Sanatçı Diljen Roni'nin yeni albüm Xewna Derew müzikseverlerle buluştu. Roni, "Kürtçe şarkıların üzerine Türkçe sözler yazıldı, Kürtçe olan şarkılar esasında Türkçeymiş gibi dinletildi. İzzet Altınmeşeler, İbrahim Tatlısesler böyle tanındı, meşhur oldu. Aslına bakarsanız hala dinleyicisine tam anlamıyla ulaşamamış bir hazineye sahibiz" dedi.
Müzisyen Diljen Ronî yeni albümü Xewna Derew (Yalan Rüya) ile müzikseverlerle buluştu. Albümdeki 9 şarkının 5’inin sözlerini, 7’sinin bestesini yapan Diljen Ronî albümde Koma Wetan’dan Kerem Gerdenzerî’nin Sînê şarkısını yorumladı. Ayrıca Hozan Dilgeş’in müziğini yaptığı Cigerxwîn’in şiiri olan “Ez û Yar” (Ben ve Yar) adlı eserini yeniden seslendirdi.
Diljen Roni ile Kom Müzik etiketiyle müzikseverlerle buluşan Xewna Derew’i konuştuk.
Sizi tanıyarak başlayalım. Bir yandan tıp hekimliği yapıyor bir yandan da müzik kariyerinize devam ediyorsunuz. Hekimliğinizin müziğinize ne gibi etkileri oldu?
1981 doğumluyum. Söylediğiniz gibi doktorum. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde tıp okudum. Müziğe ortaokul/ lise yıllarında başladım ve üniversite okurken bunu geliştirme fırsatım oldu. Üniversite yılları boyunca çeşitli etkinliklerde sahne aldım ve enstrüman eğitimim devam etti. Mezun olduktan sonra uzunca süre Cizre’de doktorluk hizmeti verdim. Mesleğimin bana şöyle bir faydası oldu: İnsandan kopuk yaşamıyorum. Her kesimden, çok farklı insanlarla karşı karşıya geliyorum. Doktorluk, insana tabularını yıktıran bir meslek. Tüm inançlar, sınıf farklılıkları, ideolojiler… söz konusu sağlık olduğunda geri planda kalıyor. Çokça trajik durumun yanında komik durumlara da şahit oluyorsunuz. Her gün insan hikayelerinden beslenme şansınız oluyor.
Müziğinizde Kürtçe sözler ve geleneksel ezgiler yer alırken, müziğinizi batı enstrümanları ile zenginleştiriyorsunuz. Bu iki farklı kültürün sanat ekseninde bir araya gelmesine dair ne söylemek istersiniz?
Kültürel anlamda gelenekten tamamen kopulmaması gerektiğine inanan biriyim. Batı enstrümanlarıyla geleneksel müzik yapmanın yanı sıra modern şarkılar da yapıyorum. Zaten müziğimi pop/rock tarzda tanımlayabilirim. Ama albümlerimde geleneksel şarkılara da yer veriyorum.
‘DİNLEYİCİSİNE ULAŞMAMIŞ BİR HAZİNEYE SAHİBİZ’
Son albümünüzde çok bilindik bir eser olan Sine’yi yeniden yorumladınız. Gelenek ile çağdaş dönemler arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?
Yasaklı dönemler sebebiyle bizde sözlü gelenekten kalma pek çok eser mevcut. Bunların birçoğunun söz yazarı, bestecisi belli değil; anonimleşmiş. Birçoğu da sahibi belli geleneksel eserler. Bugün de durum pek farklı değil ama o günlerde de eserler, özgür bir kültürel ortamda yayılma şansı bulamadı maalesef. Gizli gizli, kısık sesle dinlenmek zorunda kaldı birçoğu. Türkçe eserlerin yayılma şansı bizimkilerde yoktu. Kürtçe şarkıların üzerine Türkçe sözler yazıldı, Kürtçe olan şarkılar esasında Türkçeymiş gibi dinletildi. İzzet Altınmeşeler, İbrahim Tatlısesler böyle tanındı, meşhur oldu. Aslına bakarsanız hala dinleyicisine tam anlamıyla ulaşamamış bir hazineye sahibiz.
Pek çok sanatçı hala bu hazineden yararlanıyor. Yeni bir şey üretilmiyor diye zaman zaman eleştirsek de bu hazinenin de artık gün yüzüne çıkması gerekir. Elbette ki tamamen buraya yönelip hiçbir şey üretmeden sanatçı olalım demiyorum ama bunlar kültürel mirasımız ve halkına ulaşmalı diye düşünüyorum. Kendi şarkılarımızın yanında geleneğe de yer verilmesi gerektiği inancındayım.Ben de albümlerimde kendi modern tarzdaki şarkılarımın yanısıra geleneksel parçalarımıza yer verdim. Dediğim gibi, bu bir miras ve yeni kuşaklara da aktarılmalı.
Sine’ye gelince; Sine eski bir şarkı olmasına rağmen sözlerindeki ‘geleneksel doku’ aslında müziğinde yok. Şarkının bestelendiği tarihe bakacak olursak günün koşullarına göre son derece modern bir alt yapıya sahip. Hatta şu anda bile öyle. Kerem Gerdenzeri’nin modern bestesini biraz kendi tarzımı da katarak yeniden yorumladım. Benim çok sevdiğim, dinlemekten ve söylemekten çok zevk aldığım bir şarkıydı zaten. Bu zevki dinleyicilerimle de paylaşmak istedim. Doğrusu çok güzel geri dönüşler aldım.
