Diyalektiği bilir misiniz?
Diyalektiğin üç temel yasalarından biri “değişim”dir. Bu yasaya göre evrende her şey değişir. Sabit kalan, durağan olan hiçbir şey yoktur. Aynı zamanda yok olan bir şey de yoktur. Yok olduğunu düşündüğümüz şey, aslında başka bir şeye dönüşüyor.
Evet, hayat böyle…
Biz istesek de istemesek de her şey değişiyor. Çocuklarımız büyüyor, gençlerimiz yaşlanıyor, yaşlılarımız ölüyor. Doğa kendisini yeniliyor, mevsimler ardı ardına yaşanıyor. Yeni gezegenler bulunuyor, haritalar değişiyor.
Bütün dünya ilerliyor. Biz ne yaparsak yapalım, her şey normal akışında. Her şey gürül gürül akıyor. Hiçbir şey yerinde durmuyor.
Her şey baş döndürücü bir hızda ilerliyor. Saniyede bilmem kaç milyon gelişme oluyor.
Ama biz hiçbir şeyin farkında değiliz. Her şey dursun istiyoruz. Her şey istediğimiz gibi olsun istiyoruz. Her şey eskisi gibi olsun istiyoruz.
Bu, mümkün mü? Elbette değil…
Doğanın ve evrenin değişimine asla engel olamazsınız.
O halde bu inanılmaz hızdaki değişime göre zamana uymamız gerekir. Ne diye mümkün olmayan bir şeye direniyoruz?
Bahsettiğim olay, “kayyum…”
Artık en ilkel kabile yönetimlerinde bile insanların önü açılıyor. Yönetim sistemleri “yeter ki düşün, üret, yönet” diyor. Düşünen ve üreten insanlara gerekli bütün olanaklar sunuluyor.
Ama bizim ülkemizde düşünen insanların düşüncesine yönetici atanıyor.
Modern çağda dünya, teknoloji ve bilimle yarış halinde. Uydu ve internet teknolojileriyle Ultra HD canlı yayını yapılıyor. Yapay zekalı otomobil üretiliyor. Uçan kaykaylar üretiliyor. Sanal gerçeklik hayal olmaktan çıkarılıyor. Mikroskoptan daha küçük canlılar görebilen araçlar üretiliyor.
Biz kayyum derdindeyiz.
Bilim insanları yeni bir atom altı parçacığı keşfettiler. Laboratuvarda insan beyni üretiliyor. Seyir halindeki arabaları şarj eden yollar yapıldı. Beyin kontrol edebilen uzaktan kumanda üretildi. Kafatası nakli yapılıyor. insanlar kök hücreden kalp dokusu elde ediyor. Laboratuvarda yaşayan hücrelerden insan organları elde ediliyor. Artık kaybolan hafızalar geri getirebilen bilimsel buluşlar yapılıyor. cilt kanserini 10 saniyede teşhis edebilen cihazlar üretiliyor. Uzayda sebze yetiştiriliyor.
Biz kayyum derdindeyiz.
Zamanı durduramayız bayanlar baylar.
Zamanı durduramazsınız…
Bırakın her şey aksın. Her şey oluruna varsın.
Artık yurttaşının yaşam kalitesini yükseltmek için ülkeler çılgınca şeyler yapıyor. Çocuklarının geleceği için yeni dünyaların peşine düşüyor. Bizim çocuklarımız sokağa bile çıkamaz oldular. Her gün bomba sesiyle yaşayan çocuklar, geleceğe ne sunabilirler?
Artık öldürdüğünüz insan sayısıyla, sakat kalan, yetim kalan insan sayısıyla övünmeyin. Artık panzer sirenlerinden, roketlerden, kurşunlardan başka şeyler sunun çocuklarımıza.
Kulaklarını tıkayıp kaçan çocukların, panzer altında can veren çocukların ahı inanın pahalıya mal olacak.
Maden büyük düşleri olan bir ülkeyiz, madem ki dünyanın en gelişmiş ülkeleriyle yarışmayı hayal ediyoruz. O halde önce yaşam hakkını koruyun. Bizim büyüklüğümüze yakışır bir ülke sunun. bakın elin insanları yapay zekalı otomobiller üretiyor, bizim daha derme çatma bir otomobilimiz bile yok. Poşeti bile doğru düzgün üretemiyoruz.
Kartonu, balonu bile dışarıdan alıyoruz.
Yazık değil mi?
Dağlarımızdaki bir sümbülün kokusunu, bir ters lalenin güzelliğini farkedin.
Çocuklarımızın sokaklara doluşan kahkahalarını hayal edin, çocuklarınızdan kopan bacakları değil…
Vallahi de billahi de tillahi de hepinizin götüreceği 2-3 metre beyaz örtüdür. Ötesi yok.
Evet olağanüstü bir güç, olağanüstü bir başarı beklemiyor kimse. Ama el insaf ya Fransa’da Mars’a uzay biyoloğu atanıyor, biz muhtarlıklara kayyum atamanın derdindeyiz!
Lokman Tekin / ŞEMDİNLİ HABER