Hayatımızın en güzel ve en değerli parçası…
Geleceğimiz, umudumuz, hayallerimiz…
Kendimizden daha başarılı, daha mutlu, daha iyi olmasını istediğimiz tek varlığımız.
Onların mutlu, başarılı ve sağlıklı olması, zarar görmemesi için var gücümüzle çalışıyoruz.
Ne var ki çocuklarımız hiç olmadığı kadar sosyal, psikolojik ve fiziksel tehdit altında. Etraflarındaki onlarca unsur, olmasını istediklerimizin karşısına adeta birer tehdit olarak çıkıyor. Bu yüzden çocuklarımıza karşı sorumluluklarımız, görevlerimiz ve risklerimiz her zamankinden daha fazla.
O halde ne yapmamız ve ne yapmamamız gerekir?
Kısaca bu sorunun yanıtını aramaya çalışalım.
Her şeyden önce çocuklarımızı iyi ve doğru tanımamız lazım. Neyi yapabileceklerini, hassasiyetlerini, duygusal ve bilişsel durumlarını doğru bilmemiz lazım. Ayrıca sosyal çevrelerinde kimlerin olduğunu, kimlerle neyi paylaştığını bilmemiz gerekir.
İkinci olarak, çocuklarınızla arkadaş olmayın!
Bu, neredeyse ebeveynlerin büyük kısmının düştüğü hata.Çocuklarımızın anneye, babaya, abiye, ablaya, kardeşe, teyzeye, amcaya ihtiyacı var, arkadaşa değil. Çünkü hepsi dışa dönük dönemlerini yaşıyor ve hepsinin onlarca arkadaşı var. Rol çatışması yaşayan çocuk-genç, bir süre sonra sizi dinlememeye başlar ve dediklerinizi dikkate almaz.
Üçüncü olarak, çocuklarınızı sevmeniz, onun mutlu olmasını istemeniz, onun serbest olması anlamına gelmez.
Çocuklarımızı tamamen başıboş bırakmamız, onlara yapacağımız en büyük kötülüktür. Dolayısıyla onlara bir takım prensipler bırakmamız lazım. Örneğin, hangi saatte evde olması, geciktiğinde haber vermesi gerektiğini bilmesi lazım.
Bir diğer durum…
Genç ve ergen olmak, hatalarını ve yanlışlarını meşrulaştırmaz. Bu mantığın arkasına sığınmamaları gerektiğini öğretmemiz lazım.Onun da doğruları ve yanlışları bilebileceğini, ayrıt edebileceğini ama bunun da sorumluluğunun olduğunu bilmeleri gerekir.
Hataları ve yanlışları karşısında soğukkanlı, yapıcı ve umut verici olmamız lazım.
Yıkmadan, incitmeden, kırmadan onlarla konuşmalı, cesaret ve güven vererek problemleri karşısında durmamız lazım. Unutmayalım ki, ne kadar katı kuralcı olursak, onları o kadar kendimizden uzaklaştırmış oluruz. Bu yüzden kurallardan çok prensiplerle hareket etmeliyiz. Hatta bu prensipleri birlikte oluşturabiliriz.
Ayrıca sosyal medya, televizyon, telefon ve internet konusunda onları bilinçlendirmeliyiz. Ne zaman neyi nasıl kullanmaları gerektiğini, hangi ölçülerde kullanabileceklerini belirlememiz lazım.
Kötü örnek olabilecek tehditlerden uzak durmaları gerektiğini öğretmeliyiz.
Uyuşturucu maddelerin, ilkokul sıralarına kadar girdiğini unutmayalım.
Şeker, şekerleme, emojivs şeklinde uyuşturucu maddelerle çocukları kandırmaya çalıştıklarını unutmayalım. Cinsel istismar, darp gibi çetelerin kol gezdiğini unutmayalım.
Bu ve benzeri konularda çocuklarımızı bilinçlendirmek, en temel görevlerimizden biri.
İşin özü…
Gözümüz çocuklarımızın üzerinde olacak, gelişimlerini adım adım kontrol etmeliyiz ama hayatlarına, güvenleri kırılacak kadar müdahale etmememiz lazım.
Umudu, yaşam sevdasını, hayali, mücadele azmini, zafer lezzetini ve sorumluluk duygusunu onlara aşılamamız lazım.
Bu ince çizgileri ayarlamak zor ama anne baba olmak, bu ince çizgileri ayarlayabilmektir aslında…
Lokman TEKİN / YAZDI