‘EN BÜYÜK PROBLEM YASAKÇI ZİHNİYETİN EGEMENLİĞİNİ KORUMASI’
Türkiye’de Kürtçe müzik yapmanın zorlukları nelerdir? Müziğinizi üretme ve dinleyiciyle buluşturma noktasında neler yaşadınız?
Kürtçe müzik için en önemli problem, yasakçı bir geçmişten geliyor olması ve maalesef ki bu zihniyetin hala egemenliğini koruması. Bir de bizim insanımız o kadar çok acıyla karşı karşıya kalıyor ki sanatla uğraşmak, sanata zaman ayırmak neredeyse lüks haline geliyor. Hep bir dayatma ve daraltma çemberinde. Böyle bir ortamda normal olarak ona çok tanıdık gelen, ona kendi yaşamını, geleneğini, kültürünü anlatan geleneksel şarkılara sarılıyorlar daha çok. Bu hep böyledir zaten, yaşadığı alanın gerçeğinden kopamayan, bunun için fırsat verilmeyen insan hep kendisine, bildiğine sarılır.
Yeni sanatçıların çoğu, ben de dahil, modern tarzda şarkılar yapıyoruz. Bunun kitleler tarafından duyulması, alışılması, sevilmesi elbette zaman alacak. Caz, rock, pop müzik yapan sanatçılar olarak biraz sabırlı olmamız gerekiyor. Çünkü ortada görmezden gelemeyeceğimiz gerçekler var.
Kürt sanatçılar için sanatçı olmak bir mücadele alanı. Türkçe şarkı yapanlardan daha sıkıntılı bir ortamdayız ve kısıtlı imkanlara sahibiz. Dediğim gibi, aslında problem çok ama sanat da bizler için var oluş sebebi.
‘MÜZİK KÜLTÜRÜN TAŞIYICI KOLONU GİBİ…’
Müziğin, kültürel hafızada önemli bir yeri var. Bu konuda ne söylemek istersiniz? Sizin için ne denli etkili?
Aslında söylediğimiz her şeyin birbiriyle bağlantısı var. Müzik, kültürün taşıyıcı kolonu gibi… Masallarınızı, atasözlerinizi, geleneklerinizi, inançlarınızı yani sahip olduğunuz, size özgü olan her şeyi melodiye dökme şansınız var. Ve müzik, dilden dile, kulaktan kulağa çok kolayca taşınan bir sanat dalı.
Mesela bugün oturup eski şarkıları dinleyin, o şarkıların ortaya çıktığı tarihteki kültürel ortamı hemen çözersiniz. Aşka bakışları nasıl, töreler hayatın içinde ne kadar etkili, ilişkilerin bitmesinde neler rol oynuyor, kimlere isyan edilmiş, kimler düşman olarak algılanmış, halk zengin mi fakir mi, isyanlar, ezilmişlikler… Hemen her şeye dair bilgi ve fikir sahibi olacağımız şarkılar vardır. Öte yandan dildeki değişimi (gelişmeyi veya gerilemeyi) görürsünüz. Hakim tarz ile o kültürün müziğe bakışını algılarsınız. Mesela bir düşünelim; arabeskin, halk müziğinin veya dengbejlerin çok zengin, refah içinde, özgür yaşayan bir toplumdan çıkmış olması mümkün müdür? Değildir… İnsan, yaşadıklarını ürettiklerine döker çünkü. Özetle; müziğin, sanatın ve kültürün önemli bir parçası olduğunu; hatta kültürel anlamda taşıyıcı kolon olduğunu düşünüyorum.
Kürtçe müzik, sözlü gelenek üzerine ciddi bir birikime sahip. Günümüzün Kürtçe sanat yapan sanatçıları sizce bu birikimden yararlanabiliyor mu?
Doğrusu eski/yeni tüm sanatçılar bu birikimden yararlanıyor. Ama az, ama çok. Bazıları çıkıp hiçbir değişiklik yapmadan, bir yenilik katmadan alıp okuyor; bazıları da kendi yorumunu, kendi tarzını katıyor. Bunların hiçbirine karşı değilim, hatta başta da söylediğim gibi gelenekten yararlanılması gerektiği kanaatindeyim. Ancak, şuna karşı olduğumu söyleyebilirim; sanatçı olma iddiasındakilerin yaratıcı olması gerektiğine inanıyorum. Yani geleneksel bir hazinemiz var, nasılsa bunun da sonu gelmez diye tüm eski şarkıları alıp söyleyerek kolaycılığa kaçıldığını düşünüyorum. Zaten bu, insanı sanatçı değil ‘icra eden kişi’ yapar. Bu nedenle ‘üretim+tüketim’ diyorum.
Xewna Derew’den beklentileriniz nelerdir?
Gönül ister ki herkesin beğenisini kazansın. Çünkü iyi bir iş çıkardığımıza inancım tam. Ama ‘bilinmeyen bir dil!’ ile şarkılar söylüyorsanız en azından kendi dinleyici kitlemize ulaşabilir diye umuyorsunuz. Beklentimiz, öncelikle Kürtçe müzikseverlere ulaşması.
Bundan sonrası için dinleyicilerinizi neler bekliyor?
Albümümüz daha çok yeni. Bu nedenle konserlerle dinleyicilerimle buluşmaya devam edeceğim. Yine albümdeki şarkılara yönelik klip çalışmalarım olacak. Ve tabii ki üretmeye devam…
Anıl Mert Özsoy DUVAR