Çözüm sürecinin önde gelen siyasetçisi Sırrı Süreyya Önder kendisine verilen 3 yıl 6 aylık ceza nedeniyle halen cezaevinde bulunuyor. Önder cezaevine girdikten sonra verdiği ilk röportajında Gazete Duvar'a içerideki yaşamını, Kürt sorunu konusunda bundan sonrasına ilişkin görüşlerini ve yaklaşan yerel seçimlere ilişkin değerlendirmelerini anlattı.
HDP’nin önceki dönem Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, cezaevinden sorularımızı yanıtladı. 6 Aralık 2018 tarihinden beri Kandıra F Tipi Cezaevi’nde tutulan Önder, milletvekiliği döneminde ‘çözüm süreci’nin başladığı dönemde İmralı heyeti içerisinde yer aldı. Çözüm süreci devam ederken İstanbul Newroz’unda HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la birlikte yaptığı konuşmalardan dolayı Önder ve Demirtaş’a verilen hapis cezaları ‘çözüm sürecinin cezalandırıldığı’ tartışmasını da gündeme getirmişti.
2014 yerel seçimlerinde HDP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı da olan Önder’le yaklaşan yerel seçimler, Kürt sorunu, açlık grevleri ve cezaevindeki durumu hakkında söyleşi yapabilmek için bir ay önce sorularımızı gönderdik. Fakat sorular cezaevi yönetimi tarafından kendisine iletilmedi. İkinci kez gönderdiğimizde Önder’e ulaştı ve yanıtlarını postaya verdi fakat yanıtlar yeniden cezaevine teslim edildi. Ancak daha sonra kendisinin itirazı üzerine ve cezaevi idaresinin izniyle iletilen yanıtları yayınlıyoruz.
Cezaevinde bir gününüz nasıl geçiyor?
Günü dörde bölmüş durumdayım. 6 saat uyku, 6 saat okuma, 6 saat volta, tefekkür, 6 saat da yazma… Bazen bu fasıllardan birinin hakkı ötekine geçtiğinde hemencecik af ilan ediyorum. Çok sayıda mektup, kart ve kitap geliyor. Gönderen herkese hem şükran borcum var hem de özrüm… Bir çoğunu cevaplayamıyorum. Beni bağışlamalarını diliyorum tümünü arşivliyorum. Elimdeki çalışma bitince daha rahat cevaplayacağım. Birkaç kez TV izlemeye teşebbüs ettim. Lümpenlik ve vasıfsızlığın türlü versiyonlarını görünce vazgeçtim. Sadece sabahları Halk TV’de Ayşenur Arslan’ı izliyorum. Bu bana kafi geliyor. Onun dışında ara sıra bağlamayla halleşip her gün bed sesimle 1-2 türkü havalandırıyorum.
‘YENİ DÖNEMİN ANASI 12 EYLÜLDÜR’
12 Eylül döneminde de cezaevine girmiştiniz… O günden bugüne ‘içeride’ bir değişiklik var mı?
Hak arayanlar, yok sayılanlar, barış isteyenler ‘başka bir dünya mümkün diyenler’, sosyalistler ve Kürtler bizim zindanlarımızın demirbaşları olmuştur. Konjöktürel olarak araya birileri girip çıksa da bu olgu pek değişmez. Ben 12 Eylül zindanlarında da eğleştim. Bu ülkede cezaevleri iktidarlardan bağımsız bir kurumsallaşmayla ve yazılı yazısız prensiplerle şekillendirilmiştir. Tarih içinden baktığımızda ‘Hayata Dönüş’ operasyonu F tiplerine geçilmesi vb. zulümler, her iktidarın bir öncekinden daha büyük bir heveskârlıkla devralıp yürüttüğü ve üstelik her gelenin daha büyük şevkle yürüttüğü işlerdir.
Tarihsellik bakımından yeni dönemin anası 12 Eylül’dür. Bu bakımdan ‘O zaman şöyleydi, şimdi böyle’ belirlemeleri beyhudedir. Bu böyle olduğu için halkın idrakinde buralar bir ‘ıslah ve ceza’ kurumu olarak asla görülmez. Bu millet cezaevine çok kutsallık atfetmiştir. Hz. Yusuf makamı, Taş Medrese, zindan vb. İmrenilecek bir yer olmaması gereken yere bir paye ve rütbe verilmişse eğer halk irfanındaki ‘adaletsizlik’ kanaatinin büyük payı vardır.
Şimdiye kadar görüşünüze kimler geldi? Sizin gelmesini beklediğiniz bir isim var mı?
