Irak işgalinde yer alan ABD'li eski bir asker Vincent Emanuele, IŞİD'in ortaya çıkmasında Irak'taki savaşın sorumluluğunu anlattı.
Vincent EMANUELE*
Son birkaç yıldır dünyanın dört bir yanındaki insanlar “IŞİD nereden geldi?” diye soruyor. Açıklamalar farklı olmakla birlikte, büyük oranda jeopolitik (ABD hegemonyası), dini (Sünni-Şii), ideolojik (Vahabizm) veya ekolojik (İklimsel sebeplerden ötürü mülteci olanlar) sebeplere odaklanılmaktadır. Birçok yorumcu ve hatta eski askeri yetkililer, Irak’taki savaşın IŞİD veya DAEŞ olarak bildiğimiz güçlerin açığa çıkmasının ilk sorumlusu olduğunu söylüyorlar. Umarım bazı yararlı katkılar ve hikayeler ekleyebilirim.
2003 ile 2005 yılları arasında görev alacağım Irak’taki 1.Tabur, 7. Deniz Piyadesi Bölüğüne atanırken, savaşın etkilerinin ne olacağını bilmiyordum, ancak bir karşılığının olabileceğini biliyordum. Şu anda dünya çapındaki (Irak, Afganistan, Yemen, Libya, Mısır, Lübnan, Suriye, Fransa, Tunus, Kaliforniya ve benzeri) bu öç alma halinin, bir başka deyişle geri tepmenin, sonu yok görünüyor.
O günden beri, rutin olarak iğrençliklere tanıklık ettim. Onlara katıldım.
Elbette, savaşın kötülüğü Batı’da asla tam olarak anlaşılamadı. Şüphesiz ki savaş karşıtı örgütler Irak’taki savaşın dehşetini açık bir şekilde ifade etmeye çalıştı. Ancak Batı’daki ana akım medya, akademi ve siyasi-kurumsal güçler, 21. yüzyılın en büyük savaş suçunun ciddi olarak incelenmesine asla izin vermedi. Irak’taki Anbar eyaletinin devasa bölgesinde devriye gezerken, askeri araçlarımızdan MRE’leri (hazır yemek) çöp olarak attığımızda, tarih kitaplarında nasıl hatırlanacağımızı hiç düşünmedim. Sadece HUMVEE’de (askeri bir araç) kendim için biraz fazladan yer açmak istedim. Yıllar sonra üniversitede “Batı uygarlığı” tarih dersinde oturup hocamızın medeniyetin beşiği hakkında konuşmasını dinleyerek Mezopotamya çölündeki MRE çöplerini düşündüm.
Suriye ve Irak’taki son olayları incelerken, denizci arkadaşlarımın MRE paketlerinden Skitlles (şeker) attıkları küçük çocukları düşünmekten kendimi alamıyorum. Çocuklara atılan tek şey şekerler değildi: İdrarla dolu su şişeleri, taşlar, inşaat artıkları ve diğer şeyler de atıldı.
Merak ediyorum, kaç IŞİD’li ve diğer terör örgütü üyeleri bu tür olayları hatırlıyor?
Tennessee, New York ve Oregon’dan gelen gençlerin görev yaptığı geçici gözaltı tesislerinde esir aldığımız ve işkence yaptığımız yüzlerce tutukluyu düşünüyorum. Tutukevinde çalışmanın talihsizliğini hiç yaşamadım, ama hikayeleri hatırlıyorum. Denizcilerin bana, Iraklıları yumrukladıklarına, tokatladıklarına, tekmelediklerine, dirseklediklerine, diz çöktürdüklerine ve kafa attıklarına dair hikayeleri dün gibi hatırlatıyorum. Cinsel işkence hikayelerini hatırlıyorum: Iraklı erkekler birbirlerine karşı cinsel eylemler yapmaya zorlanırken denizciler testislerine bıçak tutuyor, bazen onlara coplarla tecavüz ediyorlardı.
Bu mide bulandırıcı olaylar gerçekleşmeden önce de, piyade birliklerinde bizler, gece baskınları sırasında Iraklıları toplamaktan, ellerini kelepçelemekten, kafalarına kara torba geçirmekten ve onları HUMVEE’lerin ve kamyonların arkasına atmaktan zevk alıyorduk.
Bu sırada onların karıları ve çocukları ağlıyorlardı. Bazen, onları gündüz vaktinde de alıyorduk. Çoğu zaman karşı koymazlardı. Ellerinden tutulurken, denizciler mahkumların suratına dipçikleriyle vururlardı. Gözaltı merkezine bir kere gelmeye görsünler, bir seferde günlerce, haftalarda, hatta aylarca tutulurlardı. Onların ailelerine hiç haber verilmezdi. Ve serbest bırakıldıklarında, onları FOB’dan (İleri Operasyon Üssü) alıp, çölün ortasına götürerek evlerinden birkaç kilometre ötede herhangi bir yerde serbest bırakırdık.
