacağını bilirler. Arama kararı mı lazım dinleme kararı mı lazım sahte delil üretilmesi mi lazım. Onlar birbirlerini bilirler tanırlar. Böyle çalışırlar.
CEMAAT YILDIRIM’I SEVİYOR: Benden haz etmediklerini anlayabiliyorduk. Cemaat örneğin bizi sevmiyordu. Ama kimi seviyordu? Mesela Binali Yıldırım’ı çok seviyordu. Dün hakkımda iftira atan Binali Yıldırım’ı mesela çok seviyorlardı. Benim masum insanların ölümüne sebebiyet vermekten tutuklu olduğumu söyleyecek kadar şirazesinden çıkmış, yargısal süreç daha devam ederken iftira atan siyasetçileri çok seviyordu mesela Cemaat. Ben o dönemde ne demişim tekrar hatırlatayım. Çünkü aynı Cemaat savcısı bakın, Batman’daki Cemaat savcısı da ile Bingöl’deki Cemaat savcısı benzer içerikli fezlekeler hazırlamışlar. Yine fezlekenin içeriğini, konuşmamın içeriğini yazmamışlar. Çarpıtma, kumpas kopyala yapıştır yöntemi ile cemaatin sıkça kullandığı teknik ile bir fezlekeleri hazırlamışlar. Neymiş bakalım. Daha önceki konuşmaları okumuştum. Bir daha okumak istiyorum. Yıl 2012. Bana masum insanların ölümüne sebebiyet veren kişi diye hitap eden Binali Yıldırım’a bunu söylüyorum.
KARARINIZIN SİYASİ OLACAĞI KESİNLEŞTİ: Evet AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik eleştirilerim, AKP’ye yönelik benim ve partimin muhalif tutumu. Bunların hepsi de siyasi operasyon çekilmesinin nedenleridir. Ama asıl süreci başlatan, bize yönelik siyasi operasyon sürecini başlatan, Cemaate dönük eleştiri ve tespitlerimizdir. AİHM’de, zaten vereceğiniz bütün kararların siyasi olduğu tescillendi. Önümüzdeki Eylül ayında da yapılacak duruşma sonrası muhtemelen birkaç ay içerisinde de çok daha ağır ihlal kararları ile mahkemenizin daha ilk günden beri aldığı bütün kararların nasıl vahim bir raddeye vardığını tartışacağız, göreceğiz. Anlatmak istediğim mevzu şu; bunları konuşuyor olmamız savunma hakkının ihlal edilmediği anlamına gelmiyor. Çünkü yargılama dışarıda yapılıyor. Dün canlı yayında onlarca mikrofonun önünde bütün Türkiye’nin dikkatle izlediği bir İstanbul seçiminin adayı, AKP’nin adayı benimle ilgili hüküm kurdu ve ben cevap veremiyorum. Dışarıda olsam cevabımı verirdim, savunmanın parçası budur.
SUÇ OLSA YILDIRIM YANIMDA OLMALI: Binali Bey’in gelip burada duruşmamı izlemesini isterim, meclis başkanlığımızı yaptı. Gelseydi bir duruşmamızı izleseydi baksaydı, neden suçlanıyoruz, ne ile yargılanıyorum? Eğer ki benim söylediklerim suç olsaydı şu anda ikimiz yan yana salon sandalyesinde olmalıydık. Bakın birazdan okuyacağım, Kürdistan dediğim için yargılanıyorum şu anda. Tesadüf ki bak bugün bu fezlekeden yargılanıyorum. Hakkımdaki suçlamalar gerçekten suçsa Binali Bey ile ikimizin aynı sanık sandalyesinde oturmamız lazım. Senin geçen hafta oy uğruna Diyarbakır’da kullandığın Kürdistan kavramını ben 7 yıl öncesinde kullandığım için bak bugün yargılanıyorum. Terörist diye yargılanıyorum. Terör propagandası yaptım diye yargılanıyorum. Bunları kamuoyunun gözünden kaçırıyorsunuz, doğru. Öbür taraftan da kaçırdıklarınızın haddi hesabı yok, mal varlıklarınızın haddi hesabı yok. Dün anlatmıştım. Bu halkın yoksulu, fukarası acısını çeksin bedelini ödesin, onların çocuklarını görüyorsunuz söylememe gerek yok. Aile meseleleri benim ilgi alanım değil fakat kamuyu ilgilendiren mevzular da var. Akılları fikirleri rantı paylaşmak üzeredir. Kendisi davamı etkilemek için yaptığı açıklamada şunu söylüyor; ‘Efendim Demirtaş işte biz seçimde şuna destek veriyoruz o da seçimden sonra bizi görsün diyor. Biz de payımızı isteriz’ demiş oluyor.
