HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ, Antep'te basın toplantısı düzenledi. Yüksekdağ, konuşmasında KCK'nin eylemsizlik kararının ardından devletin katliama başvurduğunu vurguladı. KCK'nin çatışmaya zorlandığını da söyleyen Yüksekdağ, 1 Kasım'ın AKP ve Saray'la hesaplaşma günü olduğunu belirtti.
HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, seçim çalışmaları kapsamında Antep'te milletvekilli adayları ile Nov Otel'de basın toplantısı düzenledi. Halkın da katıldığı toplantı salonuna, "Özgürlük adalet ve eşitlik için barış kazanacak" pankartı asıldı. Toplantının açılış konuşmasını, HDP Antep İl Eşbaşkanı Mehmet Karayılan yaptı.
'HÜKÜMET KATLİAMLARA ZEMİN HAZURLADI'
Yüksekdağ, yaşanan ölümlerden ötürü Türkiye toplumuna ve Antep halkına başsağlığı diledi. Ankara Katliamı'na değinen Yüksekdağ, "Ankara Katliamı, aslında Türkiye'nin ve Türkiye siyasetinin içine sürüklendiği durumun ve vahametin zirvesi haline geldi" dedi.
Yüksekdağ, çatışma ve savaş siyasetinin olduğu her yerde bu tür katliamların her zaman zemininin olduğunu ve olacağını belirtirken, 7 Haziran seçimlerinden sonra başlayan çatışma, kutuplaştırma, ayrıştırma dili ve siyaseti ile askeri ve siyasi operasyonların Türkiye'yi çatışma ve gerilim zeminine çektiğini anlattı.
'KATLİAMIN SORUMLUSU AKP VE SARAY'DIR'
"Ankara Katliamı'nı gerçekleştirenlerin bizim açımızdan kim olduğu çok açıktır. Katliamın siyasi sorumluları, tetikçileri ve bombanın pimini çekenler bizim açımızdan çok nettir. IŞİD canileri tarafından gerçekleştirilen bu kanlı katliamın siyasi sorumluları AKP ve saray iktidarıdır. Bizim açımızdan bu gerçek daha açık ve nettir" diyen Yüksekdağ, siyasi iktidarın sorumluluğunun gizlenilmeye çalışıldığını aktardı.
Yüksekdağ, sorumluluğun üzerinin örtülmesine izin vermeyeceklerini dile getirerek, konuşmasına şöyle devam etti:
"Geride bıraktığımız süreç içinde izlenen savaş, gerilim ve katliam siyaseti bu çizgiye alan açan siyasetin işte tam da bu karanlık günlerde üstesinden gelinmesi gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde siyasi iktidarın, AKP saray iktidarının izlediği siyasi çizgiyi defalarca eleştirdik. Karşısında demokratik bir duruş ve mücadele yükselttik. Ama karşımızdaki siyasi çizgi bu eleştiri ve söylemlerin hiç birisini dikkate almadığı gibi uzun yıllar önce kurduğu İŞİD'le işbirliği ve onları destekleme çizgisini kararlılıkla sürdürdü. Bugün Türkiye'de gerçekleştirilen katliamların her birisinin arkasında iki gerçek çıkıyor. Bir İŞİD'li canlı bombalar. İki bu canlı bombaların devlet istihbaratı tarafından bilindiği ve desteklendiği gerçeğidir. Bu iki gerçek, Reyhanlı katliamından bu güne katliamlardan devletin ve AKP'nin sorumluluğu bu kadar açık bir biçimde ifşa olmuştur. Toplum tarafından biliniyor olmasına rağmen bugün karşımızdaki siyasi iktidar 'arsızlık, yüzsüzlük en büyük güçtür' fikrine dayanarak katliamdaki sorumluluğunun üstünü örtmeye çalışıyor. Bir de bununla yetinmeyerek bizleri hedef gösteriyor. Geride bıraktığımız süreç içinde biliyorsunuz tüm Türkiye'nin aklı ile alay eden söylemler ve siyasetler geliştirdiler.
