HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, ABD Büyükelçisi John Bass'ın 'İşbirliğimiz sayesinde 9 aydır terör saldırısı olmadı' açıklamasını değerlendirdi. Yıldırım, "O zaman John Bass başka bir ülkede yaşamış" dedi.
HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Yıldırım’ın gündeminde ‘ABD’yle yaşanan vize krizi ve krizi ve İdlib operasyonu’ vardı.
‘AK Parti’nin dış politikayı içteki yanlış politikalarının üstünü örtmek için kullandığını belirten’ Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım ‘Verilen tavizler sonucunda yapılan yanlışların faturasını vatandaşların ödediğini’ söyledi. Türkiye ile ABD’nin vize işlemlerini karşılıklı askıya almasına değinen Yıldırım, bunun faturası halka kesilecek tavizlerle sonuçlanacağını belirtti.
‘ELÇİYLE AYNI KANAATTE DEĞİLİZ’
Yıldırım’ın basın toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. ABD Büyükelçisinin ‘İşbirliğimiz sayesinde 9 aydır terör saldırısı olmadı’ açıklaması sorulan Yıldırım “O zaman John Bass başka bir ülkede yaşamış. Bu ülkede 1500 insan yaşamını yitirdi saldırılarda. Bu ülkede saldırılar sadece toplu katliamlarla sınırlandırılmamalı. Aynı kanaatte değiliz. 9 buçuk ay katliam olmamasını ancak sevinçle karşılarız” şeklinde yanıtladı.
Yıldırım’ın değerlendirmeleri şu şekilde;
FATURAYI HALKIMIZ ÖDÜYOR: Tavizlerle sonuçlanan dış politik hattı ibretle izliyoruz. Çünkü yanlışlar sadece iktidarın hanesine yazılmıyor. Maalesef faturayı halkımız ödüyor. Hollanda’yla kriz yaşarlar faturayı halkımız öder, Almanya’yla kriz yaşarlar tavizler verilir, Rusya’yla kriz yaşarlar tavizler verilir. En nihayetinde geldiğimiz noktada ABD ile gereksiz polemikler üzerinden vize krizi yaşanıyor. Bunun faturası da halka kesilecek.
BEYLİK LAFLAR EDİLİRKEN ARKA KAPI ZORLANIYOR: Vize krizi ile ilgili celallenmiş sözlerin yankısı bitmeden Başbakan Yardımcısı ABD’ye gönderiliyor. Bir yandan beylik laflar edip, restleşip; diğer yandan arka kapı siyasetini zorlamak, iç politikadaki yanlışları örtmek için kullanılan dış politikanın sonuçlarıdır.
İDLİB VE FIRAT KALKAN’IN ALAKASI YOK: Suriye’de Türkiye’nin Fırat Kalkanı operasyonunun devamı niteliğinde İdlib’e girdiğini söylüyor. İdlib’le ilgili kararla Fırat Kalkanının hiçbir alakası yok. Bu toplumu yanıltma amaçlı bir bilgi kirliliğidir. İdlib operasyonu kararı Astana’ya dayalıdır. Sadece Rusya ve Şam rejiminin karadan giremediği yerlere Türkiye kara gücü olarak girecektir.
TÜRKİYE ŞAM VE MOSKOVA’NIN KARA GÜCÜ OLDU: Türkiye, Şam’ın ve Moskova’nın kara gücü olarak giremediği yerlere Suriye ve Rusya’nın kara gücü olarak öne sürülmüştür. Çünkü Rusya, “ben dış güvenliği sağlayacağım, içeri Türkiye girecek” diyor. Rusya da hava kuvvetleri yoluyla sağlıyor. Soruyorum: Fırat Kalkanında ya da İdlib’de bir Türkiye uçağı Suriye hava sahasına girebiliyor mu? Rusya ve Moskova’yla bu ilişkiler devam ederken tek uçak giremiyor. Türkiye alabildiğince kötü bir rolü kendi askerlerine, bu halkın evlatlarına biçiyor.