BENİM ÇIKARIM NE OLACAK? Çünkü kafaları hep böyle çalışıyor. Yurttaşlarımız için, toplumun geneli için, her bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının iyiliği için, bir şey isteyebileceğimiz hiç akıllarına gelmiyor. Çünkü onların kafası siyasette paylaşmak üzerinedir, rantı paylaşmak. Biri bir yere destek veriyorsa demek ki ekonomik çıkarı var, nakdi bir çıkarı var diye düşünüyorlar. Kafa başka türlü çalışmıyor. Bakın yaptığı açıklamada ‘HDP olarak biz de payımızı isteriz diyor’ diyor. Dervişin fikri neyse zikri de odur işte. Bunlar budur. Samimiyetle söylüyorum kafaları öyle çalışıyor. Çünkü günahını isteseniz bunlar günahını bedavaya size vermez. Benim çıkarım ne olacak diye düşünür. Desen ki Binali Bey hele günahlarını ver diyecek ki bundan benim çıkarım ne olacak? Benim payım ne? Ne kadar, yüzde kaç vereceksiniz bana? Kafaları bu. Ve bu adamlar üç yıldır bizi içeri attılar, yargılatıyorlar. Beni üzen şey bu yani. Üç yıldır ekran ekran dolaşıp bize hakaret ediyorlar, bizde burada duruşmalardan, hapishaneden cevap vermeye çalışıyoruz. Yine de boyun eğmiyorum, eğmeyeceğim. Hiçbir arkadaşım da içerideki dışarıdaki. Şahit olmayacaksınız. Biz ilkeli, ahlaklı, dürüst siyasetçileriz. Boyun eğmedik eğmeyeceğiz.
BÖYLE FEZLEKE OLMAZ: Destek vermedik diye AKP’ye bin yıl ceza verdirmek için uğraşacaksanız, baş göz üstüne. Şeref duyarız, bu bizim şeref madalyamız. Yeter ki arkamızdan kimse bize soyguncu, yalancı, talancı, hırsız demesin. Milletin, devletin kasasını soydu demesin. Yeter ki bizim arkamızdan kimse bunlar haysiyetsiz demesin, ilkesiz demesin. Biz bedel ödedik ödemeye devam edeceğiz. Ve Türkiye toplumunun tamamına kazandıracağımıza, demokrasiyi barışı getirerek kazandıracağımıza da yürekten inanıyoruz. Şimdi fezlekeyle bağlantı kurayım bu söylediklerimin müsaadenizle. Çözüm tutanağını okuyalım, ne demişim Bingöl mitinginde, nasıl terör propagandası yapmışım. Çünkü Cemaatten tutuklu savcı iki kelime üzerinde durmuş, konuşma içeriğini yazmamış fezlekeye. Çünkü en nihayetinde bir konuşmanın propaganda veya suç unsuru taşıyıp taşımadığını tespit etmek için biliyorsunuz AYM, Yargıtay, AİHM, onlarca içtihatlı kararı var. Konuşma bütünlüklü olarak değerlendirilir, konuşma bütünlüklü olarak değerlendirildikten sonra bir değerlendirme yapılır ve suç unsuru taşıyıp taşımadığına bakılır. O nedenle fezlekenin kendisi zaten aleni bir şekilde adil soruşturma ilkesine aykırıdır. Böyle fezleke olmaz.
GERİLLA DEMİŞİM: Kürdistan ve gerilla demişim. Tek başına bunlar terörü övmek veya şiddeti övmek için yeterlidir denmiş. Mesela bu fezlekeden yola çıksak, konuşmamıza hiç bakmasak. Ben yine demişimdir ki mesela ‘Kahrolsun Kürdistan’. Nerden bileceğiz ne dediğimi. Konuşmanın içeriği yok. Fezlekede yok. İki kelimeyi kullanmış olmak bu ülkede bir parlamenterin bir siyasetçinin sanık olması için yeterlidir. Dehşet bir şey, korkunç bir şey. Savcılar bunu nasıl yapabiliyor? Mahkemeler bu iddianameleri nasıl kabul edebiliyor? Bu kadar Yargıtay kararı, Anayasa Mahkemesinin, AİHM kararı dururken bunlar yokmuş gibi nasıl davranabilirler? Dehşet bir şey yani bunun savunmasını yapmak zorunda kalmak bile benim için zuldür zul. Hakarettir. Başka bir şey değil. Savunma yapıp da nefesini tüketeceksin diyeceksiniz ama hazırlanmış bu fezlekeler bunlarla suçlanıyorum. Bu iddianameyle tutukluyum, tabii ki konuşacağım bunlarla ilgili.
KÜRDİSTAN’I BİR DAHA ANLATACAK DEĞİLİM: Kürdistan dediğim zaman nasıl oluyor da terör propagandası yapmış oluyorum ve şunu söylüyor ‘terör örgütünün amaçları doğrultusunda hareket ettiği”. Yani şunu demek istiyor; PKK 1970’lerin sonunda falan kuruluyor. 47 yıldır Türkiye’de şiddet kullanan, silah kullanan bir örgüt olarak faaliyet yürütmüştür. Çünkü Kürdistan kavramını bu örgütle bağdaştırıyorsa savcı, 1970 öncesi yani PKK daha kurulmadan önce Kürdistan diye bir kavramın olmaması gerekiyor. Kürdistan kavramını PKK’nin icat etmiş olması lazım ki biz de Kürdistan demekle, sırf bunu demekle PKK’nin icat ettiği ve kafamıza yerleştirdiği bir kavramı veya olguyu subliminal mesaj olarak da olsa kamuoyuna vermiş olalım. Mevzu bu olmalı değil mi? Yani burada ben şimdi Kürdistan’ı bir daha anlatacak değilim. Daha önce bir duruşmalarda da ifade ettim.