Birbiriyle savaşan ve çatışan tarafların işbirliği yaptığı yalanına tüm Türkiye'nin inanmasını beklediler. Kendileri de bu yalana inanmak istedi. İŞİD'e karşı savaşan yapılarla İŞİD canilerinin bir işbirliği yaparak, bu katliamı gerçekleştirdiği yalanına sarıldılar. Bu yalanın ömrü uzun sürmedi. Yatsıya kadar oldu. Ardından başka planlar ve söylemlerle karşımıza çıktılar. HDP üyelerinin bu katliamdan haberdar oldukları yalanını öne sürmeye başladılar. Sahte sosyal medya hesapları üzerinden. Yapılan araştırmalar gösterdi ki o hesaplar MİT hesaplarıdır. HDP'li arkadaşımıza o hesabın sahip olduğunu söyletmek için işkence ettiler. İşkence ve tehditlerle sahte MİT hesabının kendisine ait olduğunu itiraf etmesi için işkenceye başvurdular. Ve bundan sonra yalanın bin türlüsü ile karşılaştık. Ama bütün bunlara rağmen başaramadılar. Bu katliamdaki sorululuklarının üzerini örtemediler.
AKP ve Saray iktidarı bu katliamın sorumluluğu görülmüş ve katliamı önleyemedikleri için yetkilileri istifaya çağrılmış ancak onlar bunu şiddetle bastırma yöntemine gitmişlerdir. Bu süre içinde katliamı protesto eden insanlar saldırıya uğradı, tutuklandı ve işkence edildi. Adana'da birisi üç buçuk yaşında iki çocuk protesto eylemleri sırasında katledildiler. Doğrudan devletin resmi kurşunları ile öldürüldüler. Ama bu gerçek karşısında 'katil devlet' dediğimizde yine saldırılarla karşılaşıyoruz. Gerçeği söylemek bir onur sorunudur. Bir onur meselesidir. Kurşunu sıkan kurşunu sıktıran ve katliamın önünü açan devlet ve devletin kurumlarıysa biz bu gerçeğin üstünün örtülmesine izin vermeyeceğiz. Sonuna kadar bu katliamın üstündeki perdeyi kaldıracağız.
'ELİNDE KAN OLAN İKTİDARLAR AYAKTA KALAMAZ'
Saray ve AKP hesap verecek. Ama bu Saray hiçbir şekilde hesap verme sorumluluğunu hissetmiyor. Cumhurbaşkanı bize diyor ki 'Sivas'ın, Maraş'ın failleri istifa etti mi? Siz bu gün bizim bakanların istifasını istiyorsunuz' diyor. Biz de şöyle cevap veriyoruz evet Sivas'ın Maraş'ın sorumluları istifa etmedi. Ama sayın Cumhurbaşkanı onların hepsi toptan gitti. İstifa etmeyenler, hesap vermeyenler, ağızlarını açmayanlar hepsi gittiler. Eğer sizler de bu katliam karşısında sorumluları aklamaya devam eder, korumaya devam ederseniz kendi sorumluluğunuzu demokratik bir şekilde üstlenmezseniz siz de toptan bir şekilde gideceksiniz. Elinde kan olan hiçbir iktidar ayakta kalmamıştır. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı Sivas ve Maraş katliamını gerçekleştirenlerin zihniyetinin her zaman yanında olmuştur. Cumhurbaşkanı Maraş ve Sivas'ın sorumlularının hesap vermesini gerek görmüyor ki Ankara ve Suruç katliamının hesabının verilmesini gerekli görsün. Aynı Cumhurbaşkanı başbakanlık yaptığı sırada Maraş ve Sivas katliamının sorumlularını bakan, milletvekili ve belediye başkanı yaptı. O katliamların sorumlularını ödüllendiren bir zihniyet ve siyaset var karşımızda. Böyle bir zihniyet Suruç'un hesabını vermiyor. Ankara'nın hesabını vermiyor. Çünkü bu katliamların hepsi bu zihniyetin ürünüdür. İşte bunun için bu iktidar katildir. İşte bunun için bu katliam siyasetinden besleniyor ve beslenmeye devam ediyor."