DIŞ POLİTİKADAKİ SORUNLARI EFELENEREK AŞMAYA ÇALIŞIYORLAR: Kalkıp Türkiye topraklarında olmayan kentlere trafik plakaları biçmenin bir karşılığı olmadığını en başta kendileri çok iyi biliyor. Musul’u, Kerkük’ü asla alamayacaklarını bu sözlerin sahipleri çok iyi biliyor. Ortadoğu’da İran’la Irak’la kurulan ilişkiler Bağdat Paktına, Sadabat Paktına dönüştü. Bugün Bağdat Paktının, Sadabat Paktının hiçbir geçerliliği olmadığını bilmiyorlar mı? Çok iyi biliyorlar. Musul’un Kerkük’ün egemenlik hakkı değişse bile en son söz hakkının Türkiye‘de olduğunu bilmiyorlar mı? Çok iyi biliyorlar ama 2 yıl önce yanlış iliklenen düğme bugüne kadar yanlış iliklenerek geldiği için dış politikadaki sorunları efelenerek aşmaya çalışıyorlar.
ARTIK VİZEYLE BİLE YURT DIŞINA ÇIKAMIYORUZ: Bundan 3 yıl önce çözüm süreci devam ederken, kısmi bir barış ortamı hakimken vizesiz Avrupa seyahatlerinden bahsediyorduk, bugün vizeli bile yurt dışına çıkamaz olduk. Barışın bu ülkeye yaşattıklarını 3 yıl önce hepimiz deneyimlemişken bugün pasaportu olanlar vizesi olanlar ülke dışına çıkamıyor. Dış politikadaki argümanları içi siyasette malzeme olarak kullananlar 80 milyonun kaderini sadece bir kişiye, AKP’nin Genel Başkanına eşitleyenlerin söylemlerinin gerçek yaşamda karşılığı yoktur. Türkiye bir kişiden de bir partiden de çok daha büyüktür, kıymetlidir.
PAPAZ PAZARLIĞI YARGININ SİYASALLAŞTIĞININ İTİRAFIDIR: Özellikle Almanya ve ABD ile son bir ayda bir rehin pazarlığı yapılıyor. Almanya ile “ülkendeki Gülencileri iade et, ben de Deniz Yücel ve insan hakları savunucularını iade edeyim” pazarlığına giriliyor. ABD ile “ver papazı al papazı” deme noktasına gelindi. Bu rehin politikasıyla bütün uluslararası topluma Türkiye’de yargının siyasi iktidarın güdümünde olduğunu itiraf ediyorsunuz: Demek ki yargı hikayedir, eğer ABD Gülen’i iade ederse ABD vatandaşları yargı kararı olmaksızın serbest bırakılabilir. Bu, yargı bizde hikayedir, yargı benim emrimdedir, istediğim zaman sizin vatandaşlarınızı çıkarıp size iade edebilirim demektir. Yargının siyasallaştığının bundan daha açık bir kanıtı olabilir mi? Bizim de yıllardan beri ifade etiğimiz tam da budur. Bu ülkede yargıya güven 3 yıl önce yüzde 70 iken bugün yüzde 29’a düşmüştür.
HALKTAN İSTEDİĞİNİZ VERGİNİN 2 KATINI BİR GECEDE KAYBETTİNİZ: Plan bütçede bir torba yasa görüşülüyor. Özü iktidarın halkımıza yeni vergi yükü çıkararak borçlanma talebidir. Ekonomiyi bitirdiler, geliri giderini karşılayamayan bu ülkenin yüzde 80’inden fazlasına yeni vergi yükleri çıkarıyorlar. 2017 TÜİK verilerin göre Türkiye’de 22 milyon hane var ve bu 22 milyon hanenin yüzde 83’ünün geliri giderini karşılayamıyor. Yani kendini doyuramıyor. 22 milyon hanenin sadece yüzde 17’si temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Bu ekonomik sıkışmışlık içinde yeni vergi yükleri geliyor. Hükümet yeni vergilerle eski parayla 37 katrilyon istiyor. Oysa 4 gün önceki vize kriziyle Türkiye 63 katrilyon kaybetmiştir. Bu kadar ekonomik yaşamı sıkarak elde etmeye çalıştığınız paranın iki katını bir gecede basiretten yoksun dış politikanız yüzünden kaybetmişsiniz. 37 katrilyon için kendinizi rezil rüsva ediyorsunuz ama bir gece de eski parayla 63 katrilyon para kaybettiniz. / DUVAR