RUMELİ OLUYOR DA KÜRTELİ NEDEN OLMUYOR? Yine daha önce de belirttim; Rumeli dediğiniz zaman neresi anlaşılıyor, Trakya bölgesi. Rumların devleti olarak mı ifade ediliyor? Rumlar ayrı bir devlet kursun ve orası da Rumeli olsun mu demiş oluyorsunuz? Rumeli oluyor da Kürteli niye olmuyor? Bunu söyleyince niye tüyleri diken diken oluyor birilerinin. Hani eşit yurttaştık? Hani burası bizim anavatanımızdı? Evet, biz öyle görüyoruz. Kürdistan’ı icat eden PKK midir ki biz Kürdistan deyince otomatik olarak terör propagandası yapmış oluyoruz. Kürdistan demenin neresi şiddet övgüsü, Kürdistan demenin neresi terör övgüsü, teröre teşviktir? Bu nasıl bir aymazlık? Savcı nasıl böyle bir haberi fezleke yapar. Bizim binlerce yıllık toprağımız, anavatanımız, doğup büyüdüğümüz, ninnileriyle, türküleriyle, şiirleriyle kendi benliğimizi bulduğumuz bir kavramı terörle nasıl bağdaştırır?
KURAN’IN HANGİ YERİNDE TEK MİLLET YAZIYOR? Hangi kitabın, Kuran’ın hangi yerinde tek millet tek dil yazıyor. Hz. Peygamberimiz hangi hadisinde tek millet, tek dil demiş. Peki bu söylerken söylerken siz muhafazakarlar dindarlar olarak sormuyor musunuz yav bizim kutsal kitabımızda tek dil demiyor. Allah demiş ki ben sizi kavim kavim yarattIm. Irk ırk yarattım. Birbirinizi tanıyasınız diye… Bu adam habire bizi tekleştirmeye çalışıyor. Bu nasıl bir dindarlıktır? Bu nasıl Kuran Allah inancıdır? Bu nasıl iman inancıdır? Ey AKP’deki Kürtler, genel başkanınıza sormayacak mısınız? Kitapta böyle yazmıyor, Allah böyle söylememiş, sen Allah’ın emirlerini çiğniyorsun, sen niye bizi tekleştirmeye çalışıyorsun. “İlle de tek olacaksınız, Türk olacaksınız”, mecbur muyuz kardeşim. Biz doğarken Allah bizi yaratırken seçimlik mi yarattı? Olduğumuz gibi yarattı. Anamızdan Kürt doğmuşuz, Zaza doğmuşuz. Allah seçimlik yapmamış sen niye seçimlik yapıyorsun sormayacak mısız? Bizim seçme şansımız var mı? Dilimizi, milletimizi, ırkımızı seçme şansımız var mı?
GERİLLA DEYİNCE OTOMATİK OLARAK DESTEKÇİSİ OLMUYORSUNUZ: Gerilla kavramını kullandığınızda otomatik olarak onun yanındayım, destekçisiyim demiş olmuyorsunuz. Evrensel bir kavramı silahı kullanma biçimi itibariyle kategorize etmiş oluyorsunuz. Düzensiz silahlı gruplar demektir. Savcı niye bunu terör propagandası olarak değerlendiriyor. Bu kavramı savcı beğenmeyebilir, o onun takdiridir. Ama bana suçlama olarak yöneltemez. Ben eğer kavramı şöyle kullansam: “Gerillanın silahlı eylemi yerindedir, doğrudur” desem evet burada şiddeti terörü övmüş diyebilir savcı bana. Fakat nerede kullanmışım; “Askerin anası da, polisin anası da, gerillanın anası da ağlamasın. Gerillanın cenazesine işkence yapılmasın, cesetleri işkence yapılmış halde ailelerine teslim edilmesin” derken gerilla kavramını kullanmışım. Burada nerede şiddet övgüsü var. Gerillanın anası ağlamasın demenin neresi terör propagandası? Dağa çıkmış Kürt gencinin anası da mı terörist? Zaten öyle görüyor bazı güvenlik personelleri, hükümet dahi öyle görüyor. Ben öyle görmüyorum. Onun anası babası da anadır babadır.
Demirtaş’ın savunmasının ardından mütalaasını açıklayan duruşma savcısı, delil durumu ve Demirtaş’ın henüz savunmasını tamamlamamış olması gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar verilmesini talep etti.
Kararını açıklayan mahkeme heyeti, 15 ve 19’uncu fezlekeler hakkında ek bilirkişi raporu alınması talebinin kabulüne ve Demirtaş’ın tutukluluk halinin devamına karar verdi.
Bir sonraki duruşma 16 ve 17 Temmuz’da görülecek. (DUVAR)