'1 KASIM'DA HESAPLAŞACAĞIZ'
Siyasi iktidar gibi seçim çalışması ve kampanyası yürütemeyeceklerini söyleyen Yüksekdağ, şunları kaydetti: "Acımız ve taziyelerimiz halen devam ediyor. Bizler bu süre içinde aynı zamanda bütün Türkiye halkına ve Ankara barış şehitlerine verdiğimiz sözü de tutacağız. Barış ve demokrasiyi sağlama ve gerçekleştirme sözüdür. Bu katliamcı zihniyetle hesaplaşma mücadelesidir. 1 Kasım bizim için demokratik bir hesaplaşmanın günüdür. 1 Kasım siyasi iktidarın yürüttüğü gerilim siyaseti ile hesaplaşma günüdür. Halkımıza reva görülen zulümle ve bu büyük acılarla bütün bir Türkiye halkına yaşatılan acılarla hesaplaşma günüdür. Özellikle Ankara katliamdan sonra halkların birlikte yaşaması ve barış mücadelesinin artık bir hayat ve memat meselesi olduğunu çok iyi biliyoruz. Karşımızdaki iktidar barışın adını ve kavramını ağzına bile almıyor. Öyle rahatsız oluyorlar ki barış kelimesini ağzına almaktan korkan bir siyasi yaklaşım var. 1 Kasım'a giriş sürecimiz budur."
'SEÇİMLER REFERANDUM NİTELİĞİNDE'
1 Kasım'daki seçimlerin bir referandum olduğunu kaydeden Yüksekdağ, 1 Kasım'da AKP'ye ve Saray'a verilecek her oyun savaşa ve diktatörlüğü verileceğini söyledi. "Bu sandıklara kan, ölüm ve gözyaşı bulaştı" diyen Yüksekdağ, "Bugün siyasi iktidar o sandıklardan demokrasi çıkmasın diye çalışıyor. O sandıklardan 400 vekili çıkmadığı için savaş başlattı. 7 Haziran'dan bu yana zulmün her türlüsü ile bizi mücadele etmek zorunda bıraktı. Bu Türkiye toplumunu cezalandırma savaşıdır. Türkiye şu an kendi halkına ve yurttaşına karşı bir savaş yürütüyor. AKP ve Erdoğan'a oy vermeyenlere karşı başlatılmış bir savaştır. Ankara katliamı bize bunu çok açık gösterdi" diye kaydetti.
'KCK'NİN EYLEMSİZLİĞİNDEN SONRA KATLİAM YAPILDI'
Yüksekdağ, KCK'nin ilan ettiği eylemsizlik kararına da vurgu yaparak, şöyle devam etti: "Aynı gün Ankara 'da bomba patlattı. Ordu her zamankinden daha fazla asker ile operasyona çıkmaya başladı. Bunların hepsi Kandil 'eylem yapmıyorum' dedikten sonra oldu. Adeta KCK güçleri çatışmaya zorlandı. Bunun sonucu nedir Dağlıca'da 4 askerin vefatıdır. Bunun sonucu 8 HPG'linin kimyasal silahlarla katledilmesidir. Bunun sonucu ölümler yaşanmasın diye canlı kalkan olan insanların saldırıya uğramasıdır. Ne yazık ki devlet sivillere de kurşun sıkmakta hiçbir tereddüt göstermiyor. En azından bir çatışma varsa bile mertçe, ahlaklı olsun. 9 yaşındaki çocukları öldürmeyin. Üç buçuk yaşındaki çocuklardan ne istiyorsunuz? Bütün kamuoyu buna sessizdir. Bunun üzerini örtmek için daha fazla askerin ölmesini sağlamaya çalışıyorlar. Daha fazla ölsünler de yaşından fazla kurşun sıktıkları çocuklardan kimse haberdar olmasın istiyorlar. Bu kadar ahlak dışı ve korkunç siyaset olamaz. Sadece son bir hafta içinde 5 sivil yaşamını yitirdi. Bunu 4'dü çocuktu. Cevabımızı 1 Kasım'da vereceğiz. Antep halkının da bu güçlü cevabı vereceğine inanıyoruz."