Şimdiye kadar görüşüme izin alabilen HDP ve CHP’li vekiller geldiler. DİSK’ten Kani Beko ve Süleyman Çelebi başkanlar geldi. Birçok aydın ve sanatçı da görüşemediler ama cezaevi önüne kadar gelip duyarlılık ve dayanışma mesajlarını ilettiler. Hepsine, gelemeyenler dahil teşekkür ederim.
‘İMRALI’YA NE KADAR ERKEN GİDERLERSE BARIŞA O KADAR ERKEN HİZMET EDERLER’
İktidar kanadından birileri sizi ziyaret etti mi, kimin sizi ziyaret etmesini istersiniz… Neden?
İktidar kanadından tabii ki kimse gelmedi. Niye gelsinler? Ya da ne yüzle gelsinler. Hem gelinecek kişi ben değilim. İmralı’dır. Oraya ne kadar erken giderlerse ülkenin ve bölgenin barışına o kadar erken hizmet etmiş olurlar. Sonsuza kadar sürmüş hiçbir savaş yoktur. En kötü müzakere bile savaşın her türlüsünden daha iyidir ve daha insanidir. Diyalog maliyetsiz ve sonsuz bir cephanedir.
‘DEMLİ BİR ÇAY VE ACILI BİR MENEMEN…’
Cezaevinden çıktığınızda yapmak istediğiniz ilk şey ne olur? 24 Haziran seçimleri sonrasında sanat çalışmalarınıza döneceğinizi açıklamıştınız, bu kararınız devam ediyor mu yoksa sizi yeniden siyasette görecek miyiz?
Çıktığımda yapmak istediğim ilk şey demli bir çayın refakat ettiği acılı bir menemen. Hepsi bu kadar. Sonrası hayat, sanat ve siyaset birbirinden ayrı şeyler değildir. Ama vekillik defterimi zaten kapamıştım. Kalan ömrümü yazı ve film çalışmalarına tahsis edeceğim. Kısmet…
‘ALPER TAŞ’A BAŞARILAR, ERDEM GÜL’E SELAMLAR, ADIYAMAN’A FARUK ÜNSAL YAKIŞIR’
2014 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olmuş bir siyasetçi olarak 31 Mart için aday olan isimler için ne dersiniz?
O geceyi televizyondan izliyor olacağım. Kayyumlu belediyelerin sonuçlarından başkası ilgimi çekmiyor. Alper Taş kardeşimin çalışmalarında başarılar diliyorum. Aday gösterilmeyince köpüren ve yeni parti keşfedenlere sesli gülüyorum. Erdem Gül’e de baki selamlar. İnsan hakları mücadelesi ve hak dendiğinde Faruk Ünsal’ı da anmam bir borçtur. Memleketim Adıyaman’a çok yakışacağını biliyorum.
‘NE VASIFLARI NE CESARETLERİ YETTİ’
Dolmabahçe mutabakatında sizinle aynı fotoğraf karesinde yer alan iktidar kanadındaki isimlere mesajınız var mı?
Onlar bu ülkenin yarınlarında onurlu bir çerçeve şansı yakalamışlardı. Değerlendiremediler. Ne vasıfları ne de cesaretleri buna yetmedi. Tarih yaptıklarımız ve yapmadıklarımızı kendi süzgecinden geçirdiğinde üstte kalanlardan olmayacaklar.
‘LEYLA GÜVEN VE ARKADAŞLARIMIZIN TALEBİ BİR BAŞLANGIÇ OLABİLİR’
Kürt sorunu konusunda bundan sonrası ile ilgili bir öngörünüz var mı?
Bundan sonrası için yapılması gereken toplumsal barış talebini demokrasi ve adalet bağlamında yeniden gündemleştirmektir. Leyla Güven ve diğer arkadaşlarımızın talebi bir başlangıç noktası olabilmelidir. İktidarın gerek ülkeye gerekse de bölgeye dair bütün önerme ve politikalarına baktığımızda zamana mukavemetinin olmadığı görülmektedir. Artık bırak orta ya da kısa vadeyi, saatler içinde mülga olan yaklaşımların Türkiye halklarına vereceği bir hayır ve bereket yoktur.
Bütün bu hamaset sığınağı bitip de günün sonuna geldiğimizde gittikçe yoksullaşan, nefret bölüklerine hapsolan bir ülke gerçeği kabul edilemez. Kendimizi da katarak söylüyorum geri dönülmez ve onulmaz bir noktaya gelmeden diyalog zeminine ve demokratik barışçıl çözüm düzlemine dönmek borcumuzdur. / DUVAR