Plastik kelepçelerini kestikten ve siyah torbaları kafalarından çıkardıktan sonra, dengesiz denizcilerimizin birçoğu, AR-15’lerinden havaya veya toprağa doğru etrafa ateş açarak daha yeni salınan mahkumları korkuturlardı. Genellikle gülmek için… Iraklıların birçoğu gözaltı merkezindeki uzun çilelerinden sonra ağlayarak, dışarıda kendileri için biraz özgürlüğün beklediğinden umut ederek koşardı. Kim bilir ne kadar süre yaşadılar! Sonuçta kimsenin umurunda değil. Ancak hayatta kalan eski bir ABD tutsağını biliyoruz: IŞİD’in Lideri Ebu Bekir Bağdadi.
Şaşırtıcı bir şekilde, Irak halkını insanlıktan çıkartma yeteneği, mermiler ve patlamalar bittikten sonra giderek artan bir vahşete vardı. Pek çok denizci boş zamanlarını ölülerin fotoğraflarını çekerek, sıklıkla cesetleri eğlence için tahrip ederek veya şişmiş bedenleri ucuz kahkahalar için sopalarla dürterek harcıyorlardı.
O dönemde iPhone’lar mevcut olmadığından, bir kısım denizci Irak’a dijital kameralarıyla geldiler. O kameralar Irak’taki savaşın anlatılmayan tarihini içinde saklıyor. Bir tarih ki, Batı dünyanın unutmasını umut ediyor. O tarih ve o kameralar keyfi katliamların görüntülerini ve diğer savaş suçlarını, Iraklıların unutmaya razı olmadıkları gerçekleri içeriyor.
Ne yazık ki, Irak’taki zamanlarımdan kalan sayısızca korkunç hikaye hatırlıyorum. Masum insanları sadece rutin olarak toplayıp, işkence yapıp ve hapsetmekle kalmadılar, ayrıca yüz binlercesinin hayatı mahvoldu, bazı araştırmalar milyonlarcası olduğunu söylüyor.
Yalnızca Iraklılar, ulusları üzerinde sürdürülen saf kötülüğü biliyor. Irak ve İran arasındaki sekiz yıllık savaşta Batı’nın rolünü hatırlıyorlar; Clinton’un 1990’lardaki yaptırımlarını hatırlıyorlar; bu politikalar, büyük ölçüde kadınlar ve çocuklar olmak üzere 500 binin üzerinde kişinin ölümüyle sonuçlandı. Sonra 2003 geldi ve Batı işi bitirdi. Bugün, Irak tamamen harap olmuş bir ulus. İnsanlar zehirlenmekte ve sakat kalmaktadır. Doğal çevre, tükenmiş uranyum ile sarılmış bombalardan zehirlendi. Teröre karşı verilen 14 yıllık savaştan sonra, bir şey çok açık ki: Batı barbarlığı teşvik etmek ve başarısız devletler yaratmak konusunda harika olduğunu gösterdi.
Genç Iraklı çocukların sıcak ve parlak gözleri, olması gerektiği gibi, benim de peşimi bırakmıyor. Öldürdüğüm kişilerin yüzleri ya da en azından cesetlerini yakından inceleyecek kadar yakın olduklarım asla düşüncelerimden kaçamayacak. Kabuslarım ve günlük yaşantım bana IŞİD’in nereden geldiğini ve neden bizden nefret ettiğini hatırlatıyor. Bu nefret, anlaşılabilir ama ne yazık ki, gelecek yıllar ve yıllar boyunca Batı’ya yönlendirilecek. Başka türlü nasıl olabilirdi ki?
Yine Batı’nın Ortadoğu’da yarattığı tahribatın ölçüsü, gelişmiş dünyada yaşayan insanların büyük çoğunluğu için kesinlikle hayal edilemez. Bu nokta, Batılılar tarafından sürekli ve safça “Neden bizden nefret ediyorlar” diye sorulduğu gibi abartılmış olamaz.
Sonuçta, savaşlar, devrimler ve karşı devrimler gerçekleşir ve sonraki kuşaklar bunların sonuçlarıyla yaşar: Medeniyetler, toplumlar, kültürler, uluslar ve bireyler hayatta kalır ya da yok olurlar. Tarih böyle işliyor.
Gelecekte Batı’nın terörizmle nasıl başa çıkacağı, Batı’nın terörist davranışlarını sürdürüp sürdürmeyeceğine bağlı olacaktır.
Gelecekteki IŞİD tarzı örgütlenmelerin oluşmasını önlemenin yolu Batı militarizminin tüm korkunç biçimlerine karşı çıkmaktır: CIA darbeleri, vekalet savaşları, drone (insansız hava aracı) bombardımanları, karşı ayaklanma kampanyaları, ekonomik savaş vs. Bu arada, Irak’taki soykırımcı askeri operasyona doğrudan katılan bizler, savaşın hayaletleri ile yaşayacağız. / Evrensel